29 Eylül 2021 Çarşamba

Keyfekeder Bir Tabiyet

“Sirkü Evrakları” ve “Bir Tık Keyfiyet” yazılarında kelime kullanımlarında sıkça yapılan hatalara yer vermiştim. Şimdi üçüncü kez siz sevenlere sesleniyorum.

1. İlk kelimemiz “keyfekeder”. Kelimenin anlamı, tahmin edildiğinin aksine “keyfine göre hareket eden”, “keyfine düşkün” vs. değil. Keyfekeder; pek üzerinde durulmayan, önem verilmeyen anlamına geliyor.

2. “Tabii” kelimesinin çoğu zaman “tabi” olarak kullanıldığını görüyorum. Tabiinin çok anlamı var; elbette, doğada olan, olağan, alışılmış, mantığa uygun olan, doğal, katıksız, saf, bunlardan bazıları. Tabi kelimesinin anlamı ise bağımlı. Bir de basıcı, yayımcı anlamı var tabinin.

Yani “tabi ki gelebilirsin” kullanımı yanlış; “hocam ben sana tabiyim, nereye gidersen gelirim” doğru. Bu arada bağımlı “tabi”, ama bağımlılık “tabiyet” değil “tabiiyet” demek onu da ekleyeyim. Tövbe estağfurullah…

3. “İla” kelimesini yazmaya gerek yok aslında. “3 ila 20 arasında” yanlış, ya “3 ile 20 arasında” olacak ya da “3 ila 20” olacak, ila kelimesindeki a, o arasındakini veriyor bize ve tüm İslam âlemine.

İla demişken; gölgelemedim bağını bahçesini, günü güneşi örtmedim.

4. Diğerleri kadar kesin çizgilerle çizmek istemesem de, yukarıda “yayımcı” kelimesi geçtiği için yayın/yayım konusuna da gireyim istiyorum.

Türk Dil Kurumu’na göre yayın; basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete vb., neşriyat demek. İkinci anlamı da; radyo ve televizyon aracılığıyla halka sunulan, duyurulan, iletilen eser, program, neşriyat olarak belirtilmiş. Yayım ise yayım işi (ilk anlam), kitap, gazete vb. okunacak şeylerin basılıp dağıtılması, neşir (ikinci anlam) ve herhangi bir eserin radyo ve televizyon aracılığıyla dinleyiciye, seyirciye ulaştırılması, neşir (üçüncü anlam) olarak tanımlanmıştır. Özetle; o elinizde tuttuğunuz veya izlediğiniz şey “yayın”, bunların bizlere ulaştırılması ise “yayım” gibi duruyor. Buraya kadar tamamız.

Peki doğrusu “yayınlama” mıdır “yayımlama” mıdır yoksa ikisi de olur mu? Burada yayınlama diye bir kelimenin olmadığını, sadece yayımlamanın doğru olduğunu görüyoruz. Ancak her fışkıya maydanoz olan, “cümle biraz uzun olmadı mı kardeşim” diye beni uyaran Word bile “yayınlama” kelimesine ses etmedi mesela. Ama doğrusu her türlü yayımlamaymış, bilginize…

Üç yazıdır böyle atıp tutuyoruz da, biz de dikkatimizi çeken kelime kullanım hatalarına değiniyoruz sadece. Bazı yaygın kullanımlar var ki, onların bir kısmını hem yeni öğrendim hem de ben bilerek kullanmıyorum bazen. “Hoş geldiniz” ve “sağ ol” kelimelerini birleşik yazan insandım ki, oralar da karışık şanlı Türkçemizde. Yani birleşik yazana niye yazdın demem. Bu biraz, “bence penaltı değil ama verene de niye verdin demem” gibi bir şey oldu. Yayınlama örneği de kanaatimce biraz bu şekil.

5. Tabii bir de şapka konusunda şehir efsanesi, daha doğrusu “kurum efsanesi” var. Şapka hiçbir zaman tamamen kalkmadı. Bazı kelimeler açısından kullanılmamaya başlandı sadece, onun dışında şapka devam. 1925 yılında Kastamonu’dan bu yana aynı yani.

Türk Dil Kurumu’nu dikkate almaya çalışıyorum; ama bilinçli tercihler de oluyor (mesela bakın, Türk Dil Kurumu’nu derken kesme işareti koymamam lazım, ama koyuyorum, kafama olmuyor o, demek ki çok da dikkate almıyormuşuz). “İtibarıyla” yerine “itibariyle” yazıyorum ki, o da zaten “itibarı ile” den türüyor. Ama sonuçta ben “umarsız” kelimesini “çaresiz” değil de, “umursamaz” anlamında kullanacağım derseniz o net hata olur. Yine, ben “keyfekeder” kelimesini “keyfine düşkün” olarak kullanıyorum derseniz o da olmaz. İncinirim, yine de siz bilirsiniz.

Bu arada aklıma geldi söyleyeyim, ortaokulda Türkçe öğretmenimiz Nihat Kalafat bize “götürmek” kelimesinin kökünü anlatırken, kelimenin esasında “gittirmek” olduğunu, o gitin de zamanla göt olduğunu tam söylerken kalmıştı, “o git …” deyip gülmüştü. Bu da bir anımdır.

Sizlere “keyfeketmeyen” bir hayat dilerim.