25 Şubat 2017 Cumartesi

Dersimiz Müzik

Aşağıda bazı şarkı ve marşlarla ilgili sorular var. Bu eserlerden bir cümleye yer vereceğiz, gerisini senin getirmeni isteyeceğiz. Ona göre de değerlendirme yapacağız.

Soru 1: Arkası gelmez dertlerimin, bıktım illallah…
a) Bize de bir gün kader güler, güler inşallah.
b) Biri biterken öbürü de başlar, vermesin Allah.
c) Yok mu çaresi dostlar fesuphanallah.
d) Ay ay.

Soru 2: Ah bu hayat çekilmez…
a) Ah bu çile çekilmez, sen olmazsan canım, ah bu çile çekilmez.
b) Ah bu hayat çekilmez. sen olmazsan canım, ah bu çile çekilmez.
c) Ah bu çile çekilmez, sen olmazsan canım, ah bu hayat çekilmez.
d) Ah bu canım çekilmez, sen olmazsan hayat, ah bu çile çekilmez.

Soru 3: Öpmek isterdim…
a) Gözlerini, ellerini canım, göz bebeğini.
b) Ellerini, gözlerini canım, göz bebeğini.
c) Gözlerini, gözlerini canım, göz bebeğini.
d) Gözlerini, ellerini canım, el bebeğini.

Soru 4: İzmir’in dağlarında çiçekler açar…
a) Yaşa Mustafa Kemal Paşa, adın yazılacak mücevher taşa.
b) Altın güneş orda sırmalar saçar.
c) Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar.
d) Şehit olanları deftere yazdım.

Soru 5: Kalpleri fetheden renkler Yaşa Fenerbahçe…
a) Ne mutlu seni sevene Yaşa Fenerbahçe.
b) Türk’ün kalbi sende atar Yaşa Fenerbahçe.
c) Mazinde bir tarih yatar Yaşa Fenerbahçe.
d) Rakip takıma krampon toplatırlar.

A’lar çoğunluktaysa: Şarkıları marşları hep başkalarından dinlemişsin, “bu insanlar bunları söylüyor ama, doğrusu ne acaba” diye sormak kısmet ya da mümkün olmamış. Olsun, en azından bunlar hakkında fikrin var, buna da şükür.
B’ler çoğunluktaysa: Bu konularda bayağı iyisin, tüm cevapların B şıkkı ise insansın, ilk 4 cevabın B şıkkı ise Galatasaraylı bir insansın.
C’ler çoğunluktaysa: Ya bu şarkılar marşlar senin için hiçbir anlam ifade etmiyor, bazılarını ilk kez duydun ya da Türkiye’de hiç yaşamadın, gurbetçisin ve orada Türk radyo ve televizyonları ile alakan yok.
D’ler çoğunluktaysa: Ya benimle dalga geçiyorsun ya da… Neyse…

12 Şubat 2017 Pazar

İstikrar


Aslında söyleyeceklerimi “Sorarlar” başlıklı yazımda söyledim. Bu yazı da esaslı bir evet - hayır yazısı olmayacak, birkaç kelam edeceğim o kadar.

“‘Hayır'da hayır vardır’ benzeri tekerlemeler, bu referandum kampanyasının düzeyini düşürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Çünkü bu referandumda Evet çıkması ile Türkiye normal gündemine dönecek, hem siyasi hem de ekonomik istikrar daha güçlenecektir. Yani Hayır'da hayırsızlık olması ihtimali daha fazladır.” diyor ünlü Türk büyüğü Mehmet Barlas.

“Çoluk çocuğa karışmak için evet”, “ülkemi sevdiğim için evet” sloganları, “hayır dediği için dinden çıkan şeytan” karikatürü, “dinimizle imanımızla vatanımızla milletimizle bayrağımızla sancağımızla amirimizle memurumuzla küçüğümüzle büyüğümüzle bir ömür boyu gönülden Allaaaahhhhhh diyen kullarına bir ömür evet demeyi nasip eyle ya Rabbi” duaları hiç ilgilendirmiyor tabii onu, “bu ülkeyi bölmek parçalamak isteyenler hayır diyor, o nedenle evet deyin” diyen büyüklerimize de değinmiyor Mehmet Amca. İstikrar için Anayasa değişikliğine evet diyor.

Anayasa değişikliğini istikrar üzerinden yorumlayan tek millet biziz herhalde. Veya “adamlar havaalanları, yollar, köprüler yaptı, Anayasa değişikliğine neden karşı gelelim ki” düşüncesi başka millette yoktur. Neyse, madem istikrar için evet diyeceğiz; biraz açalım bunu.

“Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık, stabilizasyon” anlamlarına geliyor istikrar.

Ülke, on beş yıl istikrarlı bir şekilde idare edildi. Cehalet bu on beş yılda baş tacı edildi, bilgisizlik ve bilmemişlik övüldü. “Bizde Allah korkusu var” düşüncesinden hareketle din sömürüldü, yurttaşlarımız da “en azından alınları secdeye değiyor” diye onlara oy verdi. Tıpkı oy verilenlerin, alnı secdeye değiyor diye bir dönem bir yapıya ülkeyi emanet etmesi gibi.

Yine istikrar için “evet” denilmesi isteniyor. Dış politikanın, HSYK’nin (yeni adıyla HSK’nin), cemaatlerin, hakim ve savcıların, kanunların, bakanların, hatta başbakanların “istikrarlı ve tutarlı şekilde” idare edilmesi gibi…

Yargı bağımsızlığı için 2010’da evet dedi yurttaşlarımız. İktidar yedi yılda yargı bağımsızlığını sağlayamamış olacak ki, yine yargı bağımsızlığı için 2017’de evet istiyor. Ortada ya beceriksizlik var, ya da açık bir yalan. Bir açıdan bakarsak istikrar burada da var aslında; sürekli yargı bağımsızlığından bahsedip oy alarak ve Anayasayı değiştirerek, yargıda bağımsızlığı sağlayamama istikrarı. Diğer açıdan bakarsak da yalanın istikrarı.

Türk parası gittikçe değer kaybediyor, bazen yumuşak, bazen sert şekilde. Bazen 1 ileri, bazen 10 geri, ama genele baktığınızda net şekilde geri. Burada da bir istikrar var.

Cezaevlerine giren - cezaevlerinden çıkan insan sayısında da artış var. Girenler zaten fazla, bununla birlikte çıkanlar da fazla; girenlere yer açmak için “örtülü af”la çıkarılıyorlar. Burada da bir istikrar mevcut.

Muhaliflere bakışta da istikrar olduğu bir gerçek. Biraz daha şiddetli hal aldı yalnız. Muhalif sayısı çoğaldı çünkü, daha sert bastırmak gerekiyor. Özgürlükler için oy verenler artık “terörist” oldu; okullarından, öğrencilerinden ayrılmak durumunda kaldı. Sözde özgürlükçüler, “iyiyken iyi dedik onlara, kötüyken kötü diyoruz, ne var yani” ile sıyrılmaya çalıştı işin içinden. Bu iyiyken iyi, kötüyken kötücülerin büyük çoğunluğu şu an cezaevinde. Muhtemelen onlar da “güçlü Türkiye ve istikrar için evet” sloganını benimseyecekler; yine ülkeyi değil kendilerini, tahliyelerini düşünecekler. 2010 Referandumu yetmez ama evetti onlar için; 2017 Referandumu ise “bittik ve evet” olacaktır.

İstikrara örnek çok. Şimdilik bunlarla yetinelim, OHAL’imize bakalım. OHAL kanun hükmünde kararnameleri, OHAL’in konusuna giren meseleler için çıkarılır, yani sizi OHAL’e götüren sebepleri bertaraf için OHAL KHK’leri çıkarırsınız. Ama bizde öyle olmadı. Genel kanunlarımızın maddeleri bile OHAL KHK’leri ile değiştiriliyor, hükümlülerin yatar hesabı, Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri OHAL KHK’leri ile dizayn ediliyor. Kış lastiği bile OHAL KHK’sine konu, tanklarda yaz lastiği vardı çünkü.

OHAL KHK’leri ile akademisyen ihraçları ayrı trajedi, cübbe çiğneme ise dindar ve kindar nesil koruyucusu polislerimizin gurur tablosu. Bilimi anlatan cübbe ile şiddeti anlatan polis copu karşı karşıya. Mesaj şu: “Cop bilimden üstündür!”

Önceden; okuyanlara, araştıranlara, bilenlere kötü gözle bakılırdı, “alınları secdeye değmiyor” diye. Daha sonra “hainlerin çoğuna bakın, üniversite mezunu, neyse ki İmam Hatipliler öyle değil” cümlesi bakanlar tarafından kurulabildi, bu da bir dereceydi. Şimdi cübbeler çiğneniyor, “başka bir kanala geçildi” artık.

Fiziki ve manevi saldırıların meali şu: “Bizim bildiklerimiz bize yeter, ya Allah bismillah Allahu Ekber”…


Ne diyelim, Allah kabul etsin; ama orada da sorarlar…