24 Ekim 2020 Cumartesi

Hatipoğlu, Erbaş ve Öbür Dünya



Yazıya, Nihat Hatipoğlu’nun 23.10.2020 tarihli habere konu açıklamalarından iki paragrafa aynen yer vererek başlıyorum: “Bir ilimizdeki bir sokaktan hayretler içinde geçtim. Meğer o sokak genç kız ve erkeklerin daha yoğun geldikleri bir yermiş ve dışarıda, içeride doğrusu Avrupa’nın herhangi bir merkezindeki görüntüyü aksettiriyordu. Dışarıda dört genç kızımız bira içiyorlardı. Yüzümüzde maske vardı. Beni tanıdılar ve dördü birden biralarını sakladılar.

Mahcup bir gülümseme ile ‘Hocamız geçiyor çocuklar’ dediklerini işittim. Daha var. Edep, saygı elbet var. Ama oradakiler de bu ülkenin evlatları, çocukları. Onları yok saymak yerine var kabul edip, öyle hareket etmek lazım. Ve o gençlerimizi asli karakterine yönlendirecek bir yol takip etmeliyiz. Yoksa gelecekte köprü altlarında vücuduna zehir enjekte eden genç bedenlere şahit oluruz”.

Hatipoğlu’nun konuşmasında takıldığım hususlar;

- Kızlar için “edep, saygı elbet var” demesi,

- Kızlar için “oradakiler de bu ülkenin evlatları, çocukları” demesi,

- Kızlar için “onları yok saymak yerine var kabul etmek lazım” demesi,

- Kızlar için “o gençlerimizi asli karakterine yönlendirecek bir yol takip etmeliyiz” demesi,

- Kızlar için “yoksa gelecekte vücuduna zehir enjekte eden genç bedenlere şahit oluruz” demesi,

Değil. Zira bunların hepsi, Nihat Hatipoğlu’nun karakterine, düşünce yapısına, iç dünyasına uygun, burada problem yok.

Benim takıldığım, o dört kızın (doğruysa) biralarını saklaması. Ne saklıyorsunuz arkadaşlar, Nihat Hatipoğlu kim? İçtiğiniz şey bira, “şerefine hocam” deyin, dalganızı geçin, biranızı için, afiyet olsun.

Üzücü Not: Yukarıda cümleleri alt alta maddeler halinde ve sinir bozucu şekilde yazınca, kendimi bir an Ahmet Hakan’a benzettim. N’olur siz benzetmeyin ve bloğumu takip etmeye devam edin.

Mikrofonlarımı şimdi de Diyanetçi Erbaş’a çeviriyorum ve şahsın cümlelerini yine 23.10.2020 tarihli açıklamasından aynen iletiyorum: “Ahirete inancı olmayan insandan her türlü kötülük beklenir. Onu engelleyecek ne var ki başka? Bu dünyada yaptığı bir şeyin hesabını ahirette vereceğine inanmayan birisi hangi kötülüğü yapmaz ki bu dünyada?”

Erbaş’ın bu açıklamalarında veya buna benzer başka “ulvi” açıklamalarda, hukukçu diliyle bir “tevilli ikrar” var gibi geliyor bana. Yani esasında bu tür sözlerin sahipleri, kendi karakterlerini dolanarak kabul ediyor gibi: “Biz ahirete inandığımız için kötülük yapmıyoruz, yani bizi ahirete olan inancımız engelliyor, yoksa var ya, ortalığın …” düşüncesi.

Yazıyı Ferhan Şensoy’un “tseee tseee tseee” tepkisi ile bitirecektim ki, aklıma kendisinin Spotify’daki “Soru Cevap” başlıklı söyleşisinde din ve ahiretle ilgili verdiği cevap geldi. Esasında “tseee tseee tseee” bunlara verilecek en iyi cevap; ancak Ferhan Şensoy’un açıklamaları da okunası, dinlenesi.

Buradan söyleşiyi dinleyebilirsiniz. Hatta diğer bölümleri de dinlemenizi, hatta ve hatta Ferhan Şensoy’un yazdıklarını, özellikle otobiyografik “Kalemimin Sapını Gülle Donattım” ve “Başkaldıran Kurşunkalem” kitaplarını okumanızı tavsiye ederim.

Bu önemli tavsiyelerden sonra konumuza dönelim. Soru Cevap 7’de şunları diyor “Feranağbi”: “Öteki dünya konuları ilgi alanıma girmiyor. Cennet var mı, cehennem var mı, pek merak etmiyorum. ‘Din güzel bir şiirdir’ diye yazdım 2019 oyunumda. İnsanları iyiye, doğruya yönelten bir kavrama karşı durmak anlamsız. Ancak geldiğimiz noktada din kavramının iktidarların elinde oyuncak olduğunu görmemek de imkansız. Sahtekar Trump bile elinde İncil’le dolaşıyorsa, söyleyecek fazla bir şey yok. Sorun yine bu masallara inanan halklarda. Ben inançlı biri değilim. Dünyayı yönetenlerin iman sahibi olmadıklarından da eminim. Bakara makara sallıyorlar işte, hepsi kendi rantının peşinde. Dünyayı cehenneme çevirenlerin cennet peşinde koşması bana her daim gülünç gelmiştir. Bir cehennem varsa, eminim benden önce onlar gidecek oraya”.

Şimdi hangisine itibar edelim, Hatipoğlu’na mı, Erbaş’a mı, Feranağbi’ye mi?

Benim cevabım belli; size piyango günler!