24 Mart 2020 Salı

Herkesin "O" Hâli


“Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin”, biz OHAL ilan etmeyelim. Maliyetli çünkü.
İtalya örneği açıkken İtalyanlar gibi hareket edelim. Hem biz Türk’üz, cumhuriyetin, göğsümüz, tunç ve siperi…
Umreye gidenler dini vecibelerini yerine getirsin, döndüklerinde bir bakar, daha sonra onların OHAL’lerini duruma göre uygularız. Bu arada camiye gelenlere kalabalıklardan uzak durmalarını öğütlemeyi unutmayalım.
Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin!
Eğitimi evden verelim. Bu arada genç ve çocuk dimağlara güzel “mesajlar” iletmeyi unutmayalım. TRT’de idam görüntüleri ile beyin yıkayalım. Okula gelemedikleri için ekran başında yıkansın beyinler, pirüpak olsun. Adnan Menderes de demokrasi şehidi olsun. Hatta virüsten ölenler de şehit olsun. Bu şehitler de esasında ölmemiş, yer değiştirmiş olsunlar. Belki gittikleri yer daha iyidir, neden ölüm gibi olumsuz anlama gelebilecek ifade kullanılıyor ki? Keşke biz de yer değiştirebilsek ve şehitlik mertebesine erişebilsek.
Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin!
Sağlık emekçilerini bizlerle birlikte saat 21.00’de camlarından, balkonlarından alkışlasın “devlet büyükleri”. Ancak onlara gerekli malzemeler ve azami çalışma şartları sağlanmasın. Sağlıkçıların birçoğu virüs kapsın. Devletimiz onlara alkışlarla moral versin, “helal olsun onlara”.
Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin!
Gençlere gülücüklü tivitler atılsın, heşteglerle “hayat eve sığar” filan yazılsın. Onlarla anlayacakları dilden, esprili iletişim kurulsun. Sempatik bakan da süreci bu şekilde iyi yönetmiş olsun. Öte yandan o esprili tivit atılan genç işe gitmek zorunda olsun. Onun OHAL’i, patronunun iki kalın dudağının arasına bağlı olsun. O patron da milli bayramlarda verdiği 2-3 dakikalık şahane “cumhuriyet”, “gençlik”, “Atatürk” vurgulu reklamlarla gönülleri fethetsin. Buna mukabil gençleri ya işe gelmeye zorunlu bıraksın ya işten çıkartsın ya da ücretsiz izne ayırsın.
Evinden çalışabilme imkanına sahip yüz binler sadece acil ihtiyaçlar için dışarı çıkabilirken, onda da Ninja Kaplumbağalar’daki Shredder gibi kuşanırken, eve girer girmez duş alırken; cühela sahilde halay çeksin, asker uğurlamasına gitsin (tabii o sırada asker alımları da yapılmaya devam etsin). Hatta bazı gençler sanki kendileri de değil de, sadece yaşlıların çıkmaması gerekiyormuşçasına kendileri gibi salak paylaşımlar yapsın. Virüsü sadece yaşlılar yayıyormuş gibi olsun.
Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin!
Herkes evden çalışsın, avukatlar da evden çalışsın, duruşmalar olmasın, ama avukatların ofislerine tebligat yağsın. Tebligatlara cevap veremesinler, süre kaçırsınlar, temsil ettikleri vatandaş zarara uğrasın.
Ayrıca ücretsiz izne ayrılan vatandaş faturalarını zamanında ödesin, aksatmasın. Devlet de borçları ötelemesin, “evde kalın, ödemelerinizi internet üzerinden yapın” diyerek “kolaylık” sağlasın vatandaşına.
İnşaatlar durmasın, tabii inşaat işçileri de. Çok yakın çalışmasınlar ama, maske takarlarsa sorun olmaz. Onların OHAL’leri bu şekilde olsun.
Herkes kendi OHAL’ini ilan etsin!
Şampiyonluğa yürüyen zengin kulüp başkanı cühela “maçların oynanmasında sakınca yok, abartmayın” desin, hatta bazısı bu açıklamayı maske ile yapsın. Öte yandan kulüp yöneticileri ve oyuncularında virüse rastlansın. Maçları iptal etmeyenler ve ettirmeyenler aynı şekilde hayatlarına ve görevlerine devam etsin. Onların şirketlerinde de çalışanlar ücretsiz izne çıkarılsın.
Evet evet bunlar olsun, hiç sorun değil; reisimizin dirayeti, milletimizin feraseti ile bugünleri de aşarız.

6 Mart 2020 Cuma

7188 Sayılı Kanunun Ceza Muhakemesi Kanunu’na Getirdikleri - II



(Yazı, “Hukuk Defterleri” dergisinin 2020 Ocak-Şubat sayısında yayımlanmıştır)

Giriş
Hukuk Defterleri’nin Kasım-Aralık 2019 sayısında, 7188 sayılı Kanunun tutuklama tedbirinde yaptığı değişiklikler ile bazı suçlar yönünden temyiz kanun yolunun yeniden açılması hususlarına değinmiştik. Bu yazıda ise Kanunun getirdiği ve 01.01.2020 tarihinden itibaren uygulanmaya başlayan seri muhakeme usulü ve basit yargılama usulünden ve diğer CMK hükümlerinde yapılan değişikliklerden bahsedilmiş, bu değişikler Yargı Reformu Strateji Belgesinde yer verilen amaç, hedef ve faaliyetler çerçevesinde yorumlanmaya çalışılmıştır.
Seri Muhakeme Usulü
CMK m.250’de düzenlenen seri muhakemesi usulü ile; CMK m.250/1’de sayılan suçlarla sınırlı olarak soruşturma evresinde, kamu davasının açılması ertelenmediği durumda şüphelinin müdafii huzurunda muvafakati ile cumhuriyet savcısının ilgili suçun yaptırımını indirimli şekilde belirlediği, mahkemenin de belirlenen yaptırım üzerine hüküm kurduğu yeni bir sistem getirilmiştir.
Buna göre CMK m.250/4 uyarınca cumhuriyet savcısı yaptırımı belirleyecek[1], CMK m.250/9 uyarınca mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra dosyanın seri muhakeme usulüne uyduğu kanaatine varırsa, cumhuriyet savcısının belirlediği yaptırım doğrultusunda hüküm kuracak, aksi takdirde soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması için dosyayı ilgili cumhuriyet başsavcılığına gönderecektir.
İfade etmek gerekir ki Anayasa m.9’nin lafzına göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Her ne kadar hüküm kuran merci mahkeme olarak gözükse de, yaptırımı belirleyen süje cumhuriyet savcısı olup, bu konuda mahkemenin takdir yetkisi, sadece seri muhakeme usulüne uyup uymama ile sınırlıdır. Yani mahkemeler, seri muhakeme usulüne uyduktan sonra cumhuriyet savcısının belirlediği yaptırımdan başka bir karar veremez. Bunun dışında cumhuriyet savcısı, TCK m.50, 51 ve CMK m.231 uyarınca doğrudan doğruya karar da verebilir[2]. Burada şüphesiz, kamu davasının mecburiliğinden takdiriliğine doğru sapmanın da ötesinde[3], Anayasa m.9’a aykırılık ve CMK m.160 uyarınca cumhuriyet savcısının görev tanımının aşılması söz konusu olacaktır.
Yukarıda yer verdiğimiz hususlar dışında; seri muhakeme usulü ile soruşturmaların etkin ve çabuk bir şekilde yürütülmesi amaçlanmışsa da, çok sınırlı, uygulamada pek rastlanmayan suçlarla sınırlı olarak bu usule yer verildiğini hatırlatmak gerekir. Yani ortada, “artık soruşturmalar kısa sürecek, failler de daha az ceza alacak” yorumunu doğuracak bir durum da bulunmamaktadır.
Kaldı ki düzenlemenin temeline ve amacına bakıldığında; gerek Anayasa m.9’a, gerekse CMK m.160’a aykırılık taşıyan ve yargı sistemimizde insicamı bertaraf eden bu usulün, bırakalım bir reform olup olmadığı tartışmasını, bizatihi hukuka aykırı olduğunu ve iptalinin gerektiğini kabul etmek gerekir.
Basit Yargılama Usulü
CMK m.251’de düzenlenen basit yargılama usulünün de, tıpkı seri muhakeme usulünde olduğu gibi kısıtlı suçlarda uygulama alanı bulduğu[4], bu usul uyarınca iddianamenin taraflara tebliğ edileceği ve beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmelerinin isteneceği, süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve cumhuriyet savcısının da görüşü alınmaksızın hüküm verileceği, mahkumiyet kararı verildiği takdirde cezanın 1/4 oranında indirileceği anlaşılmaktadır.
Öncelikle, kararların dosya üzerinde verilmesi ile ilgili uygulamadaki sıkıntıların aşikâr olduğunu belirtmek isteriz. İlk yazıda da bahsettiğimiz üzere, kanun yolu aşamasında kararların dosya üzerinden verilmesi sonucu etkin inceleme yapılmadığından şikâyet edilirken, bu usulle yazılı sisteme geçilmesinin isabetli olmadığı kanaatindeyiz.
Basit yargılama usulü ile ceza yargılamalarındaki sözlü yargılama usulü terk edildiğinden, maddi hakikate ulaşılabilmesi için son derece önemli olan ve CMK m.201’de düzenlenen doğrudan soru yöneltme hakkı taraflara tanınmamakta, dolayısıyla “yüz yüzelik” ilkesine aykırı hareket edilmektedir. Tehdit, kasten yaralama ve taksirle yaralama suçlarını içeren birçok dosyada, suçların nitelikli hallerinin alt ve üst sınırlarına göre basit yargılama usulünün uygulanabileceği, bu konuda şüphelinin muvafakatinin aranmadığı düşünüldüğünde, yargılamaların etkin bir şekilde yürütülememesi sonucunu doğurabilecek bu usulün isabetli olmadığını belirtmek isteriz.
Şüphesiz ceza yargılamalarının çabuk sonlandırılması elzemdir. Bununla birlikte, etkin yargılamanın da tesisi şarttır. Özetle; geç gelen adaletin adalet olmadığı bir gerçektir, ancak adaletin geç gelmesi, erken verilen adaletsiz karardan yeğdir.
Savunma Hakkının Etkin Kullanılması Sorunu ve İddianamenin İadesi Açısından Değişiklikler
Yargı Reformu Strateji Belgesi ile belirtilen amaç ve hedefler dokuz başlıkta toplanmış[5], bunların içinde de yüzlerce faaliyete yer verilmiştir. Buna göre söz gelimi adalete erişimin kolaylaştırılması ve adalet hizmetlerinden memnuniyetin artırılması 6. amaç olarak belirtilmiş; savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması da 5. amaçta yer bulmuştur.
Bu amaçlardan bahsedildiği bir yerde, savunma hakkının tesisi için önem arz eden yeni düzenlemelerin yapılması beklenir. Nitekim Yargı Reformu Strateji Belgesinin 5.2-a maddesinde bir “faaliyet” olarak geçen açıklamaya göre: “Avukatların bilgi ve belge temin etmelerine ilişkin yasal yetkilerinin genişletilmesi sağlanacaktır”.
Bu noktada yazarın aklına gelen ilk husus, müdafiin dosya inceleme hakkının genişletilmesi, yani kısıtlama kararına işaret eden CMK m.153/2 ve dolaylı olarak o hükümden etkilenen 3 ve 4. fıkraların yürürlükten kaldırılmasıdır. Ancak 7188 sayılı Kanunla bu amaçların arkasının getirilmediği, içinin doldurulamadığı görülmektedir[6].
CMK m.174’te düzenlenen iddianamenin iadesi müessesesi de yukarıda bahsettiğimiz husus açısından düzenleme gereken bir müessese olup, 7188 sayılı Kanunda bu konuda da düzenleme yapılmamıştır.
CMK m.174’e getirilen düzenleme, 5 ve 6. amaçlara hizmet etmemiş; CMK m.174/1-b’de daha önce “Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen” hüküm, “Suçun sübutuna doğrudan etki edecek mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen” olarak değiştirilmiş, yani “etki edeceği mutlak sayılan”, “doğrudan etki edecek” olmuş, CMK m.174/1-c’ye de sadece “seri muhakeme usulü” ibareleri eklenmiş, ayrıca fıkraya “Soruşturma veya kovuşturma yapılması izne veya talebe bağlı olan suçlarda izin alınmaksızın veya talep olmaksızın düzenlenen” şeklinde (d) bendi eklenmiştir.
Bu düzenlemelerin de esaslı bir yenilik getirmediği tartışmasızdır. Kanaatimizce burada olması gereken, avukatların iddianamenin iadesi prosedürüne katılabilmesi, bu şekilde avukatın iddianameye itiraz edebilme hakkının sağlanabilmesi, bu cihetle 5 ve 6. amaca hizmet edilebilmesidir.
Uygulamada bilindiği üzere iddianame taraflara onaylanınca, yani iddianame mahkemece kabul edildiğinde verilmekte ve iddianame onaylanmadan taraflara tebliğ edilmemektedir. Yani iddianamenin iadesi sebeplerinin olup olmadığını avukatlar ve taraflar bilememekte, sadece mahkemeler iddianame konusunda bilgi sahibi olabilmektedir.
Kanaatimizce, Yargı Reformu Strateji Belgesinde söylenen “savunmanın etkin katılımı” amacı uyarınca, taraflara ve avukatlara onaylanmayan iddianameyi görme imkanının tanınması, iade şartlarının olup olmadığının taraflar ve avukatlarca da görülmesi isabetli olacaktır. Çünkü iddianame soruşturmadan kovuşturmaya geçilmesini sağlayan, CMK m.225 uyarınca da mahkemelerin fiil ve faili ile bağlı olduğu bir belge özelliğini barındırmakla, avukatların bu önemli belgenin niteliği üzerinde etkili olmaması düşünülemez. Hem iddianamenin iadesi prosedüründen hem de savunma hakkının geliştirilmesi amacından bahsedilen bir yerde, bu konuda bir çalışma yapılmamasını eksiklik olarak görmekteyiz.
Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi
CMK m.171/2’de yapılan değişiklikle, kamu davasının açılmasının ertelenmesi müessesesinin kapsamı genişletilmiş, üst sınırı bir yıl yerine üç yıl ve daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar açısından bu müessesenin tatbikinin önü açılmış, hükme eklenen 6. fıkra ile bir kısım suçlar kapsam dışında bırakılmıştır[7].
Bu şekilde soruşturma dosyalarının kamu davasına dönüşmeden sonlandırılması hedeflenmiş, ancak hassasiyet duyulan bazı suçlarla mücadele adına bazı suçlar, bu müesseseye dâhil edilmemiştir.
Mağdur ve Şikayetçinin Dinlenmesi
7188 sayılı Kanunun 22. maddesi ile CMK m.236/3’ün son cümlesi yürürlükten kaldırılmış ve maddeye beş fıkra eklenmiştir. Eklenen fıkralarla; cumhuriyet savcısı veya hakim tarafından ifade ve beyanın özel ortamda alınması gerektiği ya da şüpheli veya sanıkla yüz yüze gelmesinde sakınca bulunduğu değerlendirilen çocuk veya mağdurların ifade ve beyanlarının özel ortamda uzmanlar aracılığıyla alınacağı, çocukların nitelikli cinsel istismarı suçunda mağdur olan çocukların soruşturma beyanlarının da, bunlara yönelik hizmet veren merkezlerde cumhuriyet savcısı nezaretinde uzmanlar aracılığıyla alınacağı, kovuşturmada ise ancak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından mağdur çocuğun beyanının alınması veya başkaca bir işlem yapılmasında zorunluluk bulunması halinde bu işlemin mahkeme veya naip hakim tarafından bu merkezlerde uzmanlar aracılığıyla yerine getirileceği, TCK m.102/2 uyarınca nitelikli cinsel saldırı suçundan mağdur olanların soruşturma beyanları bakımından da bu usulün izleneceği, ancak beyan ve görüntülerin kayda alınmasında mağdur rızasının arandığı, beyan ve görüntülerin dava dosyasında saklanacağı, kimseye verilmeyeceği ve gizliliği için gerekli tedbirlerin alınacağı, bu beyan ve görüntü kayıtlarının yazılı tutanağa dönüştürüleceği, bu tutanağın talepte bulunan şüpheli, sanık, müdafi, mağdur, vekil veya kanuni temsilciye verileceği, beyan ve görüntü kayıtlarının bu kişilere soruşturma ve kovuşturma makamlarının gözetiminde gizlilik korunmak suretiyle izletilebileceği düzenlenmiştir.
7188 sayılı Kanunun 31. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’na eklenen geçici madde uyarınca, CMK m.236 düzenlemesinde yer verilen merkezlerin en geç 01.09.2020 tarihine kadar faaliyete geçirileceği belirtilmiş, bu tarihe kadar mevcut uygulamaya devam olunacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıda ve ilk yazıda yer verdiğimiz düzenlemeler dışında 7188 sayılı Kanunla CMK’ya getirilen değişikliklerin, basit kelime ve cümle düzeltmelerinden ibaret olduğunu ve yine reform niteliğinde kabul edilemeyeceğini, gerçek anlamda bir reformdan söz edebilmek için şüpheli ve sanık haklarının samimi bir şekilde ele alınmasına ihtiyaç olduğunu son olarak ifade etmek isteriz.
Not: Geçen sayıdaki yazımın son kısmında; asliye ceza mahkemelerine duruşma savcısının geri dönmesinin bir reform olmadığını, 5320 sayılı Kanunun geçici 9. maddesine göre hiçbir düzenleme yapılmadan asliye ceza mahkemelerinde duruşma savcılarının 2020 itibariyle göreve başlayacağını, kanun koyucunun öksürmesine dahi gerek olmadığını yazmıştım. Ancak kanun koyucu 21.12.2019 tarihinde, 7201 sayılı Kamulaştırma Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 10. maddesi ile duruşma savcılarının asliye ceza mahkemelerinde olmayacağına dair süreyi 01.09.2020 tarihine uzattı, bu düzenleme 24.12.2019 tarihinde yürürlüğe girdi. Yani kanun koyucu öksürmese belki reformun gereği yerine gelecekti; öksürdü, aynı uygulama devam ediyor. Eylül ayında yeni bir geçici madde koyulacak mı, göreceğiz.



[1] CMK m.250/4’e göre cumhuriyet savcısı, “suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle” yaptırımı kendisi belirleyecektir. Yani cumhuriyet savcısı, iddianamede olduğunun aksine, sadece sevk maddelerini belirtmekle yetinmeyecek, suçun alt ve üst sınırları arasında ceza tayin eden ve indirim yaparak yaptırımı belirleyen süje konumunda olacaktır.
[2] CMK m.250/5-6’ya göre cumhuriyet savcısı tarafından, 4. fıkra uyarınca sonuç olarak belirlenen hapis cezası, TCK m.50’ye göre kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlara çevrilebilir, TCK m.51’e göre ertelenebilir ve kıyasen CMK m.231 uyarınca cumhuriyet savcısı, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilir.
[3] Kaldı ki kanun koyucu da, kamu davası açılmasının ertelenmesi için getirilen yeni düzenleme gerekçesinde bu hususa işaret etmiş ve kamu davasının mecburiliği ilkesini takdirilik ilkesi ile yumuşatma amacı güdüldüğünü belirtmiştir.
[4] Bununla birlikte basit yargılama usulünde, seri muhakeme usulünden farklı olarak kapsama dâhil edilen suçlar tek tek sayılmamış, adli para cezasını gerektiren ve/veya üst sınırı iki veya daha az hapis cezasını gerektiren suçlarla ilgili bu usulün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
[5] 1) Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, 2) Yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığın geliştirilmesi, 3) İnsan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılması, 4) Performans ve verimliliğin artırılması, 5) Savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması, 6) Adalete erişimin kolaylaştırılması ve adalet hizmetlerinden memnuniyetin artırılması, 7) Ceza adaleti sisteminin etkinliğinin artırılması, 8) Hukuk yargılaması ile idari yargılamanın sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılması, 9) Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması.
[6] Kısıtlılık kararının bir dönem neden kaldırıldığı, o dönemin hangi döneme denk geldiği, daha sonra “o dönem geçince” neden gizlilik kararının yeniden getirildiği hususları bir soru olarak burada kalsın.
[7] CMK m.171/6: “Bu madde hükümleri; a) Suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar, b) Kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle veya kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen suçlar ile asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar, c) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hakkında uygulanmaz”.