6 Kasım 2016 Pazar

Sorarlar


“Milli irade” sözünü dillerinden düşürmezler, aleyhlerine cereyan eden her bir süreci milli iradeye sıkılan bir kurşun olarak nitelendirirler. 17-25 Aralık’ta da savunmaları “bize darbe yapılmaya çalışıyor” olur, “biz milletiz” olur, kumpastır, şantajdır, montajdır, “haydi sandığa gidelim”dir bildikleri. Ancak milyonlarca seçmeni olan bir siyasi parti yöneticilerini tutuklatmakta beis görmezler. Yine seçilmiş İstanbul Barosu Yönetiminin “düştüğünü”, boyunduruklarındaki “Hukukun Üstünlüğü Platformu” aracılığıyla haykırabilirler. Özetle, oyları fazlaysa milli iradecidirler.

Gerek burada, gerekse “aylaktakiler” bloğunda 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili olarak yaptığım inandırıcılık ve samimiyet çağrıları, ben ve benim gibi düşünenleri jakoben, darbeci, PKK’lı, FETÖ’cü filan yaparken; Anadolu’nun dört bir yanında açığa alınan, tutuklanan sözde FETÖ’cü hikayeleri devam ediyor.

Darbeci olma veya darbede payı olma ihtimali bulununlar, “dere geçerken at değiştirilmez” sözü ile kurtarılır; uzman, profesör, doçent doktorlar, sadece Bank Asya’da hesabı oldukları veya çocukları Fethullah’ın okulunda okudukları ya da sadece milli iradecilerle ters düştükleri için açığa alınır ve/veya tutuklanır, şehirde dertlerine derman bulamayan hastalar, sözde FETÖ’cü hekimler açığa alındığı ve/veya tutuklandığı için şehir dışlarına ve büyük şehirlere yol alırlar. Buna bağlı olarak hastanelerde, okullarda vs. kurumlarda isyanlar başlar. Bu sırada, geçmişte Fethullah’ın okulunda okuyan Bakan Berat Albayrak’ın sırıtmaları ekranlara yansır.

“Hiç merak etmeyin, olağanüstü hal normal vatandaşı etkilemeyecek” derler, ülkede normal vatandaş kalmadığı için olsa gerek, insanlar işinden, gücünden, huzurundan, özgürlüğünden olur. Öte yandan Fethullahçı olduğunu anlamak için sadece youtube’a bakmamız yeterli Reşat Peker gibiler, mecliste Fethullah ile mücadele eden kişiler olurlar. Zamanında Fethullah’ın ipliğini pazara çıkardıkları için Fethullah’ın operasyonları yüzünden özgürlüklerinden olanlar, günün sonunda FETÖ’cü oldukları iddiası ile gözaltına alınır, tutuklanır. Şimdi “FETÖ neler yapmış yahu bu ülkeye, hiç beklemiyorduk” diyenlere 20-30 yıl önce Fethullah’ın aslında ne olduğunu anlatan Hikmet Çetinkaya, sadece yaşı itibariyle “paçayı kurtarabilir”.

Tayyip Erdoğan ne derse, ona göre yorum yapıp tivit atanlar kanaat önderimiz olurken, milli mutabakat ve Yenikapı ruhunun yalan olduğunu, ileride gerçek yüzün daha da sert şekilde ortaya çıkacağını, KHK’lerle “darbe ile mücadele” kisvesi altında özgürlüklerin iyice kısıtlanacağını, hukuk devletini iyice terk edeceğimizi söyleyenler Yenikapı ruhuna aykırı hareket etmiş olur.

Diğer yandan, görüşleri şu an iktidarda olan yurttaşlarımız “idam” diye haykırırken, “profesör” unvanlı Anayasa hukukçuları, “İdam için diyelim 6 yaşındaki çocuğun ırzına geçip öldürülüyor. Şimdi buna ağırlaştırılmış müebbet de versen, vatandaş tatmin olmuyor. İstiyor ki ‘bu adam idam edilsin’. Yani bu konuda çok büyük istek var. Anayasa değiştirilerek bunlar yapılabilir.” veciz sözlerini kullanabilir.

Biliyoruz ki profesörümüzün siyasi görüşü muhalefette olsaydı, idamın kabul edilemezliğini yine bu profesör amcamız yapacaktı. İdamın kabul edilemez ve geri dönülemez olduğunu her türlü hava ve yol koşullarında anlatan, ömrü hayatında bir kez bile idam yönünde görüş bildirmeyen bizler ise, ihanete devam etmekteyiz.

İşin kötü tarafı; şimdi milli iradeci geçinenlerin büyük çoğunluğu, darbe başarılı olsaydı, aslında Fethullahçı olduğundan, çocuklarını onun okullarında okuttuğundan, en azından Tayyip Erdoğan’ın artık çok ileri gittiğinden, kandırıldığından filan söz ederek yine tivitler atmaya, ekranlara çıkmaya devam edecekti. “Rabbim ve milletim affetsin” diyenler de bu kez, yeni veya eski Fethullahçılar olacaktı. Sözgelimi Reşat Petek, “Tayyip Erdoğan’ın hataları oldu, ben uyarmıştım” diyecekti, Melih Gökçek, zaten Fethullah’a büyük sevgi ve saygı duyduğunu herkesin bildiğini ifade edecekti, Mehmet Barlas, neyse…

Neyse ki hayatımda Fethullah’a verdiğim tek destek (belki bu bir suç ikrarıdır, savcılar göreve), ÖSS döneminde Zaman gazetesinin Güvender Yayınları’ndan çıkan deneme sınavı ekini almaktan ibaretti. Onda bile, gazeteye para vermeme rağmen, gazeteyi almadım, sadece deneme sınavı ekini aldım. Gözüm geri zekalı haber ve yorumlara kaymasın ve evin içine Fethullah öğretisi girmesin diye, 17 yaşın hür ve sağlıklı iradesiyle... Aradan yıllar geçti, yine geri zekalı haber ve yorumlar eve girmesin diye Yeni Akit, Yeni Şafak, Sabah filan almıyorum.

1990’larda Fethullah’ın dershane ve okulları, o zamanlar “geleceği parlak bir çocuk” olarak düşünüldüğümden, dershane ve okullarında okumam için bana ve aileme ulaştılar, istemedim, gitmedim, istesem de gönderilmezdim.

Yaşım 19’a ulaştığında üniversitemin gönderdiği Amerika’da dil kursundayken, o kursa başka bağlantılarla katılan Türk öğrenciler, okul arkadaşlarımıza buluşma, bir araya gelme, gezme, tozma tekliflerinde bulundu, “büyük oyunu gördük”, tenezzül etmedik.

10’lu, 20’li yaşlarda bu adamın ne olduğunu gayet iyi bildik. Tıpkı 15 Temmuz’un esas itibariyle bir iktidar savaşı olduğunu, kazananın kim olursa olsun yine Tayyipçi ve Fethullahçı olmayan bizlere yöneleceğini ve dinin kullanılmaya, mafya cemaatlerin ülkede at koşturmaya ve suç işlemeye devam edeceğini, laikliğin, liyakatin, hukuk devletinin yine bir tarafa bırakılacağını iyi bildiğimiz gibi. Çünkü biliyoruz, böyle bir aymazlık ve iktidar hırsı görülmedi.

Öte yandan, PKK’yı terör örgütü olarak gören, HDP’yi inandırıcı bulmayan, onlara oy vermeyi aklının ucundan bile geçirmeyen, “Kürdistan” kelimesini ağzına dahi almayan bizler; HDP’li yöneticilere yapılan operasyonları lanetlediği için, Kasım 2013’te bayraklarla şiirlerle şarkılarla Kürdistan açılımı yapanlarca PKK’lı ilan edilebildi. Yine AKP’yi ve türevlerini, sözgelimi Hak Yol İslamcıları eleştiren ve tehlikeli birer mahluk olarak gören bizler, “niye PKK’lıları eleştirmiyorsun?” gibi abuk bir soruyla muhatap olabildi. Böyle bir basitlik ve acizlik de görülmedi.

Ama bizlere muhtaç oldukları gerçek. Nasıl ki 17-25 Aralık’ta, 15 Temmuz’da, 2010 referandumunda tek başınıza çıkamadıysanız işin içinden, konjonktüre göre Atatürkçü, konjonktüre göre solcu, konjonktüre göre PKK’lı, konjonktüre göre milliyetçi kesimden yardım almak durumunda kaldıysanız, hayatınızın geri kalan kısmında da kalmaya devam edeceksiniz. Ama bir zaman sonra (umarım en yakında), size sırf “devlet yaşasın” gibi, “ülke bölünmesin” gibi, “Kürtlere hakları verilsin” gibi düşüncelerle yardım edenleri bulamayacaksınız.

Tek istediğiniz oy. Gücünüz için, para için buna mecbursunuz. Oy için Atatürkçü, oy için milliyetçi, oy için özgürlükçü geçinirsiniz ki, esas Atatürkçüler, esas milliyetçiler, esas özgürlükçülerden oy kapabilin. İhtiyacınız kalmadığında; “her şeyi bildiğiniz gibi”, Lozan’a küfretmeyi, milliyetçilere laf etmeyi, özgürlükleri her alanda kısıtlamayı da siz bilirsiniz.

İyi bir hukukçunuz, sanatçınız, fikir insanınız yok; televizyona çıkardığınız hukukçu kifayetsiz ve militan, sanatçı emek hırsızı, komedyen FETÖ’den alındı, bize muhtaçsınız ve ileride yalnız ve muhalefette kalacaksınız. O zaman da büyük çoğunluğunuz, yukarıda belirttiğim gibi “evet Tayyip Erdoğan’ın ileri gittiği yerler vardı”, “ben katılmamıştım zaten son dönemlerde” gibi “Gezi’yi ilk üç gün ben de destekledim” benzeri gerzek açıklamalarda bulunacak. Ancak tarih yazacak, halk soracak.

Ruhi Su’nun da dediği gibi: “Sabahın bir sahibi var, sorarlar bir gün sorarlar…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder