21 Eylül 2023 Perşembe

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

 


Uzun uzadıya yazmak istemiyorum. Eğer Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okuduysanız ve sevdiyseniz veya roman ilginizi çekiyorsa, romandan uyarlama tiyatro oyununu mutlaka izleyin. Serkan Keskin’in sahnede harikalar yarattığı, sahne, kostüm ve (spoiler vermeden konuşayım) teknoloji, görüntü kullanımının fevkaladenin fevkinde olduğu oyunda Serkan Ağabeyimizin on bir ayrı karaktere büründüğünü (saymadım, yazılan o), kullanılmayan karakterler ve olaylar olmakla birlikte romana sadık kalındığını ifade edelim.

Memnuniyetsiz tayfa da vardı tabii. Oyun çıkışında önümde ben yaşlarda bir vatandaş acımasızca eleştirdi yanındakine oyunu ve Serkan Ağabeyimizin performansını. Yok romanda şöyle şeyler de varmış, onlar niye işlenmemiş, yok bu oyuncu için bu oyun fazla iddialıymış, oyunu tavsiye eden her kimse daha ondan tavsiye almayacakmış; öyle affedersiniz itin neticesine sokulacak bir oyun ve performans değildi bu. Benim de işlenmesini istediğim ve beklediğim hususlar ve karakterler vardı tabii. O konularda metni eleştirebilirim de; ancak oyunun verdiği şeyler daha büyük ve önemli.

Kitabı on iki yıl önce almış ve okumuştum. Ancak oyun için tekrar okudum, hazırlandım yani ben de. Kitap bitti, ertesi gün oyunu izledim. İyi ki okumuşum tekrar. O şekilde de tavsiye ederim.

Eğer her karakter ve konu işlensin isterse arkadaşlar, Storytel mtorytel kullanabilir. Her şeyi kullansa zaten 4 saat sürer oyun.

Neyse, Serkan Keskin ve Tanpınar sevenlerin üzülmeyeceği oyundur kanaatindeyim. İzleyin mutlaka, beğenmezseniz bana söversiniz, o önümdeki kıl saat müşterisi gibi.

Teşekkürler Yönetmen Serdar Biliş ve sevgili ağabeyimiz Serkan Keskin. Ve tabii ki Ahmet Hamdi Tanpınar…

Taraftarlar, Marşlar, Şarkılar

 

Blog açıldığından beri her ağustos sonu Fenerbahçe ile ilgili eleştirel bir yazı yazıyordum. Geçen sene biraz da totem olsun diye yazmamıştım. Bir halta yaramadı tabii; ama olsun, bu sene de yazmıyorum. Onun yerine taraftar tezahüratını yazıya konu edeyim dedim. Tezahürat esasında yapısı gereği çoğul bir kelime, tezahür kelimesinin çoğulu. O nedenle “tezahüratlar” demek doğru değil gibi ilk bakışta. Ancak tezahürat artık, taraftar tarafından söylenen bir şarkı hâline geldiği için, maçta söylenen örneğin 10 şarkı, “tezahüratlar” olarak nitelendirilebilir. Yine de “tezahüratlar” demeyeceğim.

Geçende aklıma geldi, taraftarların tezahürat için hangi şarkılardan, marşlardan alıntı yaptıklarına bir eğileyim dedim. Genelde çoğu eski yıllardan gelen, nostalji radyolarına konu olabilecek türde şarkılardı. Yeniler de var tabii. Onları bir dökelim ortaya istedim; ortaya karışık, müziksever ve futbolsever bir yazı olsun. Hoş, bunların birçoğu da küfürlü; o nedenle ne kadar futbolseverlik barındırıyor tartışılır. Ama olsun, başlayalım biz.

Bir kere, şu tezahürat meselesinde hece sayılarının kullanışı güzeldir. Örneğin Beşiktaşlıların dört hece gerektiren tezahüratının bazılarını “kara kartal” olarak uyarlaması veya Laylaylay ile başlayan o klasik, basit tezahüratta “aaa Beşiktaş” demeleri onların avantajına tabii.

Galatasaraylılar ise duruma göre Cimbom diyor, duruma göre Cimbombom diyor, Laylaylay’da “aaa Cimbombom” olabiliyor mesela. Böyle lehe durumlar var. Biz Fenerliler ise üç heceli durumlarda “Kanarya” diyoruz. Sistem oturmuş zamanla, güzel.

Tabii türkülerde olduğu gibi “de”, “da” bağlaçları da işleniyor araya. “Esbap serdim sicime de, uyma elin piçine” gibi…

Şimdi gelelim bu şarkıların kaynağına.

Klasik bir tezahüratla başlayalım, Pekkanların ve daha birçok nostaljik sesin (o ne demekse) seslendirdiği bir şarkı olsun: “Fenerbahçem/Cimbombomum/Beşiktaşım benim biricik sevgilim, söyle senden başka kimim var benim.” gayet basit, “Dert ortağım benim biricik sevgilim.”, gerisi aynen devam.

Yine Fenerbahçem/Cimbombomum/Beşiktaşım kalıbıyla “Sen çok yaşa, canım feda olsun sana, hiçbir şeye değişilmez, senin sevgin bu dünyada.” şarkısı için pek sevdiğimiz ağabeyimiz İlham İrem’e atıf yapalım, çaktırmasa da İşte Hayat şarkısından esinlenen bu tezahüratta ilgili yeri zikredelim: “Öyle uzak şimdi bana yaşadığım hatıralar, bir bulanık film sanki senle dolu dakikalar”.

“… sen çok yaşa, canım feda olsun sana, hiçbir şeye değişilmez, senin sevgin bu dünyada.” tezahüratının Mehter Marşına, hatta Vizontele’nin film müziği de olan, Kardeş Türküler’in Leyla’sına da uyarlandığını ekleyelim. Hatta ve hatta bu tezahüratın İbo’nun Ben de İsterem melodisi ile söylendiğini de belirtelim. Kısa sürdü ama o, neyse ki…

“Şampiyon Fenerbahçem/Cimbombomum/Beşiktaşım ne istersen iste benden” ile başlayan tezahürat yine çok net, Erol Evgin’den “Bir tanem söyle canım ne istersen iste benden” şarkısı.

Gülden Karaböcek’in (çocukluğumda da Harika Avcı’nın) söylediği Sürünüyorum şarkısı da “...’sın sen bizim canımız, (burada takımın renkleri belirtiliyor) akar kanımız, seviyoruz seni canıgönülden, ...’sın sen bizim canımız” şeklinde söylenmiştir. Şarkılar epey eskiden geliyor anlayacağınız.

“Ne Beşiktaş ne Cimbom ne de Trabzon, bu sene sensin şampiyon (pek tabii ki diğer takım versiyonları da var bunların, döndüre döndüre söylenebiliyor)” tezahüratı da Sezen Aksu’nun Olmaz Olsun şarkısından alıntıdır. Hatta bunu Galatasaray, when I was in highschool marş kasetine almıştı. Evet, o zaman kaset vardı.

Muazzez Abacı’nın söylediği “Bu akşam hüzünleri evde bıraktım, körkütük sarhoş oldum elimde değil.” de, neyse…

Those Were The Days ve Misirlou’yu da işlemeyelim, terbiyesizliğin lüzumu yok.

Gelelim, şahsa özel tezahürat olan “I love you Hagi”ye (sonrasında da “I love you Alex” dendi, ikisi de bu tezahüratı fazlasıyla hak etti). Bu şarkı, Ömür Göksel’in Sevemem Artık şarkısı: “Sana bağlandım yollara düştüm, gitme seninle gelemem artık, beni hiç eden sensiz hayatı, sevmek istesem de sevemem artık”. Bu cümleleri tamamen “I love you Hagi/Alex” olarak, yani dört kez üst üste söyledi taraftarlar.

Azıcık gayriciddi hâl bir alalım. Yukarıdaki sevgi tarifinin bir diğeri, Rizesporluların, Teknik Direktör Mustafa Denizli’yle anlaştıktan sonra taraftarların onu karşılarken söylediği, “Hey sexy lady, Mustafa Denizli.” ezgisi. Aslı Shaggy’den, sureti Rizelilerden; teşekkürler Rizeliler. Link ve video paylaşımı yapmıyorum, Google’a yazınca çıkıyor Rizelilerin tezahüratı. Bunun bir üstü, tezahürat değil ama, Sivasspor’un şampiyonluğa oynadığı 2007-2008 sezonunda Trabzonspor galibiyeti sonrasında röportaj veren Teknik Direktör Bülent Uygun’a bir taraftarın “.mına koduk Bülent Başgaan.” şeklinde gidişi ve diğer taraftarlarla beraber Laylaylay diye Bülent Uygun’u A noktasından B noktasına götürdükleri sahnedir. Onu da Google’dan “.mına koduk Bülent Başgan.” şeklinde aratabilirsiniz.

Siyasi şarkı ve marşların tezahürat hâlini almasına gelelim. Beşiktaşlıların Gündoğdu Marşı’ndaki “Gün doğdu, hep uyandık, siperlere dayandık, bağımsızlık uğruna da al kanlara dolandık.” kısmını “Gün doğdu, hep uyandık, statlara dayandık, Beşiktaş’ın uğruna biz bayraklara dolandık.” şeklinde söylemesi -ki devamı da var tezahüratın-, yine Fenerbahçelilerin Grup Yorum’un “Kuşandık genç öfkeni, taşların kucaklarımızda, bizlere öğrettiğin kavga, kavgamız, büyüyor omuzlarımızda.” şeklinde başlayan Haklıyız Kazanacağız marşını, “Kuşandık sarı laciyi, Saraçoğlu yokuşlarında, Siyah Çoraplılardan doğan bu sevda, büyüyor omuzlarımızda.” şeklinde uyarlaması güzeldir.

Galatasaray’ın Ali Sami Yen Stadı’nda oynadığı son maç olan 11 Ocak 2011 tarihli Galatasaray - Beypazarı Şekerspor maçında -ki ben de stattaydım- bir diğer Grup Yorum şarkısı olan Özgür Tutsak’ın uyarlanıp “Demir kapılar da yanar, adım özgürlük oldukça, yüreğimde köz oldukça, özgür tutsak oldukça.” kısmının “Seni yıkacak dozerin (üç kez söyleniyor), anasını s.keyim.” şeklinde söylenmesi de aklımdadır. Sonra o dozer stadı yıkmıştır ve bu sırada hiçbir dozer annesine zarar verilmemiştir. Biraz küfürlü oldu değil mi, üzgünüm, taraftarlar biraz kaba insanlar affedersiniz.

Suavi’nin sevdiğim Tükenme şarkısının “Gücüne güç katmaya geldik.” şeklinde Beşiktaşlılar tarafından uyarlanması da fena olmadı, onu da ekleyelim. Güneşimi Kaybettim’in Fenerliler, Sen Var Ya Sen’in Galatasaraylılar tarafından uyarlanarak söylenmesi de hoştur. Tabii tüm bu tezahüratın antitezi, daha doğrusu kelimeler değiştirilerek küfürlü şekilde karşılığı bulunuyor. Abacı örneğinde antitez, tezden daha ağır bastı örneğin.

Nazım Hikmet’in “Çocuklar inanın, inanın çocuklar, güzel günler göreceğiz, güneşli günler, motorları maviliklere süreceğiz, güzel günler göreceğiz, güneşli günler.” dizelerinde, “motorları maviliklere süreceğiz” kısmı “Fenerbahçe düşmanlarını yeneceğiz” şeklinde değiştirilmiştir.

Göztepe’nin geçen sezon İstiklal Marşı öncesinde Levent Yüksel’den Med Cezir’i söylemesi tüyleri diken diken etmiştir, seneye ligimizde bekliyoruz kendilerini. Bizim Haluk Levent’in (Beni Biraz) Anlasana şarkısını aynen söylememiz de mistir.

Kalinka’yla bitirelim. Evet Kalinka. En çarpıcısı da bu bence. Affınıza sığınıyorum, “İii.ne ... olamazsın şampiyon” tezahüratı bir kalinkadır. İii.ne kaaalindir, duruma göre o takım, örnek vermeyelim linç yemeyelim, o takım da kakalindir.

Aklıma gelenler bunlar. İyi seyirler, Fener olsun şampiyon: Çocuklar inanın!