14 Aralık 2019 Cumartesi

Alınamayan Laptop




Ön Bilgi: Bu yazı; ne ülke ile ilgili, ne sanatla, ne sporla, ne de hukukla. O nedenle etiketsiz bir yazı oldu ve ilk kez bir yazıma hangi etiketi yerleştireyim, karar vermek mümkün olmadı. Zaten yazıda da bir karar verememe hali var.

Efendim bendenizin en önemli hobilerinden biri, laptop bakmak. Sürekli olarak laptop bakıyorum, çok da anladığımdan değil aslında ama, onun şu özelliği varmış, bunun bu özelliği varmış, o iyi ama RAM’i düşük, bu kötü ama çözünürlüğü çok iyi, yok SSD, yok HDD derken, kendi çapımda bu konularda kafa yoran biri haline geldim.
Son dönemde bu uğraşın artmasının sebebi de, beş buçuk yıldır kullandığım, aynı zamanda tablet olarak da kullanılabilen, ama benim hiçbir zaman tablet gibi kullanmadığım laptopun iyice yaşlanmasıydı. Yüksek lisans tezime evde iyice yoğunlaşmam gerektiğinde, laptopum iyice hantallaştı ve sonrasında yeni laptop acil ihtiyaç haline geldi. Neredeyse teze her ekleme için ekstra 10-15 saniye laptopun kafasının gelmesini bekledim.
Beş buçuk yıldır kullandığım bilgisayarın özelliklerini yazmayacağım. Ancak beni beş buçuk yıl götürmesine rağmen çok özellikli bir bilgisayar değildi. Sadece ben, diğer kişisel eşyamda olduğu gibi, bunu da hor kullanmamaya gayret ettim, hepsi bu. Mesela beyaz bir halı saha kramponum vardı, sol tekini neredeyse hiç topla buluşturmadığımı, o tekin sağa göre daha beyaz olduğunu söyleyebilirim (esasında burada hor kullanmamadan ziyade özeleştiri var da, neyse).
Diyeceğim o ki; beni herhangi bir laptop en az 4-5 yıl götürür, özelliği pek de mühim değil. Ama “bu kez iyi olsun, şusu şöyle olun, busu böyle olsun” diye uğraştığımdan, yaklaşık iki yıldır değişik yoğunluklarla laptop bakmakta ve o laptopu alamamaktayım.
Teze yoğunlaşma dönemimdeyken, ofisimin yakınında bulunan bilgisayarcıya gittim, “bana bir laptop” dedim. Baktık, ettik derken, birinde karar kıldım. Dedim herhalde haftaya alırım. Bu arada internetten laptop araştırmaya, özelliklerine, fiyat/performans dengesine bakmaya devam ediyordum. Bir cuma akşamı evimde otururken, karar kıldığım laptopun 600 TL indirime girdiğini gördüm. Hemen verdim siparişi.
Laptopum geldi, gayet nazik, klavye sesi tatlı, gülüşü ince, kıvrak, şen bir laptoptu. Hatta ofiste kullandığım sessiz faremi, ev için de satın aldım ki, yeni laptopa yeni sessiz fare eşlik etsin. Laptopu birkaç gün kullandım, kullanımında sıkıntı yok, gayet iyi; ancak enteresan bir şekilde laptopun, kapalıyken şarj yediğini gördüm. Bu yeme, öyle “%75’ken kapattım, açtığımda %73-74’tü” değil. Sabah evden çıkıyorsun %60, akşam eve geliyorsun %50. Ben de tabii, laptopu tamire verdim. O tamirat üç hafta sürdü. Hatta tamiratın bittiği haberi gelmeden ben gittim bilgisayarcıya, hayırdır diye. “Gelen bilgi, donanımdan kaynaklı sorun olmadığı yönünde, ama tekrar sorduk cevap bekliyoruz” dediler. Yani bilgisayar markasının teknik servisi, “sorun yok, kullanıcı şaabıyo” demiş. Ben de madem öyle, süre de kaçmadı, cayma hakkımı kullanıyorum dedim ve caydım. Param iade edildi. Hatta internette de şikayet ettim firmayı. Firma, sizi arayacağız dedi, aramadı. Tamirattı, caymaydı derken bir ay gitti.
Neyse, yeni laptopsuz hayatıma devam ettim. Yanlış anlaşılmasın, yeni ve laptopsuz hayat değil; yeni laptopsuz hayat. Yani laptopum var, ama yeni laptopum yok. Yeni laptopum olmayalı da çok oldu. Zaten o sürede tezi bitirdim bir şekilde. Ancak yalan yok, o yeni laptopla, daha doğrusu, artık eski olan yeni laptopla teze birkaç ilavem oldu. Yaklaşık 50-60 vuruşum olmuştur.
Şimdi tez de bittiği için acil bir laptop ihtiyacım yok, ama aramaya devam ediyorum. Arada ofisin yakınındaki bilgisayarcıya uğruyorum. Hatta bana bilgisayarcı ağabeyler, o artık eski olan yeni laptopumu öneriyorlar. “O laptop ne diye soran olursa, eski bir tanıdık dersin ağabeyim” diyorum, ilgilenmiyorum. Sağda solda gördüğüm laptopları tutup kaldırıyorum, bu hafifmiş, bu ağırmış diye. Park eden araca bakıp, “kaç basıyo bu” diye hız göstergesine bakan velet gibiyim.
Aklıma yatan laptopların kodlarını kopyalıyorum. Telefonumdaki not defterim kodlardan oluşan bilgisayar modellerinden müteşekkil: CORE i5’ler, MX150’ler, W10’lar, 8565U’lar… “Şunun şu özelliği olsaydı kesin alırdım” diyorum, sonra bakıyorum, o özellikli olanını da buluyorum; ama o zaman da, “biraz fiyatı insin” diyorum. “Şarjı çabuk bitmesin”, “hafif olsun”, bunlar da gayet önemli benim için. Hafif olmasının aslında pratikte çok bir faydasını da görmeyeceğim, çünkü genelde evde takılıyorum. Ama olsun, hafif olsun. Şarjı da hemen bitmesin, çok önemli.
İnternette bazı laptoplar için siteye not düşüyorum, “fiyatı düşünce haber ver” ve “stoğa gelince haber ver” şeklinde. Eminim ki, o laptopun fiyatı da düşse, diğeri stoğa da gelse, o laptopları almayacağım.
Bende laptop iflah olmaz bir arayış haline geldi. Ben laptop almayı değil, laptop bakmayı seviyorum. Bana laptop baktırın, gideyim, “aa bunun tipi ne güzelmiş, kaç RAM diye” sorayım. Laptopun RAM’i iyi, çözünürlüğü kötü olduğunda, “çözünürlüğü iyi olsaydı alırdım” diyeyim. Çözünürlüğü iyi olanı çıksın, almayayım.
Başta yazdığım gibi karar verememe de değil sanki bu durum, karar vermeyi istememe. Bir akşam gaza geldik, indirimdi şuydu buydu diye. Aldık, ne oldu. Demek ki karar verince de olmuyor.
Sonuç olarak aklımda 5-6 laptop. Duruma göre almayı düşüneceğim. Alacağım demiyorum, almayı düşüneceğim. Elimde beş buçuk yıllık laptop, arada takılıyorum, bloğa yazı yazıyorum, Twitter, YouTube takılıyorum.
Öte yandan, salondaki sehpanın altında sessiz farem sessizce kullanılmayı bekliyor, halinden pek de memnun görünmüyor. Yedek kulübesindeki potansiyelli sağ açık gibi görev için can atıyor. Ama görev vermiyorum, yeni laptopu alınca görev vereceğim ona. Ferdi Kadıoğlu muamelesi yapıyorum yalnız ve güzel fareme.
Umarım bu satırları, bir ruh hastasının abuk sabuk takıntısı olarak yorumlamamışsınızdır. Anlayışınız için teşekkürler…
Bu yazıya fotoğraf olarak ancak Dijital Binali ve Laptop Recai yakışırdı. Baykal Kent’i saygıyla anıyor, VJ Bülent’e uzun ömürler diliyoruz.