Fenerbahçe
ve Trabzonspor arasındaki rekabet malum ve bu rekabet, artık düşmanlık
derecesinde. Önce, bu düşmanlığın nedenlerine kısaca değinmekte fayda var.
Trabzonspor’un
Trabzonspor olduğu 1970’li ve 1980’li yıllarda, şampiyonluk yolunda mücadele
ettiği takım genelde Fenerbahçe olmuş. Öyle ki; Trabzonspor’un şampiyon olduğu
6 sezonun 4’ünde Fenerbahçe ikinci olmuş, 1976 ila 1981 yıllarında Trabzonspor’un
şampiyon olamadığı tek yıl olan 1978’de Fenerbahçe şampiyon olmuş. Fenerbahçe
maçı için okuldan kaçan Hababam Sınıfı’nda Kemal Sunal’ın “biz zaten hayatta
iki şeyden çekiyoruz; bir Mahmut Hoca, bir de Trabzonspor” repliğinden de
rekabet anlaşılıyor.
Artık
di’li geçmiş zamana geçebilirim. Trabzonspor 1983 yılında 6. kez şampiyon
olduktan sonra, şampiyonluğa en çok 1995-1996 sezonunda yaklaştı. Şotalı,
Hamili, Tolunaylı, Ünallı, Ogünlü, Abdullahlı takım ligin sondan üçüncü haftasında,
1 puan da önünde olduğu Fenerbahçe’yi sahasında ağırladı. Maçın ilk yarısında
Abdullah’la 1-0 öne de geçti. Yani bu maç bu şekilde bitse, puan farkı 4’e
çıkacaktı. Ligin bitmesine de iki hafta kaldığı düşünüldüğünde, Trabzonspor
“Şampi” olacaktı. Ancak ikinci yarı önce Oğuz’un, sonra Aykut’un golleriyle (Aykut’un
golünde asisti yapan, Yeni Malatya’nın hocası Erol’u da saygıyla selamlayalım) Fenerbahçe
maçı kazandı ve o sene şampiyon oldu. O maç sonrası Trabzon’u bir düşünün. Maç
sonrası kendi takım otobüslerini taşlayanlar mı dersiniz, intihar edenler mi
dersiniz…
Üçüncü
kırılma dönemi malum, olaylı 2010-2011 sezonu. Bu üç kritik dönem Trabzonspor
ile Fenerbahçe arasındaki rekabeti düşmanlık haline getirdi. Mutlaka sair
nedenler de vardır. Ancak 2011 yılından sonra, bu düşmanlığın tamirinin de
mümkün olmadığı görülüyor.
İşin
enteresanı, 2010-2011 sezonundan bu tarafa Trabzonspor bizi (artık biz diyelim
değil mi) yenememiş, ancak son üç maçtır biz de onları yenememişiz, berabere bitmiş
hep. En son galip geldiğimiz maç da 26.12.2016’da Trabzon’u Trabzon’da 3-0
yendiğimiz maç.
2011’den
bu tarafa bazı maçlara baktığımızda; 2013-2014 ve 2015-2016 sezonlarında
Trabzon’da oynanan maçların yarıda kaldığını, ilkinde henüz 45. dakikada
Fenerbahçe 1-0 öndeyken maçın sahaya ve özellikle kalecimiz Volkan’a atılan
yanardönerli maddeler nedeniyle tatil edildiğini, ikincisinde de Fenerbahçe 4-0
öndeyken ve maç bitmek üzere iken sahaya taraftarların girdiğini, bir
taraftarın çizgi hakemini döverek düşürdüğünü ve sonrasında kafasını tekmelediğini
ekleyelim.
Ancak
bu yazıyı yazma nedenim bunlar değil; 25 Kasım Pazar akşamı Trabzon’da oynanacak
Trabzonspor-Fenerbahçe maçı öncesi Trabzon İl Spor Güvenlik Kurulu’nun aldığı
karar. Kurul, Fenerbahçe taraftarlarının “güvenlik nedeniyle” stada
alınmayacağına karar verdi. Bir güvenlik kurulu, olası bir sıkıntı öncesi güvenliği
sağlamakla yükümlüdür herhalde. Ancak “kimse gelmezse, güvenliği sağlamaya da
gerek kalmaz” anlayışını benimseyen, “ben güvenliği sağlayamam, gelmesinler”
diyen bir güvenlik kurulu mevzubahis. Bundan sonra, “rakip takım gelmezse maç
da kaybetmeyiz” düşüncesini bekliyoruz.
Bu
tedbirin kalıcı olmayacağı, ileride Fenerbahçeli taraftarların o statta
maç izleyeceği kesin. Yani bundan örneğin 5 yıl sonra veya daha da erken
dönemde, belki de seneye bu yasak kalkacak ve Fenerbahçe taraftarları stada
alınacak. Peki bu 5 senede veya bir sonraki sene ne değişecek? Artık
taraftarlar birbirlerine sıcak bakmaya, “hepimiz aynı gemideyiz” demeye mi
başlayacaklar? Veya Trabzon şehrine ve ülkemize bir evliya gelip tüm kente ve
ülkeye sevgi, saygı, hoşgörü ve nezaket mi aşılayacak? Veya Trabzon İl Spor
Güvenlik Kurulu şimdi olmayan güvenlik anlayışında fevkalade çığır açıcı bir yeniliğe
mi gidecek? Bu yazıda bahsettiklerimden de anlaşılacağı üzere, maçların olaysız geçmesi ile rakip taraftarların pek ilgisi gözükmüyor da; nasıl çözülecek bu iş? Nasıl çözülmeyeceğini anladık sonuçta.
Daha
önce de Trabzon İl Spor Güvenlik Kurulu, üç büyük takım taraftarlarının stada
alınmayacağını açıklamıştı. Daha sonra örneğin Nisan 2017’de Trabzonspor,
Beşiktaşlılara açtı kapısını. Beşiktaş’ın hocası Şenol Güneş iken,
Beşiktaşlıların Şenol Güneş Kompleksine girmesine kim karışabilirdi zaten? (Orada
da ayrı bir garabet var tabii. Trabzonspor’un stadına adını veren Şenol Güneş,
Beşiktaş’ın halihazırdaki hocası; “yeni büyük” takımlarımızdan Başakşehir’in
stadına adını veren Fatih Terim, Galatasaray’ın halihazırdaki hocası).
Trabzonspor’un Erwin Koeman Spor Kompleksi değil, bizatihi “Fenerbahçe
Kompleksi” olduğuna göre, taraftarların alınmaması şartlara uygun galiba. Bu
arada, Trabzonspor’un yeni sahasını görmeyen tek taraftar grubu Fenerbahçeliler.
Hak etmiyoruz Şenol Güneş Kompleksini, doğaldır diyelim.
Öte
yandan; Trabzon İl Spor Güvenlik Kurulu, güvenliği sağlamaktan acizliğini ve
sorumluluk almama isteğini söylemeye devam etsin, bir Rize deplasmanı dönüşü Trabzon’da
Fenerbahçe otobüsüne av tüfeği ile ateş edilmesinin üzerinden üç buçuk sene
geçti (sadece tribünlerde olmuyormuş yani olay). Pek tabii ki, soruşturmada
gelişme yok. Orada da sorumluluk alınmamış anlaşılan. Hatta o dönem, saldırının
olduğu yere 50 metre mesafede görev yapan bekçinin FETÖ’den alındığı, fiilde “FETÖ
izi” olduğu da söylendi. Bir yargı meselesi varsa bir FETÖ izi gelir sizi bulur.
Bu
“öldürmeye teşebbüs” niteliğinde fiille ilgili sadece iki kişinin gözaltına
alındığını, sonra bu şahısların adli kontrol tedbiri ile salıverildiğini, onları
karşılayan ve o iki kişinin masum olduklarını iddia edenlerin “utanmayın,
Trabzon sizinle gurur duyuyor” tezahüratında bulunduklarını da belirtmeden
geçmeyelim (haber için https://tr.eurosport.com/futbol/super-lig/2014-2015/surmene-adliyesi-nde-gerginlik_sto4669630/story.shtml).
Bu
iki şüpheli vatandaş aracı kurşunlamamışsa, neden Trabzon onlarla durduk yere gurur
duyuyor, onu anlayamadım. “Masum oldukları için onlarla gurur duyuyoruz” mu
demek istiyorlar? Yoksa, “onlar yaptı ama masumlar” mı demek istedikleri?
Masumiyet böyle bir şey mi?
Neyse,
umarım bu hafta sonu galip filan gelmeyiz de, Trabzon İl Spor Güvenlik
Kurulu’na mahcup olmayız; zira daha çok maçımız var!