Futbol takımımıza talip
oldular, takımda söz hakkına sahip olmamızı istemediler. Önce antrenmanlarımız
basıldı, toplarımız ayakkabılarımız çalındı; sonra sahamız işgal edildi. Bazı
futbolculara daha iyi şartlar karşılığında iş teklif edildi, kandırıldılar
yani. Futbolcuların bir kısmı gitti, çok azı kaldı.
Takım dağıldı dağılacak
derken bir grup genç Siyami Bey önderliğinde eşkıya tayfasını mahallemizden
kovdu. Bu eşkıyalar mahalleye gelmeye bir süre cesaret edemediler. Takım
yenilendi, “Payidarspor” adını aldı. Mahalleye huzur geldi.
Oyuncu eksiklikleri sonucu
seçmeler yapıldı, yeni oyuncular takıma katıldı. Takım sahası daha önce pazar
yeri olarak kullanıldığından, sahada da yenilikler yapıldı. Yeni kaleler
getirildi, saha çizgileri oluşturuldu, mahalleliden yardım alınarak yeni ve
kaliteli toplar alındı. Siyami Bey’in futbol bilgisi sağlam olduğu için takımın
başına getirildi. Kulübün hem başkanı, hem teknik direktörüydü. Bir şekilde ilk
11 oluşturuldu, başta 1-2 kişi ile sınırlı yedek sayısı 7’ye çıkarıldı.
Antrenmanlar daha güzel, daha keyifli geçiyordu. İyi bir potansiyeli olan takım
bu olaylardan birkaç yıl sonra profesyonel ligde oynamaya hak kazandı.
Payidarspor başlarda belli bir mahallenin takımı olarak gözükse de, artık ününü
artırmıştı.
Derken Siyami Bey
hayatını kaybetti. Bu durum Payidarspor’da büyük bir üzüntüyle karşılandı. Siyami
Bey’in yakınlarından Şemsettin Bey takımın başına geçti.
Şemsettin Bey hem teknik
direktörlük, hem de başkanlık görevini yürüttüğü süre içerisinde takımı pek
ileriye götüremeyip Siyami Bey’e göre daha geri planda kalsa da, iddiasız ancak
huzurlu bir takım oluşturdu. Ancak Siyami Bey’e gösterilen sevgi ve saygı,
Şemsettin Bey’e pek gösterilmediğinden ve takım daha ileriye
götürülemediğinden, yöneticiliği ve teknik direktörlüğü bırakma kararı aldı.
Zaten mahalleli ve taraftar da kendisinin bu işi beceremediğini düşünüyordu,
ayrıca başkan olmasını da istemiyordu. Takımın başına Hasan Bey’le ve Ali Bey
geldi. Hasan Bey takıma tekniği taktiği öğretecek, Ali Bey de transferleri ve
takımın ihtiyaçlarını yönetecekti.
Takım da ilk
zamanlarındaki gibiydi, fena gitmiyordu. Çok iddiası olmasa da mahallelinin
yüzünü güldürmeye yetiyor, maçlar seyirciler açısından piknik havasında geçiyor
ve onlara kendince futbol ziyafeti sunuyordu. Çocukların futbol sevgisi de bu süreçte gittikçe artmış, çocuklar evlerinde toplarıyla uyur hale gelmişti.
Payidarspor, kurulduğu
dönemdeki gibi hep 3-5-2 oynuyordu. Kaleci; yenilecek golleri yiyen, ancak çok
fahiş hatalar yapmayan, ekstra özelliği de olmayan, Esnaf Muharrem’di. Üç kız
çocuğu babasıydı, çocukları sürekli maçlarını izlemeye gelir, babalarının
koruduğu kalenin arkasından sürekli “maç kaç kaç baba” diye sorarlardı. Takımın
en yaşlısı 37 yaşındaki Erol geri 3’lünün ortasında, “sarkık libero” olarak
tabir edilen, ayaklarına hakim bir abimizdi. Defansı beraber oluşturduğu
stoperler Cenk ve Birol da 25-26 yaşlarında, aynı işte çalışan çocukluk
arkadaşlarıydı. Erol Abilerine göre daha kuvvetsizdiler, ama canla başla
oynarlardı.
Orta sahanın beş oyuncusu
1-4 gibi dizilmişti, yani beş oyuncudan biri, diğerlerine göre daha geride,
toparlayıcı pozisyondaydı. Burada yine yaşça diğerlerinden büyük, lisede Erol
Abinin iki dönem altı Yusuf Abi oynardı. Top tekniği iyiydi, riski sevmez,
kontrollü oynardı. Takımın iki kanadını oluşturan Zafer’le Sadık lise
arkadaşlarıydı, okulu bitirmişler, takıma katılmışlardı. Biraz
disiplinsizlerdi, ama rüzgar gibilerdi. Ortadaki iki oyuncudan ilki ise
mahalleye sonradan gelen, bir polis memurunun oğlu Nazmi’ydi. İyi niyetliydi,
ama tek özelliği de oydu. Diğeri ise takımın yakışıklısı Burak’tı. Şutları çok
sertti, ama biraz bencildi.
Takımın forvetinde 31
yaşında 1.87 boyunda Gökhan vardı, top ona sürekli şişirilirdi ki, yanındaki ve
hemen arkasındakilere uzun boyuyla topu servis edebilsin. “Gökhan Şükür”
derlerdi ona. Yanındaki Murat da 28 yaşında, çabuk hareket eden ve çok iyi adam
eksilten, kısa boylu bir arkadaştı. Takımda yıldız denilebilecek tek kişi
Murat’tı. Hepsinden azar azar da olsa her özelliğe sahipti. Kısa boyuna rağmen
hava toplarında da iyiydi, güzel paslar da atardı (özellikle Gökhan’a), şutları
da isabetliydi. Zaten takımın en golcü oyuncusu Murat’tı. Diğer takımlar Murat’ı
durdurma görevini en iyi savunma oyuncularına veriyor, o şekilde Payidarspor’u
durdurabileceklerini düşünüyorlardı.
Oyuncuların iyi özelliklerini
buradan anlattım; ama Payidarspor her ne kadar “takım” desek de takım olmaktan,
yardımlaşarak oynamaktan uzaktı. İyi oyuncuları vardı belki; ama zaten her takımda
aşağı yukarı 3-4 iyi oyuncu bulunmaktaydı. Her zaman gol atabilecek bir takım
olduğu yadsınamazdı; ama her an gol yiyebilirdi de. Çünkü defans işini
adamakıllı becerebilen, sadece 37 yaşındaki Erol Abi vardı. O da yetmiyordu
tabii. Yanındakileri çoğu kez ikaz etse de, kapasitelerinin farkındaydı, çok da
takmıyordu verilen pozisyonları, yenilen golleri. Yusuf Abi de öyle çok koşan,
mücadeleci bir adam değildi, yetmiyordu.
Başta komşu takımlara karşı
üstün oynayabilen Payidarspor, etrafta “averaj takımı” olarak bilinir hale
gelmişti. “Takımımız düşse de dara, sorun yok koyarız Payidar’a” tezahüratları
rakip takımların sloganı olmuş, Payidarspor taraftarlarını kızdırmıştı.
Takım; artık taraftarına
da zevk vermeyen, maçlarını 15-20 kişinin izlediği, hatta bazı oyuncuların da
gerek antrenmanlara, gerekse maçlara gelmediği bir takım haline gelmişti. Neyse
ki düşmüyordu, ancak birkaç kez alt kümeye düşmenin eşiğine gelmişti. Bir üst
lige çıkmak ise hayaldi.
Derken başkanlık seçimi
yapıldı. Yeni başkan, “başka bir Payidarspor” sözü veren Müteahhit Kenan Bey
oldu. Takımda birkaç kişi dışında herkesi değiştirdi. Paralıydı, ticaretten de
anlardı. Önce ek antrenman sahası yapıldı, sonra maç sahası çimlendirildi. Futbol
bilgisi gayet yerinde olan Nusret Hoca’yı takımın başına getirdi. Kenan Bey’in
Nusret Hoca’dan tek ricası sarkık libero Erol’u forvette oynatmasıydı, başka da
işine karışmayacaktı. Nusret Hoca bunu kabul etti ve diğer transferlerle bir
takım oluşturmaya başladı.
Transferlerin çoğu Kenan
Bey’in tanıdıklarıydı, Kenan Bey’i mahcup etmemek adına canla başla top
oynayacaklarının ve mahallenin yeniden yüz akı olacaklarının sözünü
vermişlerdi. Takım 3-5-2 dizilişinde iyi maçlar çıkarıyordu. İlk dizilişten
farklı olarak beşli orta sahayı 1-4 gibi değil, 2-3 gibi oynattı Nusret Hoca.
Böylelikle takım savunması daha sağlam olacak, bu iki oyuncu savunmaya yardım
edecekti. Savunmada işler başta eskisinden daha iyi gitti, birkaç maçı farklı
kazandı Payidarspor. Ancak daha sonra rakipler, kanatları daha iyi kullanarak üçlü
savunmayı aşmaya başlamıştı. Çünkü üçlü savunmanın kenarlarında stoper olarak
oynayan genç ve vücutlu çocuklar, kanat akınlarına karşı sahanın kenarına doğru
gitmek durumunda kalıyor, rakip oyuncular kalabalık geldiği durumda savunmanın
ortasında boşluktan iyi faydalanarak ya yerden paslarla ya da ortalarla
Payidarspor karşısında bol pozisyon buluyorlardı. Orta saha oyuncuları da
yardımda gecikince, ilk başta Payidarspor’un maçlarını keyifle izleyenler,
“yeniden averaj takımına mı dönüyoruz” paniğini yaşamaya başlamışlardı.
Takımda paralar da suyunu
çekmeye başladı, Kenan Bey’in mahalleliyi dolandırdığı söylendi. Bir kısmı
Kenan Bey’e kan kustu, bir kısmı da bunun iftira olduğunu, müteahhitlerin
ülkede zaten hiç sevilmediğini ve çekemeyenlerinin çok olduğunu belirterek “yanındayız
Kenan Bey” dedi.
Sonra Kenan Bey, takım
için harcadığı paraların boşa gittiğini, Nusret Hoca’nın gereken özveriyi
göstermediğini gerekçe göstererek Nusret Hoca’nın görevine son verdi. Başka bir
antrenör de almadı. “Ben daha iyi yönetirim” dedi, takımın antrenmanlarına
katılmaya karar verdi. Orta sahadaki beşliyi bu kez 3-2 olarak oynatmaya karar
verdi. Yani takım artık 3-2-3-2 şeklinde değil, 3-3-2-2 şeklinde oynayacaktı.
Bu halde takım savunmasının daha iyi olacağını belirtti. Hatta bu konuda
geçmişten kaynaklanan bir hatanın yapıldığını, 3-1-4-2 sisteminin ucube bir
sistem olduğunu, bu sistemi uygulayanların futbolu bilmediğini açıkladı. Bu
açıklama, Siyami Bey ve Şemsettin Bey’e tepki olarak algılandı.
Kenan Bey bu açıklama ile
de yetinmeyip, geçmişte çim sahalarının olmadığını, antrenman sahası ile maç
sahalarının aynı olduğunu, göreve geldikten sonra hamdolsun iki ayrı sahaya
kavuştuklarını, futbolcuların yeni ve güzel ayakkabılarla oynadığını
mütemadiyen dile getirmeye başladı. 3-3-2-2 sistemiyle de bir üst lige
çıkacaklarını ifade etti. Bununla birlikte, yapılan bazı masraflar karşılığında
maç bileti fiyatlarının artırılacağını, ancak stat içindeki köftenin daha ucuz
olacağını, köfte - ayranda kampanya yapılacağını taraftarlara açıkladı.
Kenan Bey takımı yeterli
derecede çalıştıramadığından, taktik değişiklikleri ve artan bilet fiyatlarına
rağmen taraftarların stadı doldurması, takım için olumlu etki oluşturmadı.
Takım sistem değişikliği sonrası birkaç maç kazanmasına rağmen daha sonraları
yaşadığı kondisyon eksikliği nedeniyle yine seri mağlubiyetlere başladı.
Takım bu şekilde 4-5 sene
Kenan Bey’le devam etti. Takım; ligde kalmaya devam eden, ama üst lige çıkma
yönünde hiçbir iddiası olmayan bir takım hüviyetinde maçlarını oynamaya devam
etti. Yeni seçimler yaklaşırken Siyami Bey ve Şemsettin Bey’e ayrı bir saygı ve
sempatisi bulunan Mustafa Bey artık Kenan Bey’in miadının dolduğunu, dünya
kadar masrafa rağmen takımın ne keyif verdiğini, ne de iddialı hale
gelebildiğini, takımı diktatör gibi yönettiğini, esas oynanması gereken
sistemin 3-1-4-2 olduğunu, takımın daha iyi oynamasının 3-3-2-2 şeklinde
sistemden değil, dörtlü orta sahadaki kanat oyuncularının savunmaya yardımcı
olan ve hızlı hareket edenlerden seçilmesi gerektiğini söyledi. Mustafa Bey
devamla, eğer başkan olursa çok iyi bir libero ve iki kanat oyuncusu alacağını,
bu durumun hem takım savunması, hem de pozisyon zenginliği açısından takıma
katkı sağlayacağını, bilet fiyatlarını indireceğini belirtti.
Kenan Bey de bu iddialara
karşılık Mustafa Bey’e hangi parayla bu vaatleri gerçekleştireceğini sorarak Mustafa
Bey’i inandırıcı bulmadığını söyledi, katıldığı her ortamda da Mustafa Bey’i
kötüledi.
Seçim yapıldı, Kenan Bey
yeniden başkan seçildi. Mustafa Bey’in vaadinde olduğu gibi, iki hızlı, hem
savunma, hem de hücum yapabilen kanat oyuncusu transfer etti, bu oyuncuların
takıma gelişiyle yeni bir hava yakalandı. Ama transferlerden sonra yapılan ilk
iki maçta alınan 3-1 ve 4-2’lik galibiyetler ve 4. hafta ligdeki en kuvvetli
takımla 1-1 berabere kalma sonrasında yine düşüş dönemi başladı. Üstüne bir de
yeni transferler, takımın en fazla koşan ve mücadele eden oyuncuları oldukları,
gollerin hemen hepsinde pay sahibi oldukları ve buna rağmen diğer oyuncularla
aşağı yukarı aynı parayı aldıkları gerekçesiyle Kenan Bey’e tepki gösterdiler.
Kenan Bey bu iki oyuncuya kapıyı gösterdi. Güzel bir fiyata Gümrükspor’a sattı.
Bu transfer Kenan Bey’e ve kulübe kazanç getirse de takımın sezon sonunda alt kümeye,
yani amatöre düşmesini önleyemedi.
Kenan Bey bunun üzerine
birkaç hafta evden çıkamadı. Daha sonra iki iyi transfer ve ek antrenman sahası
sözü verdi. Amaçlarının önce gol yememek olduğunu, o yüzden takımı 3-5-2’nin
bir diğer sürümü 3-4-1-2 sistemiyle oynatacağını söyledi. Takımın artık daha
iyi savunma yapacağını, başarının ileride çok adamla hücum etmek yerine, takım
savunmasının düzgünlüğünden geçtiğini, zaten her halükarda Siyami Bey ve
Şemsettin Bey’in zamanındaki takımından katbekat iyi olduğunu belirtti. Artık
çim sahaları, ek antrenman sahaları vardı, stadyumda daha rahat koltuklarda maç
izleniyordu ve futbolcuların ayakkabıları da Süper Lig oyuncularındakiler
gibiydi. Bunların hiçbiri Siyami Bey ve Şemsettin Bey zamanında yoktu.
Ligler bir sonraki ay
başlıyor. Kenan Bey’in yeni takımının ilk hedefi profesyonel lige yeniden
çıkmak ve orada kalıcı olmak.
Peki sistemde değişiklik
var mı? Yok, 3-5-2’ye devam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder