29 Nisan 2024 Pazartesi

Tıkılak/Takılak IV

 

* Dergilerin ve dergi kültürünün son bulması üzüyor; bunun yanında, devam eden dergiler de ayrıca mutlu ediyor. Tabii buradan kastım Misvak gibi saçmalıklar değil, devam ediyor mu, onu da bilmiyorum; ama belli ve doğru bir çizgide giden ve her şeye rağmen çıkan ve çıkmaya devam eden dergiler, bir hukuki/siyasi derginin yayın kurulunda olan bendeniz için övünç kaynağı, Hukuk Defterleri ayrı bir övünç kaynağı. 40 sayı bir hukuk dergisi için az değil, devamı da gelecek.

* Şu Patiswiss meselesi ile ilgili çok bir şey söylemeye gerek yok, bizi de ilgilendirmez. Ama şu husus çok net: Can Yayınları’nın sahibi, Can Öz’ün Nilay Örnek’in programında söylediği gibi, sürekli kendini anlatanların, kendinden bahsedenlerin çalışmaları, mütevazılara, yaptığı işleri sindirebilenlere göre daha kötü. Yani daha nazik davranan, böbürlenmeyen bünye daha iyi eser çıkarıyor diyor Can Öz. Hak etmek, sindirmek önemli bir şey.

* Kuşak çatışmaları iyidir, keyiflidir. Daha önce de yazdım, 80’li yıllar, 90’lı yıllar klişelerine girmeyeceğim, “Bizim kuşak iyidir, şunlar çöptür.” de demeyeceğim.

Bununla birlikte büyüklerin, diyelim ki 40’lı, 50’li, 60’lı yıllarda doğanların bizlere ve özellikle bizden küçüklere ahkâm kesmesi bana komik geliyor (Bu arada ahkâm, hükümler demek; ahkâm kesmek de TDK tarafından, çekinmeden kesin yargılarda bulunmak şeklinde tanımlanmış).

Yok efendim bizim zamanımızda şöyleydi, biz şöyle yapardık, siz şusunuz, siz busunuz. Tamam eyvallah; ancak ülkece geldiğimiz durumda o sizin kuşağa ait insanların mı payı var, yoksa Z kuşağının, 80’lilerin, efendime söyleyeyim solcuların, rockçıların mı payı var? Yani Devlet Bahçeli’yi hâlâ MHP’nin başında ve sözü geçen ve dinlenen bir adam olarak kabul eden bu ülkeye biz mi sebep olduk? Dolandırıcıların, dalaverecilerin, ihalecilerin, zamparaların, iki yüzlü insanların egemen olduğu bu toplumu, o senin “kabiliyetli” olduğun kuşak mu oluşturuyor; yoksa araştıran, okuyan, gezen, içen, sevişen, tartışan gençlerin topluluğu mu?

Tabii şu da var; atıp tutuyorsunuz da sayın ağabeyler, ablalar, siz vefat eden tanıdığının sosyal medya hesabına girip mekanın cennet olsun yazan bir kuşaksınız be, neyin ahkâmı bu? Yahu bayram zamanı WhatsApp grubu açıp milleti gruba dahil eden, tek mesajla bayram kutladıktan sonra gruptan çıkan adamsın/kadınsın ya, senin görüşün ne kadar makbul olabilir ki? Senin sorgusuz sualsiz ve hâlâ aldığın Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Ahmet Hakan lan. Bu adam, Berat Albayrak istifa ettiğinde haber yapamadı haber. Senin kuşağının öyle bir matah yanı yok yani. Bunları bilelim, bunlar unutulmasın.

Yaşasın 1 Mayıs!

29 Mart 2024 Cuma

Tıkılak/Takılak III

 

* Zift gibi sigara dumanından acayip şikâyetçiyim. Kapalı ortamda, etrafındakilere, yani yakınlarına sormadan pata küte (bkz. Pardon) sigara içenlerden daha da şikâyetçiyim. Taksiciler bile “Yaksam sıkıntı olur mu abi?” diyor be. Ülke olarak başlarda katıydık, şimdi meyhanelerin çoğunda sigara içiliyor, bazılarında içilmeyen yer de bulunamıyor. Bazı yerlerde ise girişte sigara içiliyor, arkada sigara içilmiyor. O zaman da içilmeyen yere geçene kadar sigara dumanı alıyorsun, salak bir durum.

Bu konuda olumsuz anlamda istikrarlı şehrimiz maalesef Saraybosna. Handikapların en neti bu şanlı şehrimde. Olsun, yine de Zlatna, yine de Ribica; yine de Željo, yine de Ćevabdžinica.

* Bir başka denyoluk (Denyo kelimesi de Çingeneceden geliyormuş, denilo’dan notu var. Dan kısmı kelimeye dahil mi anlamadım. Bu arada Çingenece ayrımcılık içeren bir dil adı değil mi sanki), telefonda konuşurken izin istemeden telefonu hoparlöre açıp bir başkasını sohbete katmak. Çok net terbiyesizlik bu. Suç vasfına girmiyorum, ayıp (işin suç kısmına değil de ayıp kısmına takılmak mesleğimle epey bağdaştı). Yine izin istemeden yazışmaları iletmek, yazışmaların ekran görüntüsünü almak vs… Teknoloji ilerleyince denyoluk seviyesi de artıyor maalesef.

* Etrafıma bakıyorum, 35’ten sonra sağlık sorunları başlıyor. Yok bel, yok bacak, yok omuz; göz hiç yok zaten. Gözü ömrünün başından sonuna kadar iyi gören yok gibi. Hipermetropları saymıyorum bile bu arada, miyopları söylüyorum. Millet ya gözlüklü ya lensli (daha çok lensli) ya da çizdirmiş (çizdiren az, çizdirmek kolay değil). Diyeceğim o ki, tanrı sanki bu kadar yaşayacağımızı öngörememiş gibi; yani bunlar okurlar, yakından televizyon izlerler filan, oralarda zayıf kalınmış sanki. Hâlbuki ilk emri oku. Madem okuyacak, gözler biraz daha sağlam olabilirdi. Ama ömrü sanki 40 yıl üzerinden, gözler açısından da 15 yıl üzerinden değerlendirmiş gibi bir durum var. Ömür açısından tıpta bu kadar ilerleneceğini de öngörememiş olabilir. Bilemiyorum.

Hayırlı seçimler, bu seçim çok önemli (vol. 1454)…

28 Şubat 2024 Çarşamba

Tıkılak/Takılak II

 

Ön Not: Tıkılak/Takılak serimize devam ediyoruz ve ikincisi geliyor. Bu vesileyle Tıkılak/Takılak etiket olarak sitemize ekleniyor. Etiketler artıyor. İlk yazıya da “I” ekliyoruz.

* Geçende bir uçağa bindim, Anadolu Jet uçağına. Emniyet kartına baktım, BBN Airlines yazıyor. THY, birçok şirketin uçağını alıyor, yok Sun Express yok bilmem ne de, “BBN Airlines ne alaka?” diye düşündüm. Google’a sordum hemen, cabin crew take off position olmadan. Havayollarını yazarken altında Kâğıthane gördüm. Bir nevi “Kâğıthane Airlines” yani. Yakışır Kâğıthanemize…

Emniyet kartı ilginç ama BBN’mizin; “Lütfen bu kartı uçaktan almayınız.” cümlesinden sonra İngilizcesi, üçüncü bir dil olarak da İtalyanca, “Si prega di non rimuovere questa carta dall’aereo” (Umarım son kelime “uçaktan” demektir) yazıyor.

Önümüzdeki masada ise “Otururken emniyet kemerinizi bağlayınız.” dedikten sonra İngilizcesi, bu kez üçüncü bir dil olarak Yunanca görüyoruz. Biraz kafa karışıklığı, biraz ne istediğini bilememe, biraz başka ülke vatandaşlarını da kucaklayıcı şekilde İmamoğlu bir hareket, hangisiyse artık.

Uçak, havaalanına iniyor; merdiven uçağımıza yaklaşıyor, sonra bir süre uçakta bekliyoruz. Bir hayli bekliyoruz, 15 dakika oluyor. Yavaş yavaş insanlar “ne oluyor” diye soruyor. Bu durumu sezen cabin crew, uçaktan inemeyişimizi şu rahatlatıcı açıklama ile anlamlandırıyor: “Operasyonel nedenlerle”… Haa tamam o zaman, operasyonel nedense mevzubahis, boynumuz kıldan ince. Ondan da bir 5 dakika sonra inebiliyoruz. Hâlbuki havaalanı çok yoğun, otobüs de bir türlü gelemedi, neden o. Ama “operasyonel neden” denince, herkes rahatlıyor. Deseler ki operasyonel nedenlerle tüm yolcuların ağzına affedersiniz, memnun olacağız, herkes ağzını açacak.

Neyse, açılımı ne bilmiyorum BBN’nin. Ama bilinmiyorsa şu olabilir: Bir Boktan Nakliye.

* Yeni bir tarikat tespit ettim, burada açıklıyorum: “Şuan Tarikatı”.

Türkçesine güvendiğim, de’leri ki’leri doğru yazan insanlar da dahil olmak üzere hemen herkes şu an yerine şuan yazıyor. Hatta şimdi WhatsApp’ta “şuan” diye arattım, son bir haftada altı kişi birleşik yazmış. Aynı süre içinde “şu an” yazan ise beş kişi. Onlar henüz tarikata kabul edilmemişler demek ki.

Daha fazla bilgi edinirsem ayrıntılarını paylaşırım; ama muhtemelen Çin’den destek alıyor bu tarikat, ismi itibariyle. Bakalım, neler öğrenebileceğim bu tarikatla ilgili.

* Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda yapılan maç seremonilerine Fenerbahçe forması giymiş çocuklar katılıyor. Onlara, daha doğrusu ailelerine bu maç önü paketi satılıyor. İstiklal Marşı sırasında da futbolcular sıra sıra çekilirken, tabii ki çocuklar da gözüküyor. Bu çocuklar içinde az 1-2’si elleriyle 6 işareti yapıyor. İşte ben 6 işareti yapan çocuğun babasının (azmettiren annesi ise annesinin) kafasına tüküreyim affedersiniz. Konuyla ve maçla hiçbir ilgisi yok, üzerinden geçmiş 20’den fazla yıl, o maçı bilmezsin, o sene bir halt da yapamamışız, sırf salak babanın salak arkadaşlarına Whatsapp’tan “bak bizim velet de 6 yaptı ihuhuhauaha” desin diye neyin 6’sını yapıyorsun? Eşşoğlueşşeğin oğlu…

* Şu saçmalık var spor haber sitelerinde. Lig maçı oynanacak mesela, haber şu: “Fenerbahçe - Kasımpaşa maçı ne zaman, saat kaçta, hangi kanalda?” Lig maçı lan bu, hangi kanalı var mı? Yıllardır aynı yer veriyor, neyin kanalını yaşıyorsunuz? Bu maçla ilgilenen kişi bir zahmet kanalını da bilsin artık. Neyse, bu haberi yapan veya maçın hangi kanalda yayımlanacağını bilmeyen arkadaş, yukarıdaki 6’cı salaktan evladır.

Okuyanlara teşekkürler…

30 Ocak 2024 Salı

Cürmü Kadar Vole

 

İmla hatalarını işlediğim epey yazım olmuş. Sırasıyla “Sirkü Evrakları”, “Bir Tık Keyfiyet”, “Keyfekeder Bir Tabiyet”, “21:15’te Kısa Özet” ve “Savunman ve Kastı” yazıları ile imla hatalarını işlemişiz. Şimdi ise atasözlerinin/deyimlerin yanlış kullanımı ile ilgili bir bölüm olacak. Bu kadar yazıyı ayrı bir etiket altında toplasak daha iyi olur gibi duruyor ve bu vesile ile artık, bu yazılar Sanat etiketinden kaldırılıyor ve Türkçe etiketi sitemize ekleniyor. Buyurun…

1. Ateş olsa cirmi kadar yer yakar deyimi doğru olup buradaki kelime “cürmü” değildir. Cürüm suç, yanlışlık, kusur, hata demektir; cirim hacim demektir. Ateş olsa hacmi, kendisi kadar yer yakar denmek isteniyor burada. “Suçu, günahı kadar yer yakar” düşüncesi zaten mantıksızdır. Ama maalesef, “cürmü kadar” kullanımı da “cirmi kadar” kullanımından daha fazladır.

2. Çevir kazı yanmasın deyimi doğru olup buradaki kelime “gazı” değildir. Herhâlde kaz çevirme kültürü çok yaygın olmadığından veya varsa bile zamanla terk edildiğinden, gaz çevirmeye dönmüş iş. Gaz çevirmek nedir, o da ayrı bir konu.

3. Voliyi vurmak/voli vurmak deyimi doğru olup buradaki kelime “vole” değildir. Tamam futbolla haşır neşir bir ülkeyiz; ancak burada, balıkçı kayıklarının balıkları çevirmek için denize fırdolayı (çepeçevre) ağ salmaları ve vurgun anlamlarına gelen voli kelimesi kastedilmiştir.

4. Bundan sonrakileri tek maddede yazayım, ayrıntıya girmeyeyim. Kanaatimce çok da önemli değil ve kelime gafları yok burada, ama doğru kullanımları “TDK’nin yalancısı” olarak yazalım.

Bardaktan boşalırcasına yağmak değil, bardaktan boşanırcasına yağmak doğrusu.

Günlük gülistanlık değil, güllük gülistanlık doğrusu.

Güllük güneşlik değil, günlük güneşlik doğrusu.

TDK amcam öyle diyor.

İlk üçü daha önemli tabii; yanlışlıkla vole vurmayalım.

Hayırlı şubatlar…