13 Mayıs 2019 Pazartesi

O Kadar!



Kılıçdaroğlu şehit cenazesinde saldırıya uğruyor, saldırgan serbest kalıyor. İmamoğlu’na destek verenlerin saldırıya uğramaları, bıçakla, sopayla dövülmeleri de aynı hesap.
Cenaze saldırısından önce saldırgan grubun “Bay Kemal dışarı” sözlerindeki “Bay Kemal” hitabının kime ait olduğunu biliyoruz; o hitabın sahibinin 31 Mart seçimi öncesi zillet ittifakı olarak nitelediği grupla ilgili olarak twitter'da paylaştığı, “gizli pazarlıkların, siyaset mühendisliklerinin, çıkar hesaplarının ürünüdür”, “Kandil’in ve Pensilvanya’nın güdümündedir”, “yalan, iftira, hakaret ve inkar dillerinden düşmez”, “mazluma hoyrat, zalime müşfiktir”, “kirli işler bitene, çıkar çatışana kadardır”, “amacı da terör örgütlerinin uzantılarını belediye meclislerine ve bürokrasisine taşımaktır” sözlerini de. Bu ittifak neymiş yahu, değil mi?
O paylaşıma göre cumhur ittifakı ise mazlumların yanında, hak ve hakikatin savunucusu vesaire vesaireymiş bu arada. Yukarıda tam hali var. Başlığa ay yıldız da eklemişler, hey yavrum be!
Sonuçta en tepedeki adam, diğer grupla ve mensuplarıyla ilgili bunları söylüyorken, cenazede yaşananların ve saldırganların akıbetinin neler olabileceği sır değildi, neticede de olan oldu, salınan salındı. Buna karşı devletimizin mümtaz bir diğer şahsiyeti de, Kılıçdaroğlu için “orada ne işi vardı” dedi. O kadar!
Hak ve hakikatin savunucusu olanlar şimdi de 31 Mart seçimlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi kısmını kabul etmiyor, oylar çalındı diyorlar. Ancak tarihin asla unutmayacağı bir karara imza atan YSK dahi, sırf sandık kurullarının teşekkülünden kaynaklı olarak seçimi iptal ediyor. Yani çalma, çırpma yine yok. Ama ısrarla devlet kanadında “oylar çalındı”, “hırsızlık yaptılar” denmeye devam ediliyor (“hem de Ramazan ayında” gibi komik bir açıklama yapmayacağım, o ne lan öyle).
Ortada hile yok, olsa bile kimin yapacağı belli. Zaten bu husus, malum tarafın “kesin bir şey oldu”, “ben hayatımda böyle hile görmedim”, “öyle böyle hile yapmamışlar ki anlayamadık” türevi soyut ve saçma açıklamalarında dahi saklı. Öte yandan, kanun açıkça ihlal olarak nitelendirmesine rağmen, mühürsüz oylar sırf sonuç onların lehine çıktığı için birkaç seçim önce kabul edildi.
31 Mart gecesi hatırlarsınız, bundan sonra icraat zamanıydı, 4,5 yıl seçim olmayacaktı, canım şimdi kravatın sırası mıydı… Sonuç: Dört hafta zor sabrettiler, yeniden seçim kararı alındı. O kadar!
Yine, seçimler sonuçlanır, sandığa saygı duyulurdu, yoksa o demokrasi Sisi’nin demokrasisi olurdu. Şimdi de, seçimin yenilenmesi bir ileri demokrasi örneği oldu. O kadar!
Hukuki bir açıklama yapmaya gerek yok, sadece şu soruyu soruyor ve huzurlarınızdan ayrılıyorum: Bu yaşananların mağduru “zillettekiler” değil de “cumhurdakiler” olsaydı, aynı neticeler oluşur muydu? Mesela saldırgan Kılıçdaroğlu’na değil de, (bırakalım reisi) Süleyman Soylu’ya saldırsaydı, oy farkı ile İmamoğlu değil de, Yıldırım kazansaydı, cumhur destekçileri bu desteklerini paylaştıkları için dövülselerdi, nasıl kararlar alınırdı? Hepimiz cevap anahtarını biliyorsak dağılabiliriz.
Şunu da ekleyeyim: Kitleleri sürükleyen “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” sloganı bu şahıslar tarafından “Her Yere Metro, Her Yerde Metro” olarak kullanıldı; “Her Şey Çok Güzel Olacak” sloganı ise “Daha Güzel Olacak” oldu; yaratıcılıkları da bu kadar, bunlardan korkulacak şey o kadar yok yani.
Neyse, her şey gayet açık ve her şey gayet iyi biliniyor, sonlarının yaklaştığı gibi. O kadar!