28 Nisan 2023 Cuma

Savunman ve Kastı

İmla hataları ile ilgili bu sitede yazdığım yazılar malum. Sanat bölümü içinde yer verdiğim sırasıyla “Sirkü Evrakları”, “Bir Tık Keyfiyet”, “Keyfekeder Bir Tabiyet” ve “21:15’te Kısa Özet” yazılarından sonra, bu kez hem imlayı hem hukuku içinde barındıran, karma bir yazı yazayım dedim. Başlayalım.

1. Ceza yargılamalarında kullanılan müdafi kelimesinin yalın hâli, yazdığım üzere tek i’lidir. Müdafii ise, müdafi kelimesinin belirtme hâlidir. “O bir müdafi” denir mesela, “o, Ayşe’nin müdafii” denir ama. Yani sanık müdafii, şüpheli müdafii denir; sanık müdafisi denmez, şüpheli müdafisi denmez. Bu arada müdafinin kullanımı da yanlıştır, doğrusu müdafiin olmalıdır.

Bu durumda sanık vekili kullanımı da, imla olarak olmasa bile, ceza muhakemesinde yanlış kullanımdır. Vekil; Ceza Muhakemesi Kanunu m.2/1-d uyarınca katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukat demektir. Müdafi de CMK m.2/1-c’de, şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukat olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla sanığın avukatına müdafi denilmelidir. Müşteki müdafii ise ayrı bir gaftır.

2. Bazı kelimeleri sözde Türkçeleştirme kapsamında bazen şahit oluyoruz; “savunman” kelimesini kullanıyor bazı meslektaşlar. Hatta savunman kelimesini, “avukatın Türkçesi” olarak nitelendiriyorlar. Böyle bir kelime yoktur. Amaç espriyse olabilir, savun-man gibi. İllaki (TDK arkadaşımıza göre burada -ki birleşik) Türkçeleştirmek isteniyorsa bu kelime, savunucu kelimesi kullanılabilir, ancak o tabirin de ceza muhakemesinde yeri yoktur; “savunman” kelimesi ise komple yalandır, ceza yargılamasına element uydurmaktır.

3. Daha önce yazmıştım ama, şu dilekçelerde metin içerisinde soyadları (bu kelimenin de yalın hâli soyadı, şimdi soyadıları mı demek lazım, haydi bakalım) büyük yazmayalım yahu, sanıkları, müştekileri bu kadar büyütmeyelim, onlar da bizim gibi kandan candan varlıklar. Bir de kesme işareti sonrası boşluğa gerek yok ama, virgülden sonra boşluk koyalım. Bu TDK kuralı değil, Microsoft Word ve insanlık kuralı. Kâğıda kalemimizle yazarken, noktadan virgülden sonra şöyle hafif bir boşluk bırakmıyor muyuz? Burada uzun çubuklu “space” tuşumuz var ne güzel. Hatta ilk bilgisayarlarda beyaz “space” tuşları ne ses yapardı, alt kat duyardı, neyse…

Dilekçe yazarken de iki yana yaslayalım bir zahmet, ne diye ofsaytı bozuyoruz?

4. Şimdi de sözümüz kanun koyucularımıza olsun. Bu kanun koyucularımız, hukuki terim kisvesi altında “el koyma” şeklinde yazılması gereken koruma tedbirini elkoyma olarak yazmış, yine suçun manevi unsurundan “kasıt” unsurunu kast yazmış. Hâlbuki kast, Hindistan’da olan bir sınıf sistemi. Kasıt kelimesine sesli harfli ek gelince “ı” harfi düşüyor diye kast sistemine girmeye gerek var mı? Hem biz sınıfsız bir toplum istiyoruz, er ya da geç bu amaca ulaşacağız.

Yine “şüphe” kelimesi Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yanlış kullanılıyor; “kuvvetli şüphe”, “kuvvetli ihtimal” yerine geçiyor maalesef. Şahsın bir suçu işlediği ile ilgili kuvvetli şüphe varsa, suçu işlememe ihtimali yüksek olmalı hâlbuki. Çünkü şüphe; kuşku, kararsızlık demek.

Ben şüphe ile ilgili bir makale yazmıştım, sonra onu hâkimlerin, savcıların olduğu bir platforma da koydum. Tecrübeli ve saygıdeğer bir hâkim, oradaki şüphenin ceza yargılaması ile ilgili olduğunu, kelime anlamı olarak düşünülmemesi gerektiğini söylemişti. Nasıl yani, kanunlarda geçen Türkçe kelimelerin anlamları önemsiz mi? Şüphelendim.

Seviyorum bu bölümü yalan yok, iyi mayıslar hepimize…