23 Mayıs 2020 Cumartesi

Süs

“Ceza ve ceza muhakemesi hukukunda insana değer veren düşüncenin etkinlik kazanmasıyla birlikte sadece hapis cezası vererek bunu infaz etmenin her zaman iyi sonuçlar vermediği, hükümlünün toplumla bütünleşmesini gerçekleştirmede yeterli etkiyi yapmadığı, infaz rejimlerinde hükümlünün iyileştirilmesi ve topluma yeniden kazandırılmasına imkân sağlayacak değişiklikler yapılması gerektiği yönündeki görüşler, 19 uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren tartışılmaya başlanmıştır. Cezanın amacı ve nitelikleri konusundaki bu görüşler, güvenlik tedbirleri, özel infaz usulleri ve denetimli serbestlik gibi yeni yöntem ve kurumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yapılan kriminolojik araştırmalar da, failin kişiliğine bilimsel yöntemlerle yaklaşılması ve klasik ceza ve infaz uygulamalarında değişiklikler yapılması gerektiği düşüncelerini doğrulayıp, desteklemiştir.

(…)

Ceza adalet sistemini tamamlayan ve bütünün bir parçası olarak kabul edilen penoloji biliminin niteliği gereği, infaz makam ve mercilerince yapılacak işlem ve faaliyetlerin ayrıntılı olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Maddî ceza hukuku anlamında işlenen bir suç karşılığı uygulanacak yaptırımın ne şekilde yerine getirileceği, infazla görevli makam ve mercilerce bilinecek ve dikkate alınacaktır. Ancak, belirtmek gerekir ki infaz yetkisi ve görevi, sadece kesinleşmiş hükümlerle sınırlı değildir. Örneğin, ceza muhakemesinde soruşturma veya kovuşturma evrelerinde şüpheli veya sanığın özgürlüğünü kısıtlayan nitelikteki koruma tedbirleri bakımından da aynı esaslar uygulanacaktır”.

Okuduğunuz bu satırlar; bilimsel bir makaleden veya bir hukuk filozofunun kaleminden çıkan cümlelerden müteşekkil değil. Bu satırlar, 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un genel gerekçesinden bazı cümleler. Kulağa, göze ne kadar hoş geliyorlar değil mi?

Camiden çalan “Çav Bella”yı sadece paylaştığı için tutuklanan insan var bu ülkede. Tabii bu yazdığım “sadece paylaştığı” ibaresi için hicap duyuyorum; sanki bu paylaşımın ardından “helal sana bu şarkıyı çalan insan” dese, hatta bizzat camiden bu şarkıyı yayınlasa tutuklanması doğru imiş gibi.

Tutuklama kararının gerekçesinin bir kısmı şu: “(…) ezan yerine yabancı bir şarkının çalınması anını sosyal medya hesabı üzerinden 4 kez paylaştığı, bu anlamda kastının yoğunluğu, paylaşımların kutsal değerlere dönük olması nedeniyle toplum/kamuoyu nezdinde önemli ölçüde tepkilere neden olduğu (dosya içeriğinden bunun anlaşıldığı) bu durumun ise kamu güvenliği ve kamu düzeni açısından yakın bir tehlike oluşturduğu, tüm bu hususlar dikkate alındığında şüpheli …’nın üzerine atılı halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçunu işlediğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin var olduğu, yine atılı suçun niteliği ile yukarıda açıklanan nedenlerle kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması, yeni bir suç işlenmesinin önüne geçilmesi için tutuklama tedbirinin şu aşamada gereklilik arz ettiği ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı”...

Sadece paylaşım suç olarak kabul edilse bile bunun tutuklamayı gerektirmediğini söylemeye gerek yok. Paylaşımda bulunan kişinin halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçunu işlemediğini anlatmak ise ayrı bir hicap nedeni.

Ancak şunu söylemek zorundayım: 7242 sayılı Kanuna göre 6 yıl ceza alan şahıs cezaevine girdi-çıktı yaparken, camiden çalan Çav Bella’yı paylaşan ve suç işlemeyen ve suç işlese bile ceza miktarı en fazla 3 yıl olacak kişinin tutuklanması “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma/hürriyeti tahdit” suçudur. Kararın gerekçesi de suçun tevilli ikrarıdır, hatta gerekçede geçen “yeni bir suç işlenmesinin önüne geçilmesi için tutuklama tedbirinin şu aşamada gereklilik arz ettiği” açıklaması hâkimin hukuk fakültesi diplomasının yırtılma sebebidir.

Halbuki ne güzel başlamıştık değil mi, “hükümlünün iyileştirilmesi ve topluma yeniden kazandırılması”, “şüpheli veya sanığın özgürlükleri”, “penoloji”, “bilimsel yöntemler” filan… Niye böyle oldu ki?

Neyse, sokağa çıkma yasağı var, evde okuyacağınız bir sürü kitap, izleyeceğiniz bir sürü dizi/film sizi bekliyor; kendi lakırdılarımla sizi daha fazla yormayayım. Ancak şunu söylemek zorundayım: Biz bu kadar kanunsuzluğu gözümüze sokula sokula yaşamaya mecbur değiliz. Ya farklı bir dilin mensuplarıyız ve hiçbir şey anlamıyoruz ya da bize göre yürürlükte olan kanun/kitap farklı.

Hâkimlerimiz “Biz başka kanuna/kitaba inanıyoruz” diyorsa, o inandıkları kanunda da şu yazıyormuş mesela:

“Bugün (hiçbir şey) size fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hiç kuşkusuz, azapta da ortaksınız (Zuhruf Suresi 39. Ayet)”.

Zuhruf “süs” demekmiş, kararlara “hukuk süsü” verilmesinin anlatıldığı bu yazıda hoş bir rastlantı olmuş.

“DÇLV- Bayrama Özel Muhafazakâr Yazı” ile sizlerle birlikte olduk. İyi bayramlar Sayın Hâkim; inandığınız tanrı, günahlarınızı bağışlasın.