24 Aralık 2018 Pazartesi

Meçhul Paşa



“Tiyatroadam’ın alıştığınız şenlikli tarzını konuşturduğu yeni oyunu Meçhulpaşa, efsanevi mizah gazetesi Markopaşa’nın masalsı günlüğünü tutan hınzır bir ortaoyunu…
‘Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Mim Uykusuz’un birlikte çıkardıkları efsanevi haftalık siyasi mizah gazetesi: Markopaşa… Mevzumuz bu…’
Markopaşa’nın 1946’da başlayıp meçhule doğru giden serüveni, ‘bir cılız kalemden dile gelen hakikat’in peşinden gitmiş. Toplam 7 isim, 8 sahip, 10 yazı işleri müdürü, 9 matbaa, 10 adres değiştirerek dönemin çetin koşullarında ‘devleri bile korkutan’ ve ‘fırsat bulabildiği zamanlarda’ her şeye rağmen çıkan 77 sayı kalmış geriye. Bu sayılar aleyhine açılan 16 dava sonucu yazarlarının yattığı toplam 8 yıl, 2,5 aylık mahpusluk da cabası…
Meçhulpaşa, işte bu serüveni anlatan hem şenlikli hem hüzünlü masalsı bir ortaoyunu… Gökten düşen üç ilham perisi elmalarını yazarlarına paylaştırmış; muratlarına ermişler mi bilinmez, kerevete çıkmadan görülmez”.
Yukarıdaki metin, Tiyatroadam’ın internet sitesinden aynen alıntı. Bundan daha güzel tanıtım yazısı yazılamayacağı için aynen yer verdim.
Son dönemde izlediğim en güzel oyunlardan Meçhul Paşa. Oyuncular Erdem Akakçe, Bülent Çolak ve Fatih Koyunoğlu; oyunun konusu da, bir döneme damga vuran Markopaşa gazetesi. Alkışlar önce o dönemi bizlere son derece güzel bir şekilde anlatan, oyunun yazarı Ahmet Sami Özbudak’a, daha sonra oyunda emeği geçen herkese.
Oyuncuların da oyunun ve gazetenin hakkını verdiğini belirtelim. Karakterden karaktere giriyorlar, Akakçe Aziz Nesin ve Mustafa Mim Uykusuz’u, Çolak Rıfat Ilgaz’ı ve Koyunoğlu Sabahattin Ali’yi canlandırıyor; ayrıca üçlü, gazetenin dizgicisini, baskıcısını, çaycısını, okurlarını da oynuyor. Karakterlerden karaktere geçişlerde oyuncuların performansı, şapka çıkartılacak cinsten. Bülent Çolak'ın bazen ne dediği anlaşılmıyor, ama az çok tahmin ediyoruz. Ayrıca oyunda, dönemin fotoğrafçıları, meyhaneleri de işleniyor.
Biraz da gazetemizden bahsedelim. Ülkece Amerika’ya iyice yöneldiğimiz ve buna “yakışır” bir şekilde “komünist avcılığına” başladığımız dönemde çıkan Markopaşa nice kapatmalar, yasaklar görüyor, yazarları tutuklanıyor, sürgüne gönderiliyor, mahkum ediliyor, gazete matbaa bulamıyor, en son, Rıfat Ilgaz’ın fikri ile gazete, Markopaşa çalışanları tarafından teksir makinesinde, nam-ı diğer “Gutenberg Matbaası’nda” basılıyor.
Yasaklar sonucu Markopaşa, birçok kez isim değiştiriyor, Merhumpaşa, Malumpaşa, Ali Baba vs. isimleri alıyor, sonra ismine “tekrar” kavuşuyor, fakat Markopaşa bu kez Orhan Erkip’in gazetenin imtiyazını sahte olarak ele geçirmesi ile “komünist avcılığı yapan gazete” haline geliyor. Hikâye uzun anlayacağınız; uzun, ama maalesef bizden.
Oyunda Markopaşa gazetesi de bolca kullanılıyor; sayfaları gerek fiili, gerekse mizahi gerekçelerle paramparça ediliyor. Aşağıdaki parça da oyun sonrası şahsımca sahneden alınmış bir “kar tanesi”; parçalar da, tıpkı kar taneleri gibi muntazam ve tertemiz.

Markopaşa’nın hikâyesini, sadece o gazete gibi mizahi bir dille anlatmak, ülkemiz gerçekleri karşısında mümkün olamıyor tabii. Hele ki son sahneyi müteakip oyuncuların seyircileri selamlamaları sırasında, o son sahneyi oyuncularla birlikte yaşıyorsunuz (edepsizlik yapmamak için son sahneyi söylemeyeceğim tabii ki, ama tahmini mümkün, tamiri değil).
Tam da oyuna gittiğim gün Birgün Pazar’da Güray Öz tarafından “Markopaşa Zamanıdır” yazısı kaleme alındı. Bu “nokta atışı” yazıda yer alan ve Markopaşa’nın 10. sayısında büyük harflerle yapılan duyuruyu paylaşayım sizlerle, o duyuru bir özettir adeta: “BU GAZETE CUMA GÜNLERİ SAAT SEKİZDE ÇIKAR. SEKİZLE DOKUZ ARASINDA FIRSAT BULURSA SATILIR. DOKUZDA TOPLATILIR. SAAT ONDA MUHARRİRLERİ SORGUYA ÇEKİLEN BASIN HÜRRİYETİNİN KURBANI FELAKETZEDE BİR GAZETEDİR”.
Gazetede daha önce “pazartesi günleri çıkar”, “cuma günleri çıkar” şeklinde ibareler varken, örneğin 12. sayıda gözümüze şu uyarı çarpıyor: “Toplatılmadığı zamanlarda çıkar siyasi mizah gazetesi”.
Sonra 16. sayıda, yukarıda büyük harflerle belirtilen duyurunun şu hali aldığını görüyoruz: “Ne gün fırsat bulursa o gün çıkar. Çıktığı gün 8 ile 9 arasında satılır. 9’da toplamaya başlarlar. Türkiye’deki demokrasinin ve basın hürriyetinin miyarı (ölçütü) olan, işte böyle bir acayip siyasi mizah gazetesidir”.
Basın hürriyetinin miyarı malum, ülkemizin ayarı malum; örneği, mağduru, şahidi çok, derdimizi anlayan yok, Markopaşa dışında!
Okuyamıyorsunuz, ama izleyiniz…