24 Şubat 2020 Pazartesi

Bir Derbi Sonrası Yazısı: Kof Özgüven


Genelde maç veya sezon önü yazılar yazarım, takip edenler bilir. Sanırım ilk kez bir maç sonu yazısı yazıyorum bazı şeyler içimde kalmasın diye (zaten bu bloğun da amacı bu değil mi). Bununla birlikte bu yazı maç gecesi yazıldı diye fevrilik aramayın; son derece sakin, hatta biraz da mutluyum.
Bu maçta kadroları gördükten sonra hocaları dinlemek istedim. Önce Ersun Yanal çıktı yayıncı kuruluşa, “Kadıköy’de sonucu Fenerbahçe belirler” gibi yine kof özgüveni ile başladı sözlerine, sonra da “Takımı sadece ilk 11’le değerlendirmek hatadır, 90 dakika uzun bir süre, 11’e bakmayın, takıma bakın” dedi. Sonra Fatih Terim çıktı, neden böyle bir kadro ile çıktığını söyledi ve “Ümit ederim taktiksel manada tercih ettiğimiz 11 gereğini yapar” dedi. Yani Terim, çıkabileceği en iyi 11’le çıkma taraftarıydı; Ersun Yanal ise “Benim en iyi 11’im bu değil, ama duruma göre yerine birilerini alırız, çok da ş’apmayın” der gibiydi. Bu röportajlardan dahi kimin daha iyi hazırlandığı belliydi maça. Zaten ilk saniyeden de anlaşıldı bu durum.
Yukarıda neden “biraz da mutluyum” dedim, açıklayayım. Fenerbahçe’nin 2000’li yıllarda seri yapma nedeni, maçlara hem takımın hem de taraftarın rahat çıkmasıydı; baskıyı Galatasaray yaşıyordu. Son beş yıldır ise Galatasaray rahat başlıyor, Fenerbahçe “aman seri bozulursa” diye gergin ve sağlamcı oynamaya çalışıyor. Maçın sonunda örneğin Fenerbahçe berabere kalırsa, “hasret bilmem kaç yıl oldu” diye gönderme yapılıyor. Son beş Kadıköy derbisinin kaçını aldın veya kaçında oynadın da, koreografi ile bunun dalgasını geçiyorsun? 1999’dan 2009’a kadar 10 yıl üst üste galip gelmek tamam, bunu yaşadık. Bunların koreografisi de yapıldı, haklıydı. Ancak özellikle son beş yılda durum değişti, rüzgâr tersine döndü, Trabzonspor deplasmanlarında olduğu gibi. O nedenle saçma sapan oyunlardan sonra sırf yenilmediğimiz için “kaderinden kaçamazsın”, “en son yendiğinizde bilmem ne yoktu, şu icat edilmemişti” gibi gereksiz lafların son bulacak olması kuş gibi hafifletti hafif bünyemi. Bu maç öncesi, “Seni de Seni Seveni de Sevmiyoruz” pankartını açan tribünlerin, o maçta mağlubiyet tatması ise son derece hoş bir tesadüftü benim açımdan.
Yirmi yıldan fazladır bilinçli maç izlediğimi düşünen bir Fenerbahçeli olarak, Galatasaray karşısında en kötü Kadıköy performansı izlediğimizi rahatlıkla söyleyebilirim. Bundan sorumlu olanlar mutlaka bir veya birkaç kişi değil, hemen herkesin payı yüksek burada.
Sürekli alınan stoperler ve bu stoperlerin Jailson’u dahi kesememeleri hususu ise sadece bir cümle olarak kalsın: O zaman alma değil mi?
Ezcümle; bu maça yöneticisiyle, hocasıyla ve taraftarıyla kötü hazırlanan Fenerbahçe, daha da kötü sonucu hak etmişken, 1-3’le mağlup ayrıldı sahadan. Bundan sonraki maçlara yönetimiyle, hocasıyla, oyuncusuyla, taraftarıyla “Eski Fenerbahçe” gibi çıkması ümidiyle. Kof özgüvene yer yok.