18 Nisan 2018 Çarşamba

Milletin Makus Talihi



Metristepe, 1.4.1921

Saat 18.30’da Metristepe’den gördüğüm durum: Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri dayanan ve artçı olması muhtemel olan bir düşman müfrezesi, sağ kanat grubunun taarruzu ile düzensiz olarak çekiliyor. Yakından takip ediliyor. Hamidiye yönünde karşılaşma ve faaliyet yok. Bozöyük yanıyor. Düşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza terk etmiştir.

Batı Cephesi Komutanı
İsmet

Ankara, 1.4.1921

İnönü Savaş Meydanında Metristepe’de
Batı Cephesi Komutanı ve Genel Kurmay
Başkanı İsmet Paşa’ya

Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Muharebelerinde üzerinize yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Milletimizin istiklal ve varlığı, dahice idareniz altında görevlerini şerefle yapan komuta ve silah arkadaşlarınızın kalbine ve vatanseverliğine büyük bir güvenle dayanıyordu.

Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz. İstila altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istila hırsı, azminizin ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.

Adınızı tarihin şeref abidelerine yazan ve bütün millete size karşı sonsuz bir minnet ve şükran duygusu uyandıran büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı seyrettirdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükseliş parıltılarıyla dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını ve hâkim olduğunu söylemek isterim.

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

***

Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Zulüm ve zorbalık dünyasının en zalimce hücumlarına karşı yalnız ve şaşkın kalan milletimizin maddi ve manevi bütün kabiliyet ve kuvvetlerini ruhundaki ateşle toplayan ve harekete getiren Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa!

Kahraman askerlerimiz ve subaylarımız adına, askerlerimizle avcı hatlarında omuz omuza vuruşan tümen ve kolordu komutanları adına takdir ve tebriklerinize büyük bir iftiharla teşekkürlerimi arz ederim.

Batı Cephesi Komutanı İsmet

Ankara, 17.4.2018
(97 Yıl Sonra)

“İsmini anmayacağım, oradaki mevcut üniversitenin öğrenci sayısı fazla. Onu ikiye böleceğiz ve böylece kuracağımız Turgut Özal Üniversitesi ile Malatya iki ayrı üniversiteye sahip olacak”.

***

Üzerine çizgi çekilen bir Osmanlı İmparatorluğu’ndan; bağımsızlığı şiar edinmiş, cumhuriyeti kurmuş, yurttaşına haklar vermiş, eğitim vermiş, fabrikalar kurmuş bir topluluğun zaferidir Kurtuluş Savaşı. İsmini anmadığı da, o zaferin en önemli mimarlarındandır.

Eski suç ortakları ile sözde mücadeleyi “İkinci Kurtuluş Savaşı” olarak nitelendirme cüretini gösterenler, pek tabii ki esas Kurtuluş Savaşı’na ve cumhuriyet kurucularına itibar etmezler; zira “bir şeyi yıkan, o şeyi yapanı sevmez”.

Şimdi de nedense “erken seçim” istedi, hem de çok erken seçim, baskın seçim, acele seçim, panik seçim, ne derseniz. Durumlar kötü herhalde. Neyse, bugünler de geçecek, milletin makus talihi yine yenilecek.

İsmini anmayacağım, tarihte kötü bir anı olarak kalacak; ismini anmayacağı, kurtuluş döneminin kahramanı olarak anılmaya devam edecek.

O kadar!

14 Nisan 2018 Cumartesi

Verilen, İstenen, Çözüm



İlkokulda matematik problemlerini çözerken bir yöntem izlerdik. Önce problemde bizlere verilen bilgileri bir tarafta toplar, sonra bizden isteneni saptar, en son da bu bilgiler ışığında isteneni analiz etmeye, problemi çözmeye başlardık. Bu üç basamak “verilen”, “istenen” ve “çözüm” olarak adlandırılırdı.

Tabii “analiz”, “saptama” vs. yazıyorum da, bunlar atla deve değil sonuçta. Sonuçta A şehri ile B şehri arasındaki 100 km’lik mesafenin nesini analiz edeceğiz? Ama o dönem için önemliydi bu matematiksel problemler.

Şimdi de, çok önemli olmasa bile bir problemle karşı karşıyayız. Bir konuda; önce verilen bilgiyi açıklayacak, bu bilgi sonucunda bizlerden isteneni saptayacak, bu problemi çözmeden önce “kendimizi tutamayarak” kısa bir açıklama yapacak, problemin çözümü için önerimize yer verecek ve bu problemi kimlerin çözebileceğini belirteceğiz.

Verilen
Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün “gençlik ve inanç” konulu çalıştayında, imam hatip öğrencilerinin dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı ve ders materyallerinin çocuklara uygun olmadığı sonucuna ulaşıldı.

İstenen
Diyanet İleri Başkanı Ali Erbaş bu konu ile ilgili yaptığı açıklamada; “Biz peygamberimiz için canını ortaya koyan çocuklarız. Böyle bir şey olabilir mi? Biz her gün Ayet-el Kürsi’yi okuyan bir milletiz. Ayet-el Kürsi deizmi kökten reddeden bir anlayışı ortaya koyuyor. Bizim milletimizin hiçbir ferdi böyle sapık, batıl bir anlayışa asla prim vermez. Milletimize, gençlerimize kimse iftira atmasın. Benim bu tanımımdan sonra hiçbir gencimizin ve insanımızın sapık ve batıl felsefi bir düşüncenin peşinden gidecek kadar buna itibar edeceğini zannetmiyorum. Siz bir Müslüman gence, ‘Peygamberi inkar eden bir düşünceyi niye kabul ediyorsunuz?’ dediğinizde ‘Böyle miymiş, deizmin anlamı bu muymuş?’ diyeceğini görürsünüz, rastlarsınız. Onun için açık konuşsunlar. Deizmin ne olduğunu milletimize anlatsınlar.” ifadelerini kullandı.

Çözümden Önce Not
Lan zaten gençler dinleri reddedince Ayet-el Kürsi’yi de reddetmiş oluyor. “Ayet-el Kürsi deizmi reddediyor, o nedenle deizm mantıksız” mı diyecek gençler? Ali Erbaş gibiler yüzünden gençler deizme kaydığı için kendisinin “benim bu tanımımdan sonra” açıklamasını da abuk buluyor ve Ali Erbaş’ın bir inançla ilgili “sapık, batıl” ibareleri geçen açıklamaları karşısında çözüm önerisinde bulunuyorum.

Çözüm
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi: “(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.

Çözecek Olan
Hakim, savcı amcalar, teyzeler.

1 Nisan 2018 Pazar

Sana Dün Bir Vapurdan Baktım Aziz İstanbul

Pazar günleri hayranlıkla izlediğimiz Bob Ross’un tablosu bitmek üzereyken “belki burada … vardır” deyişi ile yaptığı bir ilave, biz o sırada “pazar pidesi” yiyen insanlara bir an “ulan içine ettin tablonun” dedirtse de, 1-2 dakika sonra tablo kusursuza yakın şekilde tamamlanır ve o ilk itirazımızın yersiz olduğunu anlardık, “ulan içine ettin”lerimiz de yutkunmalarla son bulurdu.

Aşağıda gördüğünüz yapılar da, vapurdan şehre bakarken, aklıma nedense Bob Ross’un ilk dokunuşunu getirdi. Bunun farkı, sonu daha da kötüye gidecek örneklerini oluşturmaya devam etmesiydi. Öyle ki, İstanbul’un silüetini bozan yeni yapıların görüntüsünden değil; yeni yapıların görüntüsünü ve insicamını bozan İstanbul siluetinden şikayet eder olduk. Devlet “büyüklerimiz”, inşaat sektörünün dünyada 1 numara olduğundan bahsetmeyi ve “inşaat ya resulullah” demeyi sürdürsün; bizler top toprak içinde, yeni bir şehre ve ülkeye alışmaya başladık bile.

Müsait bir zamanınızda Taksim Meydanı’na gidin, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ile Taksim Meydanı’na “taksim” adını veren su deposunun olduğu yerin tam ortasında, The Marmara’nın (“the” neyse) hizasında durun. Dönün bir yıkılmış AKM’ye, bir de su deposunun olduğu yerde inşa edilen cami inşaatına bakın; bir de buraların eski hallerini düşünün. Yeni Türkiye, durduğunuz o noktada ve gördüğünüz yeni manzarada saklı.

 

“(…) Taksim Meydanı’na girdik

Böyle bir İstanbul gördük”

Dizeleri bize başka bir acıyı anlatır ama; bu dizeler aynı zamanda bir şehrin çöküşünü anlatan başka bir acıyı resmetmekte.

AKM ile ilgili söylenen “İstediğiniz kadar bağırın çatlayın patlayın yıktık” cümlesi ise sadece bir cümle, fazlası değil. Yoruma ve kendimizi bu cümle ile yormaya gerek yok.

Devekuşu Kabare’nin 30 yıl önce oynanan “Deliler” oyununda geçen ve bizleri “güldürürken düşündüren” meşhur AKM parodisi güldürmeyi bıraktı, “düşünenler” de düşüncelerini bu İstanbul’la yeterince ifade etti. Duyumlar şu yönde, “inşaat sektörü patlamakta” imiş. Türkiye çirkinliğiyle patlamış, ceplerini dolduran doldurmuş zaten, inşaat sektörü patlasa ne olur?

Dünyanın sembol şehirlerine 10 yıl, 20 yıl sonra gidin, hafızanız ve yön kabiliyetiniz iyiyse elinizle koymuş gibi bulursunuz şehrin önemli yerlerini, parklarını, lokantalarını. 1 sene sonra bir de İstanbul’a gidin bakalım, yolunuzu bulabilecek misiniz?

Yazının sonuna, Münir Nurettin Selçuk üstadın bestelediği, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” eserini ekliyorum. İcracı Münip Utandı. Peki ya devletimiz?