29 Ekim 2016 Cumartesi

Hak Yol İslam, HÜP ve Derya Hanım






Yukarıda yer alan videoya ve özellikle videodaki o uzun boylu kıvırcık çocuğa dikkat çekerek yazıya başlıyor, İstanbul Barosu’nun 23 Ekim 2016’da yapılan başkanlık seçiminde çekilen bu videoda geçen, esas çocuğun telefonuna bakarak okuduğu dörtlüklere aşağıda aynen yer veriyorum. Buyrun…

Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslam yazacağız
Kuşların gözbebeğine
Hak yol İslam yazacağız

Koç burcuna yay burcuna
Bebeklerin avucuna
Minarelerin ucuna
Hak yol İslam yazacağız

Askerlerin miğferine
Kağnıların tekerine
Buda’nın tunç heykeline
Hak yol İslam yazacağız

Herkes duyacak bilecek
Saklanmaz gayrı bu gerçek
Yaprak yaprak çiçek çiçek
Hak yol İslam yazacağız

Amerika kıtasına
Moskova’nın ortasına
İsrail’in göbeğine
Hak yol İslam yazacağız

Videoda söylenen şiir Abdurrahim Karakoç’a ait. Videoda şiirin bazı dörtlükleri söylenmemiş, eksikler var. Ayrıca yukarıda yer verilen “Amerika” ile başlayan son dörtlük, şiiri yayınlayan bazı internet sitelerinde var, bazılarında yok. Bir de, bu dörtlüğün üçüncü dizesinde daha önce “İsrail’in göbeğine” yerine “Yeşil Kıbrıs adasına” ibaresi kullanılmış. Sanırım metni güncelleyenler, “zaten Amerika, Moskova diye başlamışız, İsrail’e de giydirelim” diye düşünmüş olacak ki, şimdi “Hak yol İslam” yazmak için Kıbrıs’tan ziyade, İsrail’in göbeğini uygun görmüşler. Uygundur, haklarıdır.

Bu arada bazı internet sitelerinde, şiirde şöyle bir dörtlüğe yer verildiğini görüyoruz, onu da aşağıda aktaralım.

Memurların masasına
Masonların locasına
Türk’ün Anayasası’na
Hak yol İslam yazacağız.

Videoda yer alan cengaverler, iktidara yakın Hukukun Üstünlüğü Platformu’nun (HÜP) destekçileri. İçlerinden birinin ceketinde HÜP’e ait sarı renkli yapıştırma var. Yine içlerinden birkaçını, 22 Ekim 2016 Cumartesi günü yapılan Genel Kurulda sarı atkılarla görmüştüm. Sarı atkının meali şu: Hukukun Üstünlüğü Platformu destekçileri, hafta sonu boyunlarında sarı renkli, üzerinde “Av. Mehmet Sarı”, “Hukukun Üstünlüğü Platformu” yazan atkılarla gezdiler.

Madem hep sarıdan gidilmiş, şiiri Mehter Marşı ezgileriyle okuyan bu cengaverlere, yine Karakoç’un “sarı saçlarına deli gönlümü” (veya “sarı saçlarını deli gönlüme”) ile başlayan Mihriban eserini okutmak lazımdı, burada bir hata olmuş. Ama ne söyleyeceklerini bana soracak değiller, Hak yol İslam’ı uygun görmüşler. Uygundur, haklarıdır.

Videoyu twitter üzerinden paylaşan hesap da “Kardeşler Cemiyeti” adlı bir yapılanmaya ait. Bu yapılanma, videoyu paylaşırken şu tiviti atmış: “İnsanı dünya ve ahirette mutlu edecek tek hukuk nizamı İslam Hukukudur… İstanbul Baro seçimlerinden…” Düşünce ve tivit özgürlüğü vardır. Uygundur, haklarıdır.

Videodaki gençleri, “HÜP içinde münferit bir grup” olarak görmek ve HÜP’ün haberi ve icazeti olmadan bu marşın okunduğunu savunmak, herhalde bu cengaverlerden daha komik olacaktır. Çünkü bu yakışıklılar, herhangi bir icazet almadan ense tıraşlarına dahi karar verme yetilerine sahip görünmüyorlar.

Ben naçizane, Hukukun Üstünlüğü Platformu’nun yılmaz savunucularına; Mevlana’nın kült “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözüne uygun olarak “Hukukun Üstünlüğü Platformu” ismini değiştirip, “İslam Hukukunun Üstünlüğü Platformu” olarak oy avcılığına soyunmalarını salık veririm. Mevlana der ki, “bazı şeylere sadece sabır gerekir, bazı şeylere de dürüstlük”. Oldukları gibi görünsünler, niyetlerini belli etsinler. Aksi takdirde, gerçekten hukukun üstünlüğünü savunan avukatlar olarak, İstanbul Barosu’nda 2016 Ekim ayı itibariyle 3040 şeriatçı meslektaşımız olduğunu düşünecek ve ülkemiz için daha da endişeleneceğiz.

Bu yazıyı, Genel Kurulun yapıldığı Haliç Kongre Merkezi bahçesinde HÜP için “asıl bunlar tehlikeli” ifadesini kullanan bir yaşlı kadın avukata Genel Kurul kürsüsünden çemkiren meslektaşım Derya Yanık’a ithaf ediyorum. Görüşme imkanım olsa kendisine şu soruları sormak isterdim: Gerçekten tehlikeli değil misiniz Derya Hanım? Baro seçimlerinde HÜP gençliğinin “Hak yol İslam” haykırışlarından rahatsız olmadınız mı? Bunları tehlike olarak görmüyor musunuz? HÜP olarak Anayasamıza “Hak yol İslam” yazacak mısınız?


Derya Hanım her ne kadar bu tiviti, kendi iktidarlarını sonlandırmaya çalıştığı için lanetledikleri 15 Temmuz ile ilgili atmış olsa da, bu tivite yer vererek bir latife ile bitirmiş olayım dedim “şuncağızı”. Umarım Derya Hanım, Hukukun Üstünlüğü Platformu ve doktrinleri de tarihte bir latife olarak yerini alır.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. Tabii sizinki de Derya Hanım…

21 Ekim 2016 Cuma

Ne Olacak Bu Payidarspor'un Hali?

Futbol takımımıza talip oldular, takımda söz hakkına sahip olmamızı istemediler. Önce antrenmanlarımız basıldı, toplarımız ayakkabılarımız çalındı; sonra sahamız işgal edildi. Bazı futbolculara daha iyi şartlar karşılığında iş teklif edildi, kandırıldılar yani. Futbolcuların bir kısmı gitti, çok azı kaldı.

Takım dağıldı dağılacak derken bir grup genç Siyami Bey önderliğinde eşkıya tayfasını mahallemizden kovdu. Bu eşkıyalar mahalleye gelmeye bir süre cesaret edemediler. Takım yenilendi, “Payidarspor” adını aldı. Mahalleye huzur geldi.

Oyuncu eksiklikleri sonucu seçmeler yapıldı, yeni oyuncular takıma katıldı. Takım sahası daha önce pazar yeri olarak kullanıldığından, sahada da yenilikler yapıldı. Yeni kaleler getirildi, saha çizgileri oluşturuldu, mahalleliden yardım alınarak yeni ve kaliteli toplar alındı. Siyami Bey’in futbol bilgisi sağlam olduğu için takımın başına getirildi. Kulübün hem başkanı, hem teknik direktörüydü. Bir şekilde ilk 11 oluşturuldu, başta 1-2 kişi ile sınırlı yedek sayısı 7’ye çıkarıldı. Antrenmanlar daha güzel, daha keyifli geçiyordu. İyi bir potansiyeli olan takım bu olaylardan birkaç yıl sonra profesyonel ligde oynamaya hak kazandı. Payidarspor başlarda belli bir mahallenin takımı olarak gözükse de, artık ününü artırmıştı.

Derken Siyami Bey hayatını kaybetti. Bu durum Payidarspor’da büyük bir üzüntüyle karşılandı. Siyami Bey’in yakınlarından Şemsettin Bey takımın başına geçti.

Şemsettin Bey hem teknik direktörlük, hem de başkanlık görevini yürüttüğü süre içerisinde takımı pek ileriye götüremeyip Siyami Bey’e göre daha geri planda kalsa da, iddiasız ancak huzurlu bir takım oluşturdu. Ancak Siyami Bey’e gösterilen sevgi ve saygı, Şemsettin Bey’e pek gösterilmediğinden ve takım daha ileriye götürülemediğinden, yöneticiliği ve teknik direktörlüğü bırakma kararı aldı. Zaten mahalleli ve taraftar da kendisinin bu işi beceremediğini düşünüyordu, ayrıca başkan olmasını da istemiyordu. Takımın başına Hasan Bey’le ve Ali Bey geldi. Hasan Bey takıma tekniği taktiği öğretecek, Ali Bey de transferleri ve takımın ihtiyaçlarını yönetecekti.

Takım da ilk zamanlarındaki gibiydi, fena gitmiyordu. Çok iddiası olmasa da mahallelinin yüzünü güldürmeye yetiyor, maçlar seyirciler açısından piknik havasında geçiyor ve onlara kendince futbol ziyafeti sunuyordu. Çocukların futbol sevgisi de bu süreçte gittikçe artmış, çocuklar evlerinde toplarıyla uyur hale gelmişti.

Payidarspor, kurulduğu dönemdeki gibi hep 3-5-2 oynuyordu. Kaleci; yenilecek golleri yiyen, ancak çok fahiş hatalar yapmayan, ekstra özelliği de olmayan, Esnaf Muharrem’di. Üç kız çocuğu babasıydı, çocukları sürekli maçlarını izlemeye gelir, babalarının koruduğu kalenin arkasından sürekli “maç kaç kaç baba” diye sorarlardı. Takımın en yaşlısı 37 yaşındaki Erol geri 3’lünün ortasında, “sarkık libero” olarak tabir edilen, ayaklarına hakim bir abimizdi. Defansı beraber oluşturduğu stoperler Cenk ve Birol da 25-26 yaşlarında, aynı işte çalışan çocukluk arkadaşlarıydı. Erol Abilerine göre daha kuvvetsizdiler, ama canla başla oynarlardı.

Orta sahanın beş oyuncusu 1-4 gibi dizilmişti, yani beş oyuncudan biri, diğerlerine göre daha geride, toparlayıcı pozisyondaydı. Burada yine yaşça diğerlerinden büyük, lisede Erol Abinin iki dönem altı Yusuf Abi oynardı. Top tekniği iyiydi, riski sevmez, kontrollü oynardı. Takımın iki kanadını oluşturan Zafer’le Sadık lise arkadaşlarıydı, okulu bitirmişler, takıma katılmışlardı. Biraz disiplinsizlerdi, ama rüzgar gibilerdi. Ortadaki iki oyuncudan ilki ise mahalleye sonradan gelen, bir polis memurunun oğlu Nazmi’ydi. İyi niyetliydi, ama tek özelliği de oydu. Diğeri ise takımın yakışıklısı Burak’tı. Şutları çok sertti, ama biraz bencildi.

Takımın forvetinde 31 yaşında 1.87 boyunda Gökhan vardı, top ona sürekli şişirilirdi ki, yanındaki ve hemen arkasındakilere uzun boyuyla topu servis edebilsin. “Gökhan Şükür” derlerdi ona. Yanındaki Murat da 28 yaşında, çabuk hareket eden ve çok iyi adam eksilten, kısa boylu bir arkadaştı. Takımda yıldız denilebilecek tek kişi Murat’tı. Hepsinden azar azar da olsa her özelliğe sahipti. Kısa boyuna rağmen hava toplarında da iyiydi, güzel paslar da atardı (özellikle Gökhan’a), şutları da isabetliydi. Zaten takımın en golcü oyuncusu Murat’tı. Diğer takımlar Murat’ı durdurma görevini en iyi savunma oyuncularına veriyor, o şekilde Payidarspor’u durdurabileceklerini düşünüyorlardı.

Oyuncuların iyi özelliklerini buradan anlattım; ama Payidarspor her ne kadar “takım” desek de takım olmaktan, yardımlaşarak oynamaktan uzaktı. İyi oyuncuları vardı belki; ama zaten her takımda aşağı yukarı 3-4 iyi oyuncu bulunmaktaydı. Her zaman gol atabilecek bir takım olduğu yadsınamazdı; ama her an gol yiyebilirdi de. Çünkü defans işini adamakıllı becerebilen, sadece 37 yaşındaki Erol Abi vardı. O da yetmiyordu tabii. Yanındakileri çoğu kez ikaz etse de, kapasitelerinin farkındaydı, çok da takmıyordu verilen pozisyonları, yenilen golleri. Yusuf Abi de öyle çok koşan, mücadeleci bir adam değildi, yetmiyordu.

Başta komşu takımlara karşı üstün oynayabilen Payidarspor, etrafta “averaj takımı” olarak bilinir hale gelmişti. “Takımımız düşse de dara, sorun yok koyarız Payidar’a” tezahüratları rakip takımların sloganı olmuş, Payidarspor taraftarlarını kızdırmıştı.

Takım; artık taraftarına da zevk vermeyen, maçlarını 15-20 kişinin izlediği, hatta bazı oyuncuların da gerek antrenmanlara, gerekse maçlara gelmediği bir takım haline gelmişti. Neyse ki düşmüyordu, ancak birkaç kez alt kümeye düşmenin eşiğine gelmişti. Bir üst lige çıkmak ise hayaldi.

Derken başkanlık seçimi yapıldı. Yeni başkan, “başka bir Payidarspor” sözü veren Müteahhit Kenan Bey oldu. Takımda birkaç kişi dışında herkesi değiştirdi. Paralıydı, ticaretten de anlardı. Önce ek antrenman sahası yapıldı, sonra maç sahası çimlendirildi. Futbol bilgisi gayet yerinde olan Nusret Hoca’yı takımın başına getirdi. Kenan Bey’in Nusret Hoca’dan tek ricası sarkık libero Erol’u forvette oynatmasıydı, başka da işine karışmayacaktı. Nusret Hoca bunu kabul etti ve diğer transferlerle bir takım oluşturmaya başladı.

Transferlerin çoğu Kenan Bey’in tanıdıklarıydı, Kenan Bey’i mahcup etmemek adına canla başla top oynayacaklarının ve mahallenin yeniden yüz akı olacaklarının sözünü vermişlerdi. Takım 3-5-2 dizilişinde iyi maçlar çıkarıyordu. İlk dizilişten farklı olarak beşli orta sahayı 1-4 gibi değil, 2-3 gibi oynattı Nusret Hoca. Böylelikle takım savunması daha sağlam olacak, bu iki oyuncu savunmaya yardım edecekti. Savunmada işler başta eskisinden daha iyi gitti, birkaç maçı farklı kazandı Payidarspor. Ancak daha sonra rakipler, kanatları daha iyi kullanarak üçlü savunmayı aşmaya başlamıştı. Çünkü üçlü savunmanın kenarlarında stoper olarak oynayan genç ve vücutlu çocuklar, kanat akınlarına karşı sahanın kenarına doğru gitmek durumunda kalıyor, rakip oyuncular kalabalık geldiği durumda savunmanın ortasında boşluktan iyi faydalanarak ya yerden paslarla ya da ortalarla Payidarspor karşısında bol pozisyon buluyorlardı. Orta saha oyuncuları da yardımda gecikince, ilk başta Payidarspor’un maçlarını keyifle izleyenler, “yeniden averaj takımına mı dönüyoruz” paniğini yaşamaya başlamışlardı.

Takımda paralar da suyunu çekmeye başladı, Kenan Bey’in mahalleliyi dolandırdığı söylendi. Bir kısmı Kenan Bey’e kan kustu, bir kısmı da bunun iftira olduğunu, müteahhitlerin ülkede zaten hiç sevilmediğini ve çekemeyenlerinin çok olduğunu belirterek “yanındayız Kenan Bey” dedi.

Sonra Kenan Bey, takım için harcadığı paraların boşa gittiğini, Nusret Hoca’nın gereken özveriyi göstermediğini gerekçe göstererek Nusret Hoca’nın görevine son verdi. Başka bir antrenör de almadı. “Ben daha iyi yönetirim” dedi, takımın antrenmanlarına katılmaya karar verdi. Orta sahadaki beşliyi bu kez 3-2 olarak oynatmaya karar verdi. Yani takım artık 3-2-3-2 şeklinde değil, 3-3-2-2 şeklinde oynayacaktı. Bu halde takım savunmasının daha iyi olacağını belirtti. Hatta bu konuda geçmişten kaynaklanan bir hatanın yapıldığını, 3-1-4-2 sisteminin ucube bir sistem olduğunu, bu sistemi uygulayanların futbolu bilmediğini açıkladı. Bu açıklama, Siyami Bey ve Şemsettin Bey’e tepki olarak algılandı.

Kenan Bey bu açıklama ile de yetinmeyip, geçmişte çim sahalarının olmadığını, antrenman sahası ile maç sahalarının aynı olduğunu, göreve geldikten sonra hamdolsun iki ayrı sahaya kavuştuklarını, futbolcuların yeni ve güzel ayakkabılarla oynadığını mütemadiyen dile getirmeye başladı. 3-3-2-2 sistemiyle de bir üst lige çıkacaklarını ifade etti. Bununla birlikte, yapılan bazı masraflar karşılığında maç bileti fiyatlarının artırılacağını, ancak stat içindeki köftenin daha ucuz olacağını, köfte - ayranda kampanya yapılacağını taraftarlara açıkladı.

Kenan Bey takımı yeterli derecede çalıştıramadığından, taktik değişiklikleri ve artan bilet fiyatlarına rağmen taraftarların stadı doldurması, takım için olumlu etki oluşturmadı. Takım sistem değişikliği sonrası birkaç maç kazanmasına rağmen daha sonraları yaşadığı kondisyon eksikliği nedeniyle yine seri mağlubiyetlere başladı.

Takım bu şekilde 4-5 sene Kenan Bey’le devam etti. Takım; ligde kalmaya devam eden, ama üst lige çıkma yönünde hiçbir iddiası olmayan bir takım hüviyetinde maçlarını oynamaya devam etti. Yeni seçimler yaklaşırken Siyami Bey ve Şemsettin Bey’e ayrı bir saygı ve sempatisi bulunan Mustafa Bey artık Kenan Bey’in miadının dolduğunu, dünya kadar masrafa rağmen takımın ne keyif verdiğini, ne de iddialı hale gelebildiğini, takımı diktatör gibi yönettiğini, esas oynanması gereken sistemin 3-1-4-2 olduğunu, takımın daha iyi oynamasının 3-3-2-2 şeklinde sistemden değil, dörtlü orta sahadaki kanat oyuncularının savunmaya yardımcı olan ve hızlı hareket edenlerden seçilmesi gerektiğini söyledi. Mustafa Bey devamla, eğer başkan olursa çok iyi bir libero ve iki kanat oyuncusu alacağını, bu durumun hem takım savunması, hem de pozisyon zenginliği açısından takıma katkı sağlayacağını, bilet fiyatlarını indireceğini belirtti.

Kenan Bey de bu iddialara karşılık Mustafa Bey’e hangi parayla bu vaatleri gerçekleştireceğini sorarak Mustafa Bey’i inandırıcı bulmadığını söyledi, katıldığı her ortamda da Mustafa Bey’i kötüledi.

Seçim yapıldı, Kenan Bey yeniden başkan seçildi. Mustafa Bey’in vaadinde olduğu gibi, iki hızlı, hem savunma, hem de hücum yapabilen kanat oyuncusu transfer etti, bu oyuncuların takıma gelişiyle yeni bir hava yakalandı. Ama transferlerden sonra yapılan ilk iki maçta alınan 3-1 ve 4-2’lik galibiyetler ve 4. hafta ligdeki en kuvvetli takımla 1-1 berabere kalma sonrasında yine düşüş dönemi başladı. Üstüne bir de yeni transferler, takımın en fazla koşan ve mücadele eden oyuncuları oldukları, gollerin hemen hepsinde pay sahibi oldukları ve buna rağmen diğer oyuncularla aşağı yukarı aynı parayı aldıkları gerekçesiyle Kenan Bey’e tepki gösterdiler. Kenan Bey bu iki oyuncuya kapıyı gösterdi. Güzel bir fiyata Gümrükspor’a sattı. Bu transfer Kenan Bey’e ve kulübe kazanç getirse de takımın sezon sonunda alt kümeye, yani amatöre düşmesini önleyemedi.

Kenan Bey bunun üzerine birkaç hafta evden çıkamadı. Daha sonra iki iyi transfer ve ek antrenman sahası sözü verdi. Amaçlarının önce gol yememek olduğunu, o yüzden takımı 3-5-2’nin bir diğer sürümü 3-4-1-2 sistemiyle oynatacağını söyledi. Takımın artık daha iyi savunma yapacağını, başarının ileride çok adamla hücum etmek yerine, takım savunmasının düzgünlüğünden geçtiğini, zaten her halükarda Siyami Bey ve Şemsettin Bey’in zamanındaki takımından katbekat iyi olduğunu belirtti. Artık çim sahaları, ek antrenman sahaları vardı, stadyumda daha rahat koltuklarda maç izleniyordu ve futbolcuların ayakkabıları da Süper Lig oyuncularındakiler gibiydi. Bunların hiçbiri Siyami Bey ve Şemsettin Bey zamanında yoktu.

Ligler bir sonraki ay başlıyor. Kenan Bey’in yeni takımının ilk hedefi profesyonel lige yeniden çıkmak ve orada kalıcı olmak.

Peki sistemde değişiklik var mı? Yok, 3-5-2’ye devam…

15 Ekim 2016 Cumartesi

Kaldığımız Yerden Devam


Önce İlke ile ilgili düşüncemi açıkça anlatabilseydim
Onlara yine de oy vereceğimi söyleyebilseydim
Hele Ümit Hoca bıraktığı anda, Durakoğlu açıklandığında
Konuşamadım mutluluktan

Oysa bütün cesaretimi toplayıp “Önce İlke” demiştim
Durakoğlu için çarpan kalbi görsünler istemiştim
Tam oyumu vermek üzereyken, Önce İlkeyi haykıracakken
Broşürlerindeki sloganla yıkıldı dünyam

“Kaldığımız yerden devam”
“Kaldığımız yerden devam”
Bir anda bütün dünyam karardı, o sloganla adliyeler yankılandı
“Kaldığımız yerden devam”

Adayların bizimle ilgisi yok biliyorum
Belki doğruyu bulurlar diye dualar ediyorum
Avukatları düşünsünler yeter, inanın ki bu bir ömre bedel
Yeter ki yıkılmasın savunma dokunulmazlığı

Nereye gitsem ne yana baksam adaylar görüyorum
Tayyipçi ülkücü avukat broşürleri inceliyorum
Her şey boş geliyor bana, sarılacağım sımsıkı baroya
Yeter ki yıkılmasın savunma dokunulmazlığı

“Kaldığımız yerden devam”
“Kaldığımız yerden devam”
Bir anda bütün dünyam karardı, o sloganla adliyeler yankılandı
“Kaldığımız yerden devam”