“Milli irade” sözünü dillerinden
düşürmezler, aleyhlerine cereyan eden her bir süreci milli iradeye sıkılan bir
kurşun olarak nitelendirirler. 17-25 Aralık’ta da savunmaları “bize darbe
yapılmaya çalışıyor” olur, “biz milletiz” olur, kumpastır, şantajdır,
montajdır, “haydi sandığa gidelim”dir bildikleri. Ancak milyonlarca seçmeni
olan bir siyasi parti yöneticilerini tutuklatmakta beis görmezler. Yine
seçilmiş İstanbul Barosu Yönetiminin “düştüğünü”, boyunduruklarındaki “Hukukun
Üstünlüğü Platformu” aracılığıyla haykırabilirler. Özetle, oyları fazlaysa
milli iradecidirler.
Gerek burada, gerekse “aylaktakiler”
bloğunda 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili olarak yaptığım inandırıcılık ve
samimiyet çağrıları, ben ve benim gibi düşünenleri jakoben, darbeci, PKK’lı,
FETÖ’cü filan yaparken; Anadolu’nun dört bir yanında açığa alınan, tutuklanan
sözde FETÖ’cü hikayeleri devam ediyor.
Darbeci olma veya darbede payı olma
ihtimali bulununlar, “dere geçerken at değiştirilmez” sözü ile kurtarılır;
uzman, profesör, doçent doktorlar, sadece Bank Asya’da hesabı oldukları veya
çocukları Fethullah’ın okulunda okudukları ya da sadece milli iradecilerle ters
düştükleri için açığa alınır ve/veya tutuklanır, şehirde dertlerine derman
bulamayan hastalar, sözde FETÖ’cü hekimler açığa alındığı ve/veya tutuklandığı
için şehir dışlarına ve büyük şehirlere yol alırlar. Buna bağlı olarak
hastanelerde, okullarda vs. kurumlarda isyanlar başlar. Bu sırada, geçmişte
Fethullah’ın okulunda okuyan Bakan Berat Albayrak’ın sırıtmaları ekranlara
yansır.
“Hiç merak etmeyin, olağanüstü hal normal
vatandaşı etkilemeyecek” derler, ülkede normal vatandaş kalmadığı için olsa
gerek, insanlar işinden, gücünden, huzurundan, özgürlüğünden olur. Öte yandan
Fethullahçı olduğunu anlamak için sadece youtube’a bakmamız yeterli Reşat Peker
gibiler, mecliste Fethullah ile mücadele eden kişiler olurlar. Zamanında
Fethullah’ın ipliğini pazara çıkardıkları için Fethullah’ın operasyonları
yüzünden özgürlüklerinden olanlar, günün sonunda FETÖ’cü oldukları iddiası ile
gözaltına alınır, tutuklanır. Şimdi “FETÖ neler yapmış yahu bu ülkeye, hiç
beklemiyorduk” diyenlere 20-30 yıl önce Fethullah’ın aslında ne olduğunu
anlatan Hikmet Çetinkaya, sadece yaşı itibariyle “paçayı kurtarabilir”.
Tayyip Erdoğan ne derse, ona göre yorum
yapıp tivit atanlar kanaat önderimiz olurken, milli mutabakat ve Yenikapı
ruhunun yalan olduğunu, ileride gerçek yüzün daha da sert şekilde ortaya
çıkacağını, KHK’lerle “darbe ile mücadele” kisvesi altında özgürlüklerin iyice
kısıtlanacağını, hukuk devletini iyice terk edeceğimizi söyleyenler Yenikapı
ruhuna aykırı hareket etmiş olur.
Diğer yandan, görüşleri şu an iktidarda
olan yurttaşlarımız “idam” diye haykırırken, “profesör” unvanlı Anayasa
hukukçuları, “İdam için diyelim 6 yaşındaki çocuğun ırzına geçip
öldürülüyor. Şimdi buna ağırlaştırılmış müebbet de versen, vatandaş tatmin
olmuyor. İstiyor ki ‘bu adam idam edilsin’. Yani bu konuda çok büyük istek var.
Anayasa değiştirilerek bunlar yapılabilir.” veciz sözlerini
kullanabilir.
Biliyoruz ki profesörümüzün siyasi görüşü
muhalefette olsaydı, idamın kabul edilemezliğini yine bu profesör amcamız
yapacaktı. İdamın kabul edilemez ve geri dönülemez olduğunu her türlü hava ve
yol koşullarında anlatan, ömrü hayatında bir kez bile idam yönünde görüş
bildirmeyen bizler ise, ihanete devam etmekteyiz.
İşin kötü tarafı; şimdi milli iradeci
geçinenlerin büyük çoğunluğu, darbe başarılı olsaydı, aslında Fethullahçı
olduğundan, çocuklarını onun okullarında okuttuğundan, en azından Tayyip
Erdoğan’ın artık çok ileri gittiğinden, kandırıldığından filan söz ederek yine
tivitler atmaya, ekranlara çıkmaya devam edecekti. “Rabbim ve milletim
affetsin” diyenler de bu kez, yeni veya eski Fethullahçılar olacaktı. Sözgelimi
Reşat Petek, “Tayyip Erdoğan’ın hataları oldu, ben uyarmıştım” diyecekti, Melih
Gökçek, zaten Fethullah’a büyük sevgi ve saygı duyduğunu herkesin bildiğini
ifade edecekti, Mehmet Barlas, neyse…
Neyse ki hayatımda Fethullah’a verdiğim
tek destek (belki bu bir suç ikrarıdır, savcılar göreve), ÖSS döneminde Zaman
gazetesinin Güvender Yayınları’ndan çıkan deneme sınavı ekini almaktan
ibaretti. Onda bile, gazeteye para vermeme rağmen, gazeteyi almadım, sadece
deneme sınavı ekini aldım. Gözüm geri zekalı haber ve yorumlara kaymasın ve
evin içine Fethullah öğretisi girmesin diye, 17 yaşın hür ve sağlıklı
iradesiyle... Aradan yıllar geçti, yine geri zekalı haber ve yorumlar eve
girmesin diye Yeni Akit, Yeni Şafak, Sabah filan almıyorum.
1990’larda Fethullah’ın dershane ve
okulları, o zamanlar “geleceği parlak bir çocuk” olarak düşünüldüğümden,
dershane ve okullarında okumam için bana ve aileme ulaştılar, istemedim,
gitmedim, istesem de gönderilmezdim.
Yaşım 19’a ulaştığında üniversitemin
gönderdiği Amerika’da dil kursundayken, o kursa başka bağlantılarla katılan
Türk öğrenciler, okul arkadaşlarımıza buluşma, bir araya gelme, gezme, tozma
tekliflerinde bulundu, “büyük oyunu gördük”, tenezzül etmedik.
10’lu, 20’li yaşlarda bu adamın ne
olduğunu gayet iyi bildik. Tıpkı 15 Temmuz’un esas itibariyle bir iktidar
savaşı olduğunu, kazananın kim olursa olsun yine Tayyipçi ve Fethullahçı
olmayan bizlere yöneleceğini ve dinin kullanılmaya, mafya cemaatlerin ülkede at
koşturmaya ve suç işlemeye devam edeceğini, laikliğin, liyakatin, hukuk
devletinin yine bir tarafa bırakılacağını iyi bildiğimiz gibi. Çünkü biliyoruz,
böyle bir aymazlık ve iktidar hırsı görülmedi.
Öte yandan, PKK’yı terör örgütü olarak
gören, HDP’yi inandırıcı bulmayan, onlara oy vermeyi aklının ucundan bile
geçirmeyen, “Kürdistan” kelimesini ağzına dahi almayan bizler; HDP’li
yöneticilere yapılan operasyonları lanetlediği için, Kasım 2013’te bayraklarla
şiirlerle şarkılarla Kürdistan açılımı yapanlarca PKK’lı ilan edilebildi. Yine
AKP’yi ve türevlerini, sözgelimi Hak Yol İslamcıları eleştiren ve tehlikeli
birer mahluk olarak gören bizler, “niye PKK’lıları eleştirmiyorsun?” gibi abuk
bir soruyla muhatap olabildi. Böyle bir basitlik ve acizlik de görülmedi.
Ama bizlere muhtaç oldukları gerçek. Nasıl
ki 17-25 Aralık’ta, 15 Temmuz’da, 2010 referandumunda tek başınıza
çıkamadıysanız işin içinden, konjonktüre göre Atatürkçü, konjonktüre göre
solcu, konjonktüre göre PKK’lı, konjonktüre göre milliyetçi kesimden yardım
almak durumunda kaldıysanız, hayatınızın geri kalan kısmında da kalmaya devam edeceksiniz.
Ama bir zaman sonra (umarım en yakında), size sırf “devlet yaşasın” gibi, “ülke
bölünmesin” gibi, “Kürtlere hakları verilsin” gibi düşüncelerle yardım edenleri
bulamayacaksınız.
Tek istediğiniz oy. Gücünüz için, para
için buna mecbursunuz. Oy için Atatürkçü, oy için milliyetçi, oy için
özgürlükçü geçinirsiniz ki, esas Atatürkçüler, esas milliyetçiler, esas
özgürlükçülerden oy kapabilin. İhtiyacınız kalmadığında; “her şeyi bildiğiniz
gibi”, Lozan’a küfretmeyi, milliyetçilere laf etmeyi, özgürlükleri her alanda
kısıtlamayı da siz bilirsiniz.
İyi bir hukukçunuz, sanatçınız, fikir
insanınız yok; televizyona çıkardığınız hukukçu kifayetsiz ve militan, sanatçı
emek hırsızı, komedyen FETÖ’den alındı, bize muhtaçsınız ve ileride yalnız ve
muhalefette kalacaksınız. O zaman da büyük çoğunluğunuz, yukarıda belirttiğim
gibi “evet Tayyip Erdoğan’ın ileri gittiği yerler vardı”, “ben katılmamıştım
zaten son dönemlerde” gibi “Gezi’yi ilk üç gün ben de destekledim” benzeri
gerzek açıklamalarda bulunacak. Ancak tarih yazacak, halk soracak.
Ruhi Su’nun da dediği gibi: “Sabahın bir
sahibi var, sorarlar bir gün sorarlar…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder