Aslında söyleyeceklerimi “Sorarlar” başlıklı yazımda söyledim. Bu yazı da
esaslı bir evet - hayır yazısı olmayacak, birkaç kelam edeceğim o kadar.
“‘Hayır'da hayır vardır’ benzeri tekerlemeler, bu referandum kampanyasının
düzeyini düşürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Çünkü bu referandumda Evet
çıkması ile Türkiye normal gündemine dönecek, hem siyasi hem de ekonomik
istikrar daha güçlenecektir. Yani Hayır'da hayırsızlık olması ihtimali daha
fazladır.” diyor ünlü Türk büyüğü Mehmet Barlas.
“Çoluk çocuğa karışmak için evet”, “ülkemi sevdiğim için evet” sloganları,
“hayır dediği için dinden çıkan şeytan” karikatürü, “dinimizle imanımızla
vatanımızla milletimizle bayrağımızla sancağımızla amirimizle memurumuzla
küçüğümüzle büyüğümüzle bir ömür boyu gönülden Allaaaahhhhhh diyen kullarına
bir ömür evet demeyi nasip eyle ya Rabbi” duaları hiç ilgilendirmiyor tabii
onu, “bu ülkeyi bölmek parçalamak isteyenler hayır diyor, o nedenle evet deyin”
diyen büyüklerimize de değinmiyor Mehmet Amca. İstikrar için Anayasa
değişikliğine evet diyor.
Anayasa değişikliğini istikrar üzerinden yorumlayan tek millet biziz
herhalde. Veya “adamlar havaalanları, yollar, köprüler yaptı, Anayasa
değişikliğine neden karşı gelelim ki” düşüncesi başka millette yoktur. Neyse,
madem istikrar için evet diyeceğiz; biraz açalım bunu.
“Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık, stabilizasyon” anlamlarına
geliyor istikrar.
Ülke, on beş yıl istikrarlı bir şekilde idare edildi. Cehalet bu on beş
yılda baş tacı edildi, bilgisizlik ve bilmemişlik övüldü. “Bizde Allah korkusu
var” düşüncesinden hareketle din sömürüldü, yurttaşlarımız da “en azından
alınları secdeye değiyor” diye onlara oy verdi. Tıpkı oy verilenlerin, alnı
secdeye değiyor diye bir dönem bir yapıya ülkeyi emanet etmesi gibi.
Yine istikrar için “evet” denilmesi isteniyor. Dış politikanın, HSYK’nin
(yeni adıyla HSK’nin), cemaatlerin, hakim ve savcıların, kanunların,
bakanların, hatta başbakanların “istikrarlı ve tutarlı şekilde” idare edilmesi
gibi…
Yargı bağımsızlığı için 2010’da evet dedi yurttaşlarımız. İktidar yedi
yılda yargı bağımsızlığını sağlayamamış olacak ki, yine yargı bağımsızlığı için
2017’de evet istiyor. Ortada ya beceriksizlik var, ya da açık bir yalan. Bir
açıdan bakarsak istikrar burada da var aslında; sürekli yargı bağımsızlığından
bahsedip oy alarak ve Anayasayı değiştirerek, yargıda bağımsızlığı sağlayamama
istikrarı. Diğer açıdan bakarsak da yalanın istikrarı.
Türk parası gittikçe değer kaybediyor, bazen yumuşak, bazen sert şekilde.
Bazen 1 ileri, bazen 10 geri, ama genele baktığınızda net şekilde geri. Burada
da bir istikrar var.
Cezaevlerine giren - cezaevlerinden çıkan insan sayısında da artış var.
Girenler zaten fazla, bununla birlikte çıkanlar da fazla; girenlere yer açmak
için “örtülü af”la çıkarılıyorlar. Burada da bir istikrar mevcut.
Muhaliflere bakışta da istikrar olduğu bir gerçek. Biraz daha şiddetli hal
aldı yalnız. Muhalif sayısı çoğaldı çünkü, daha sert bastırmak gerekiyor.
Özgürlükler için oy verenler artık “terörist” oldu; okullarından,
öğrencilerinden ayrılmak durumunda kaldı. Sözde özgürlükçüler, “iyiyken
iyi dedik onlara, kötüyken kötü diyoruz, ne var yani” ile sıyrılmaya çalıştı
işin içinden. Bu iyiyken iyi, kötüyken kötücülerin büyük çoğunluğu şu an
cezaevinde. Muhtemelen onlar da “güçlü Türkiye ve istikrar için evet” sloganını
benimseyecekler; yine ülkeyi değil kendilerini, tahliyelerini düşünecekler.
2010 Referandumu yetmez ama evetti onlar için; 2017 Referandumu ise “bittik ve
evet” olacaktır.
İstikrara örnek çok. Şimdilik bunlarla yetinelim, OHAL’imize bakalım. OHAL
kanun hükmünde kararnameleri, OHAL’in konusuna giren meseleler için çıkarılır,
yani sizi OHAL’e götüren sebepleri bertaraf için OHAL KHK’leri çıkarırsınız.
Ama bizde öyle olmadı. Genel kanunlarımızın maddeleri bile OHAL KHK’leri ile
değiştiriliyor, hükümlülerin yatar hesabı, Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri
OHAL KHK’leri ile dizayn ediliyor. Kış lastiği bile OHAL KHK’sine konu,
tanklarda yaz lastiği vardı çünkü.
OHAL KHK’leri ile akademisyen ihraçları ayrı trajedi, cübbe çiğneme ise
dindar ve kindar nesil koruyucusu polislerimizin gurur tablosu. Bilimi anlatan
cübbe ile şiddeti anlatan polis copu karşı karşıya. Mesaj şu: “Cop bilimden
üstündür!”
Önceden; okuyanlara, araştıranlara, bilenlere kötü gözle bakılırdı, “alınları
secdeye değmiyor” diye. Daha sonra “hainlerin çoğuna bakın, üniversite mezunu,
neyse ki İmam Hatipliler öyle değil” cümlesi bakanlar tarafından kurulabildi,
bu da bir dereceydi. Şimdi cübbeler çiğneniyor, “başka bir kanala geçildi”
artık.
Fiziki ve manevi saldırıların meali şu: “Bizim bildiklerimiz bize yeter, ya
Allah bismillah Allahu Ekber”…
Ne diyelim, Allah kabul etsin; ama orada da sorarlar…