29 Mart 2024 Cuma

Tıkılak/Takılak III

 

* Zift gibi sigara dumanından acayip şikâyetçiyim. Kapalı ortamda, etrafındakilere, yani yakınlarına sormadan pata küte (bkz. Pardon) sigara içenlerden daha da şikâyetçiyim. Taksiciler bile “Yaksam sıkıntı olur mu abi?” diyor be. Ülke olarak başlarda katıydık, şimdi meyhanelerin çoğunda sigara içiliyor, bazılarında içilmeyen yer de bulunamıyor. Bazı yerlerde ise girişte sigara içiliyor, arkada sigara içilmiyor. O zaman da içilmeyen yere geçene kadar sigara dumanı alıyorsun, salak bir durum.

Bu konuda olumsuz anlamda istikrarlı şehrimiz maalesef Saraybosna. Handikapların en neti bu şanlı şehrimde. Olsun, yine de Zlatna, yine de Ribica; yine de Željo, yine de Ćevabdžinica.

* Bir başka denyoluk (Denyo kelimesi de Çingeneceden geliyormuş, denilo’dan notu var. Dan kısmı kelimeye dahil mi anlamadım. Bu arada Çingenece ayrımcılık içeren bir dil adı değil mi sanki), telefonda konuşurken izin istemeden telefonu hoparlöre açıp bir başkasını sohbete katmak. Çok net terbiyesizlik bu. Suç vasfına girmiyorum, ayıp (işin suç kısmına değil de ayıp kısmına takılmak mesleğimle epey bağdaştı). Yine izin istemeden yazışmaları iletmek, yazışmaların ekran görüntüsünü almak vs… Teknoloji ilerleyince denyoluk seviyesi de artıyor maalesef.

* Etrafıma bakıyorum, 35’ten sonra sağlık sorunları başlıyor. Yok bel, yok bacak, yok omuz; göz hiç yok zaten. Gözü ömrünün başından sonuna kadar iyi gören yok gibi. Hipermetropları saymıyorum bile bu arada, miyopları söylüyorum. Millet ya gözlüklü ya lensli (daha çok lensli) ya da çizdirmiş (çizdiren az, çizdirmek kolay değil). Diyeceğim o ki, tanrı sanki bu kadar yaşayacağımızı öngörememiş gibi; yani bunlar okurlar, yakından televizyon izlerler filan, oralarda zayıf kalınmış sanki. Hâlbuki ilk emri oku. Madem okuyacak, gözler biraz daha sağlam olabilirdi. Ama ömrü sanki 40 yıl üzerinden, gözler açısından da 15 yıl üzerinden değerlendirmiş gibi bir durum var. Ömür açısından tıpta bu kadar ilerleneceğini de öngörememiş olabilir. Bilemiyorum.

Hayırlı seçimler, bu seçim çok önemli (vol. 1454)…

28 Şubat 2024 Çarşamba

Tıkılak/Takılak II

 

Ön Not: Tıkılak/Takılak serimize devam ediyoruz ve ikincisi geliyor. Bu vesileyle Tıkılak/Takılak etiket olarak sitemize ekleniyor. Etiketler artıyor. İlk yazıya da “I” ekliyoruz.

* Geçende bir uçağa bindim, Anadolu Jet uçağına. Emniyet kartına baktım, BBN Airlines yazıyor. THY, birçok şirketin uçağını alıyor, yok Sun Express yok bilmem ne de, “BBN Airlines ne alaka?” diye düşündüm. Google’a sordum hemen, cabin crew take off position olmadan. Havayollarını yazarken altında Kâğıthane gördüm. Bir nevi “Kâğıthane Airlines” yani. Yakışır Kâğıthanemize…

Emniyet kartı ilginç ama BBN’mizin; “Lütfen bu kartı uçaktan almayınız.” cümlesinden sonra İngilizcesi, üçüncü bir dil olarak da İtalyanca, “Si prega di non rimuovere questa carta dall’aereo” (Umarım son kelime “uçaktan” demektir) yazıyor.

Önümüzdeki masada ise “Otururken emniyet kemerinizi bağlayınız.” dedikten sonra İngilizcesi, bu kez üçüncü bir dil olarak Yunanca görüyoruz. Biraz kafa karışıklığı, biraz ne istediğini bilememe, biraz başka ülke vatandaşlarını da kucaklayıcı şekilde İmamoğlu bir hareket, hangisiyse artık.

Uçak, havaalanına iniyor; merdiven uçağımıza yaklaşıyor, sonra bir süre uçakta bekliyoruz. Bir hayli bekliyoruz, 15 dakika oluyor. Yavaş yavaş insanlar “ne oluyor” diye soruyor. Bu durumu sezen cabin crew, uçaktan inemeyişimizi şu rahatlatıcı açıklama ile anlamlandırıyor: “Operasyonel nedenlerle”… Haa tamam o zaman, operasyonel nedense mevzubahis, boynumuz kıldan ince. Ondan da bir 5 dakika sonra inebiliyoruz. Hâlbuki havaalanı çok yoğun, otobüs de bir türlü gelemedi, neden o. Ama “operasyonel neden” denince, herkes rahatlıyor. Deseler ki operasyonel nedenlerle tüm yolcuların ağzına affedersiniz, memnun olacağız, herkes ağzını açacak.

Neyse, açılımı ne bilmiyorum BBN’nin. Ama bilinmiyorsa şu olabilir: Bir Boktan Nakliye.

* Yeni bir tarikat tespit ettim, burada açıklıyorum: “Şuan Tarikatı”.

Türkçesine güvendiğim, de’leri ki’leri doğru yazan insanlar da dahil olmak üzere hemen herkes şu an yerine şuan yazıyor. Hatta şimdi WhatsApp’ta “şuan” diye arattım, son bir haftada altı kişi birleşik yazmış. Aynı süre içinde “şu an” yazan ise beş kişi. Onlar henüz tarikata kabul edilmemişler demek ki.

Daha fazla bilgi edinirsem ayrıntılarını paylaşırım; ama muhtemelen Çin’den destek alıyor bu tarikat, ismi itibariyle. Bakalım, neler öğrenebileceğim bu tarikatla ilgili.

* Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda yapılan maç seremonilerine Fenerbahçe forması giymiş çocuklar katılıyor. Onlara, daha doğrusu ailelerine bu maç önü paketi satılıyor. İstiklal Marşı sırasında da futbolcular sıra sıra çekilirken, tabii ki çocuklar da gözüküyor. Bu çocuklar içinde az 1-2’si elleriyle 6 işareti yapıyor. İşte ben 6 işareti yapan çocuğun babasının (azmettiren annesi ise annesinin) kafasına tüküreyim affedersiniz. Konuyla ve maçla hiçbir ilgisi yok, üzerinden geçmiş 20’den fazla yıl, o maçı bilmezsin, o sene bir halt da yapamamışız, sırf salak babanın salak arkadaşlarına Whatsapp’tan “bak bizim velet de 6 yaptı ihuhuhauaha” desin diye neyin 6’sını yapıyorsun? Eşşoğlueşşeğin oğlu…

* Şu saçmalık var spor haber sitelerinde. Lig maçı oynanacak mesela, haber şu: “Fenerbahçe - Kasımpaşa maçı ne zaman, saat kaçta, hangi kanalda?” Lig maçı lan bu, hangi kanalı var mı? Yıllardır aynı yer veriyor, neyin kanalını yaşıyorsunuz? Bu maçla ilgilenen kişi bir zahmet kanalını da bilsin artık. Neyse, bu haberi yapan veya maçın hangi kanalda yayımlanacağını bilmeyen arkadaş, yukarıdaki 6’cı salaktan evladır.

Okuyanlara teşekkürler…

30 Ocak 2024 Salı

Cürmü Kadar Vole

 

İmla hatalarını işlediğim epey yazım olmuş. Sırasıyla “Sirkü Evrakları”, “Bir Tık Keyfiyet”, “Keyfekeder Bir Tabiyet”, “21:15’te Kısa Özet” ve “Savunman ve Kastı” yazıları ile imla hatalarını işlemişiz. Şimdi ise atasözlerinin/deyimlerin yanlış kullanımı ile ilgili bir bölüm olacak. Bu kadar yazıyı ayrı bir etiket altında toplasak daha iyi olur gibi duruyor ve bu vesile ile artık, bu yazılar Sanat etiketinden kaldırılıyor ve Türkçe etiketi sitemize ekleniyor. Buyurun…

1. Ateş olsa cirmi kadar yer yakar deyimi doğru olup buradaki kelime “cürmü” değildir. Cürüm suç, yanlışlık, kusur, hata demektir; cirim hacim demektir. Ateş olsa hacmi, kendisi kadar yer yakar denmek isteniyor burada. “Suçu, günahı kadar yer yakar” düşüncesi zaten mantıksızdır. Ama maalesef, “cürmü kadar” kullanımı da “cirmi kadar” kullanımından daha fazladır.

2. Çevir kazı yanmasın deyimi doğru olup buradaki kelime “gazı” değildir. Herhâlde kaz çevirme kültürü çok yaygın olmadığından veya varsa bile zamanla terk edildiğinden, gaz çevirmeye dönmüş iş. Gaz çevirmek nedir, o da ayrı bir konu.

3. Voliyi vurmak/voli vurmak deyimi doğru olup buradaki kelime “vole” değildir. Tamam futbolla haşır neşir bir ülkeyiz; ancak burada, balıkçı kayıklarının balıkları çevirmek için denize fırdolayı (çepeçevre) ağ salmaları ve vurgun anlamlarına gelen voli kelimesi kastedilmiştir.

4. Bundan sonrakileri tek maddede yazayım, ayrıntıya girmeyeyim. Kanaatimce çok da önemli değil ve kelime gafları yok burada, ama doğru kullanımları “TDK’nin yalancısı” olarak yazalım.

Bardaktan boşalırcasına yağmak değil, bardaktan boşanırcasına yağmak doğrusu.

Günlük gülistanlık değil, güllük gülistanlık doğrusu.

Güllük güneşlik değil, günlük güneşlik doğrusu.

TDK amcam öyle diyor.

İlk üçü daha önemli tabii; yanlışlıkla vole vurmayalım.

Hayırlı şubatlar…

26 Aralık 2023 Salı

Tıkılak/Takılak I

 

Ön Not: Üniversite zamanında tekinaks.wordpress.com adında sitem/bloğum vardı. Orada Tıkılak ve Takılak bölümlerim vardı, yazılar yazardım parça parça. Belli bir konu yoktu, * işareti ile 1-2 paragraflık farklı farklı şeyler yazardım. Şimdi de öyle yapayım dedim. Net bir konu değil, öyle düşünceler, tweet’ler gibi.

* Twitter’la sohbeti kestiğimden bu tarafa sinir katsayımda ciddi düzelmeler oldu, “Aa öyle mi olmuş, haberim yok.” deyişlerim arttı ve bu “haberim olmamalar” gayet mutlu ediciydi.

Seçimler de mesela zerre umurumda değil artık. Kim aday çıkacak, kim kazanacak, Millet İttifakı bölündü ama birleşecek mi, şu bu parti aday çıkaracak mı? “Bu milletvekili şunu dedi”, “Niye o muhalif milletvekili öyle dedi ki, iktidarın ekmeğine yağ sürdü” vs. Rahmetli dedem Sebahattin Bey’in (Sebomuz) dediği gibi: “Nası bilüğsağaz öyle yapın”.

Bunları yazdıktan veya dedikten sonra da, “Ama sen de böyle yaparsan…”, “Asıl şimdi mücadele…” vs. vs. diyenler olabilir, desinler desinler. Komple bırakmadık tabii bu safları, sadece konunun Özgür Özelvari ve CHP’sel bir durumu var, o son derece gereksiz. CHP, CHP’liliğiyle kalsın, onlar iyi gayet.

Özgür Özel’le ilgili tek yorumum var bu arada. Kılıçdar’ın devamıymış, aynı şeymiş vs. değil. Yorumum şu; adamın tipi, eski fotoğraflarda çıkan, şu an ise 60-70 yaşını devirmiş amca değil mi? Yani Özgür Özel’in şu anki fotoğrafına baktığınızda otomatikman fotoğraf 90’lı, 2000’li yılların fotoğrafı gibi oluyor. Saçının siyah beyazlığından mı, tipinden mi, bakışından mı bilemedim. Adamın olduğu fotoğraflar; fotoğrafı eski, o anı nostaljik yapıyor, çok garip. Yani Özgür Özel, birinin 20-30 yıl önceki hâli gibi hep.

* Akademisyen meslektaşımız, “ibadethanenin kapısının önüne ayakkabılarınızı koyuyorsunuz, ayak kokunuzu almak zorunda mıyım, ayakkabılığa koyun” diyor; meslektaşı çekiyorlar, görüntüsünü alıyorlar, tahrik ediyorlar, linç ediyorlar, sonra TÜGVA cemaati geliyor, okulu basıyor vs. vs… Videoda Müslüman şahıs, ayakkabı ile girilen yer için “psikolojik sınırım” diyor bu arada. Lan senin psikolojin ne ki sınırın ne olsun. Bir de Kuran’dan ayet okumaya çalışıyorlar hocaya, hoca istemiyor.

Bir de bu var tabii; geçen aylarda kitapçıda görmüştüm, “Ateistlere cevaplar” gibi bir kitaptı. Cevapları Kuran’dan ayetlerle anlatmaya çalışıyor yazar. Lan zaten onu kabul etmiyor adam, oradan ne okuyorsun?

* Sevgili Arsız Ölüm - Dirmit oyununu tiyatroseverlere tavsiye ederim. Nezaket Erden’in tek kişilik oyunu, Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm kitabından uyarlanmış, uyarlayan da Nezaket Hanım’la eşi Hakan Emre Ünal. Gerçekten sahnede devleşip karakterden karaktere, duygudan duyguya giriyor Nezaket Hanım. Oyun sonrası selamında da adının hakkını veriyor, alkışı bol olsun.

Oyunu Ses Tiyatrosu’nda izlemek duygulandırdı tabii, ölümsüz Feranabi’nin her zerresinde emeği olan bu tiyatroda böyle güzel bir performansı görmek de mutlu etti öte yandan. Teşekkürler Nezaket Hanım, Hakan Emre Bey.

* Değerli ağabeyim Hasan Gören’in dördüncü kitabı Eşikteki Kadın da tarafımca tavsiye edilir. Kitabın anlatıcılığını sohbet havasında yaptığı (bu husus ayrıca hoşuma gitti) bu kitabında Hasan Ağabeyim sürüklüyor okuyucuyu. Okuyun, okutturun. İlk kitabı Zan’dan da başlayabilirsiniz okumaya, sonra Altı Yaprak Üstü Bulut, Balıksırtı, öyle gidersiniz…

* Bir arkadaşım paylaştı, rakı kokteyli varmış. “Yeni nesil rakı” herhâlde. Zaten “yeni nesil” olarak nitelendirilen şeylerin %99’una karşıyım (%1’lik pay bırakayım hadi), buna haydi haydi karşıyım. “Rakı içme adabı” geyiğinden bağımsız olarak -ki geyiktir o, o kadar da ciddiye almayalım, kutsamayalım rakıyı- rakının kokteyle konu edilmesi son derece üzdü. Yeni nesil tatlarınızı soğuk baklava gibi antin kuntin şeylerde deneyin sayın “gurmeciler”. İleriye açık olmamaksa ileriye açık olmamak, gericilikse gericilik. “Atatürk milliyetçiliği” gibi bir şey vardı değişik değişik söylemler vs., kokteyle karşıysam bu da “rakı gericiliği” olsun, haydi bakalım.

* Bir ara da 90’lar geyiği vardı tabii. Zamanında Okan Bayülgen bir programında işlemişti bunu, sonra tuttu, haydi 90’lar partisi yapalım vs. Bitmedi bu geyik, ülkenin bir yerlerinde 90’lar partileri yapılıyor hâlâ. Fetiştir, gereksizdir. 90’lar deyince akla Mansur Ark, Ragga Oktay, Grup Vitamin gelmesi de saçma; zira 90’larda çok az yer kaplar bu ağabeyler. Neyse; anlata anlata çok zaman yoruldum, yola geldim ben de sizin oldum.

* Son yıllarda baktım ki, Aralık sonunda yeni yıla yönelik yazılar yazmışım, dilek milek işine girişmişim. Acayip gereksiz olduğunu fark ettim, hem de çok acayip. İnsanın kendini düzeltmesi gerekir bazen. Düzelttim.

Okuyanlara teşekkürler…

10 Kasım 2023 Cuma

Ocu Bucu Bir Kısım Hukukçular

Yargı teşkilatı herhalde, laf olsun diye, “Burada bir Yargıtay mı olsa, yanlara da Anayasa Mahkemesi mi serpiştirsek?” diye şekillenmemiştir. Hepsinin bir özelliği, bir nedeni vardır ve tarafsız, bağımsız hâkimlerden müteşekkildir. Yine herhalde; bu yapılar yıllar yıllar önce şanlı dünyamızda kurulurken, “Şurada iktidara yakın bilmemne cemaatinden birileri olsun, şurada da ‘bilmemne şehri grubu’ olsun.” diye düşünülmemiştir.

Şimdi en son yaşadığımız, bu grupçuların birbirlerine yargı üzerinden laf sokma ve güç gösterisi yapma savaşı. Olan hukuka ve hepimize oluyor tabii. Can Atalay serbest kalmalıdır. Hem davanın esası yönünden hem AYM kararı yönünden. Özetle, haklılığı yönünden.

“Son olarak şunu da vurgulamak isterim ki, anayasa yapma yetkisi yüce meclisimizindir ve bu yetkisini devredemez. Kimse de milletin iradesi ile oluşmuş meclisin bu mutlak yetkisine el uzatamaz”.

Bu sözlerin kime ait olduğunu üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Onun değilse bile, “ocu” biri tarafından söylenecek bir söz olabilir zaten. Millet iradesiymiş. Can Atalay kimin iradesi ile seçildi? Ki Hatay’dan tek milletvekili olarak seçildi. Yani Hatay’dan tek milletvekili çıkacaktı TİP’ten, o çıktı. Yani halk Can Atalay’ı istedi ve seçti. Bitti. Sen saçma sapan iddianamelerle gerekçeli kararlarla tutukla, mahkum et, sonra milletvekili seçilsin, tahliye etme, bu husus AYM kararı ile hukuka aykırı görülsün, sonra bana İngiltere, ABD anlat, “Anayasayı öyle çok da şey yapmamak lazım” de. Haa bir de, hukukta yerli ve millilik anlatsın danışmanların, MHP’lilerin. Anlı şanlı Yargıtayımız ceza dairemiz de “yargısal aktivizm” desin. TCK m.217/A’yı bile iptal edemeyen, devletin para kazanma talebini bireyler üzerinden göstere göstere ilettiği ek MTV’yi bile uygun bulan, yine bir grubun elindeki AYM’ye diyor bunu dairemiz. Bir de şunu diyor: “Yargıdan beklenen, kanunlara, Anayasaya ve en önemlisi hukuka uygun kararlar alabilmesidir”. Bir de şunu diyor AYM için: “Anayasa ve kanunlardan üstün görmek suretiyle bir nevi Anayasa’yı uygulanamaz hale getirerek, kendisinin sorgulanmasına ve meşruiyetinin tartışılmasına yol açmıştır”. Bu “çözümlemeler” anlı şanlı dairemizin meşruiyetinin tartışılmasına yol açmıyor tabii.

Bir de koyu renkle şunu buyurmuş şanlı dairemiz; Can Atalay’ı meclise kabul edersek, Fethullah Gülen’in, Murat Karayılan’ın ve bilumum melun, bölücü, terörist insanın da milletvekili seçilmelerinin ve TBMM’ye girmelerinin önü açılırmış. Bir şey söylerdim de, neyse… Yargıtay 3. Kıraathanesi böyle diyor sonuçta.

 “AYM de denetlenebilmeli” demiş bir “ocu”, bir o kadar da “yerli ve milli” ağabeyimiz. Tabii, hemen kuralım AYM sulh ceza hâkimliklerini. Kararlarından işimize gelmeyenleri kaldıralım. “Devrim” niteliğinde bir değişiklik daha yapalım sistemde.

Neyse, sakinleşelim. Bugün Paşamın ölüm yıl dönümü. Saygıyla anıyoruz, her şeyin farkındayız. Ocu bucu değil, hukukçuyuz. Hukukun ve hukuk devletinin ihtiyaç olduğunun da farkındayız.


29 Ekim 2023 Pazar

Cumhuriyetin 100. Yılı

 



Klasiktir, her yıl cumhuriyet videoları paylaşılır televizyonlarda, sosyal medyada, gözlerden yaş gelir hatta bazılarında.

“Biz cumhuriyetimize, Atamızın mirasına sahip çıkıyoruz, onun içindir ki…”

“Biz, cumhuriyetle aynı yaştayız, 1923’ten bu yana, Türkiye’ye hizmet etmeye…”

“Bu toprakların kıymetini bilen, yıllardır ülkeye hizmet eden…”

“Cumhuriyetin emanet edildiği gençlere desteğimizi…”

“Atatürk’ün haklar verdiği kadınlarımıza, cumhuriyet ışıklarıyla…”

Hay maşallah!

Madem herkes bu kadar Atatürkçü, cumhuriyetçi, haklar hukuklar havada uçuşuyor. Bu ülke nasıl bu hâle geldi, bilen eden var mı? Ben anlamadım.

On yıllardır gericilikle, darbelerle, çıkarcı ve suçla bağlantılı hükümetlerle yaşamışız; ülke bir din devleti hâline gelmiş, şirketler de hükümetlere önayak olmuş veya destek atmış, herkes kendi menfaatinin peşinde, riyakârlık diz boyu; ama söze gelince Atam, cumhuriyet, bayrak vs. vs…

Herkesin daha da “cumhuriyetçi” olduğu şu günlerde, şu videolar bitsin de önümüze bakalım. Göremiyoruz gerçi önümüzü pek. Ama olsun.

Şimdi herkes bir özelliğinden bahsediyor Atatürk’ün veya Atatürk’e bir sıfat yakıştırıyor. Daha doğrusu herkes, kendine yakın gördüğü özelliğini ön plana çıkarıyor paşamızın. “Büyük milliyetçi Atatürk, “Bozkurt Atatürk”, “devletçi Atatürk”, “Mareşal Atatürk”, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni dualarla açan Atatürk”, Bırakınız…

Cumhuriyet, Atatürk’ün devrimci olmasından dolayı kuruldu, işbirlikçi otoriteye boyun eğmemesinden, işgalci devletlere karşı dik durmasından dolayı kuruldu. O kadar! Ne mutlu ki böyle bir devrimcimiz var ve cumhuriyetimiz var ve ne mutlu ki yine de her şeye rağmen yıkılmış değil. Yıkılmayacak da…

Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun!

Not: Arkadaş 100. yılda 100 tane 100. yıl marşı yapıldı, bir tanesi mi güzel olmaz. Norm Ender’inki en güzeli, ona göre hesap edin.

21 Eylül 2023 Perşembe

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

 


Uzun uzadıya yazmak istemiyorum. Eğer Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okuduysanız ve sevdiyseniz veya roman ilginizi çekiyorsa, romandan uyarlama tiyatro oyununu mutlaka izleyin. Serkan Keskin’in sahnede harikalar yarattığı, sahne, kostüm ve (spoiler vermeden konuşayım) teknoloji, görüntü kullanımının fevkaladenin fevkinde olduğu oyunda Serkan Ağabeyimizin on bir ayrı karaktere büründüğünü (saymadım, yazılan o), kullanılmayan karakterler ve olaylar olmakla birlikte romana sadık kalındığını ifade edelim.

Memnuniyetsiz tayfa da vardı tabii. Oyun çıkışında önümde ben yaşlarda bir vatandaş acımasızca eleştirdi yanındakine oyunu ve Serkan Ağabeyimizin performansını. Yok romanda şöyle şeyler de varmış, onlar niye işlenmemiş, yok bu oyuncu için bu oyun fazla iddialıymış, oyunu tavsiye eden her kimse daha ondan tavsiye almayacakmış; öyle affedersiniz itin neticesine sokulacak bir oyun ve performans değildi bu. Benim de işlenmesini istediğim ve beklediğim hususlar ve karakterler vardı tabii. O konularda metni eleştirebilirim de; ancak oyunun verdiği şeyler daha büyük ve önemli.

Kitabı on iki yıl önce almış ve okumuştum. Ancak oyun için tekrar okudum, hazırlandım yani ben de. Kitap bitti, ertesi gün oyunu izledim. İyi ki okumuşum tekrar. O şekilde de tavsiye ederim.

Eğer her karakter ve konu işlensin isterse arkadaşlar, Storytel mtorytel kullanabilir. Her şeyi kullansa zaten 4 saat sürer oyun.

Neyse, Serkan Keskin ve Tanpınar sevenlerin üzülmeyeceği oyundur kanaatindeyim. İzleyin mutlaka, beğenmezseniz bana söversiniz, o önümdeki kıl saat müşterisi gibi.

Teşekkürler Yönetmen Serdar Biliş ve sevgili ağabeyimiz Serkan Keskin. Ve tabii ki Ahmet Hamdi Tanpınar…