(Yazı, “Hukuk Defterleri” dergisinin 2019 Kasım-Aralık sayısında yayımlanmıştır)
Giriş
7188
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun (kamuoyunda bilinen adıyla “1. Yargı Paketi” veya “Yargı Reformu Paketi”),
24.10.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, Kanunun 31.
maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na eklenen geçici madde 5’te,
seri ve basit yargılama usulüne ilişkin hükümlerin 01.01.2020 tarihinden
itibaren uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu
yazımızda; 7188 sayılı Kanunla Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) yapılan bir
kısım değişikliklere değinecek, değişikliklerin “reform” niteliğinde olup olmadığını
anlatmaya çalışacağız.
Tutuklama Tedbirinde Yapılan
Değişiklikler
7188
sayılı Kanunla CMK m.102’ye iki fıkra eklenmiş; CMK m.102/4’te soruşturma
evresinde tutukluluk süresinin ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler
bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise
bir yılı geçemeyeceği, ancak Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım
Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar[1], Terörle Mücadele Kanunu (TMK)
kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu sürenin en
çok bir yıl altı ay olacağı, gerekçesi gösterilerek bu sürenin altı ay daha
uzatılabileceği, CMK m.102/5’te ise tutukluluk sürelerinin, fiili işlediği
sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz
yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanacağı
düzenlenmiştir.
Daha
açık ifadeyle, tutuklamaya getirilen yenilik; soruşturma evresinde tutukluluk
süresinin azami altı ay, ağır ceza mahkemesinin görevine giren, söz gelimi
nitelikli dolandırıcılık, zimmet, öldürme suçlarında azami bir yıl, TCK m.302
ila 339 ile TMK kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlarda ise azami
iki yıl olacağıdır. Bu düzenleme sadece soruşturma evresi için geçerli olup,
sanık hakkında CMK m.102/1 ve 102/2’de öngörülen toplam azami tutukluluk sürelerinde
bir değişiklik yapılmamıştır.
Hukuk
Defterleri’nin Temmuz-Ağustos 2017 sayısında yayınlanan “Ceza Muhakemesi
Hukukumuzda Bir Uygulama Sorunu: Tutuklama” yazımızda[2]; basmakalıp gerekçelerle,
ölçülülük ilkesine aykırı olarak ve tutuklamanın istisna olduğu kuralı göz ardı
edilerek tutuklama ve tutuklamanın devamı kararı verildiğinin altını çizmiş, tutuklama tedbirinin daha sağlıklı şekilde
uygulanabilmesi için katalog suç düzenlemesinin kaldırılması, CMK m.100/4’te
düzenlenen tutuklama yasağının genişletilmesi, her ne kadar kanun lafzından
anlaşılsa da, uygulamadaki müstakar hatanın önüne geçmek adına kanun yolu
sürecinin de tutukluluk hesabında dikkate alınması gerektiğine işaret etmiştik.
Gelinen
aşamada ise yukarıda bahsettiğimiz esaslı sorunlarla ilgili ilerlemenin
yaşanmadığını, tutuklamanın gerekçesiz şekilde ve ölçülülüğe aykırı olarak
tatbikinin önüne geçmek amacıyla herhangi bir çalışmanın yapılmadığını
görmekteyiz.
Hâlbuki
Barolar Birliği tarafından ülkemizdeki tüm avukatlara ayrı ayrı masraf edilerek
gönderilen “Yargı Reformu Strateji Belgesi Neler Getiriyor?” konulu broşürün 14.
maddesinde aynen, “Tutuklama kararlarının
kes-yapıştır gerekçelerle verilmesini, önleyecek tedbirler öngörülüyor”
ifadesine yer verilmişti (“verilmesini” kelimesinden sonraki virgülü Barolar
Birliği koymuştur, görselde mevcuttur).
14.
madde yönünden bir beklentimiz yoktu; zira 53 sayfalık Yargı Reformu Strateji
Belgesinde dahi böyle bir vaatte bulunulmamış, sadece başta tutuklama olmak
üzere, kararların gerekçelendirilmesi hususunda eğitim çalışmaları
düzenleneceği ile yetinilmişti. Buna karşılık Barolar Birliği’nin broşüründe
“stratejik eğitimin” ötesine geçilip, “tedbirler öngörülüyor” denilmesini
Barolar Birliği’nin heyecanına vermekteyiz.
Esasında
7188 sayılı Kanunla getirilen yeniliğin de, 1412 sayılı Mülga Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nda (CMUK) yer aldığını, yeni düzenlemenin sadece 5271 sayılı
Kanun düzenlemesindeki gerilemeden dönüş anlamı taşıdığını, hatta CMUK düzenlemesinin
de, yedi sene ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlar hariç
olmak üzere, 7188 sayılı Kanunla getirilen yeniliğe göre şüphelinin daha da
lehine olduğunu ifade etmek isteriz[3].
Hâl
böyle iken, tutuklama tedbirinde yapılan değişikliğin sırf soruşturmada azami
tutukluluk süresinin azaltılmasından ibaret oluşunun bir reform olarak kabul
edilemeyeceği açıktır. Kaldı ki uygulamada şüpheli veya sanıklara karşı bir
baskı olarak kullanıldığı su götürmez tutuklama tedbirinin, devlete karşı
suçlar açısından azami iki yıl süre ile uygulanması, kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının tesisi olarak gösterilemez.
Bazı Suçlar Yönünden Temyiz
Yolunun Yeniden Açılması
Temyiz
kanun yolunu düzenleyen CMK m.286’ya 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile bir
fıkra eklenmiş; temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında olsalar bile, Türk Ceza
Kanunu’nda yer alan hakaret, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla
tehdit, suç işlemeye tahrik, suçu ve suçluyu övme, halkı kin ve düşmanlığa
tahrik veya aşağılama, kanunlara uymamaya tahrik, cumhurbaşkanına hakaret,
devletin egemenlik alametlerini aşağılama, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti
Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama, silahlı örgüt ve halkı
askerlikten soğutma suçları, TMK m.6/2,4 ile m.7/2’de yer alan terör
örgütlerinin bildiri ve açıklamalarını basma, yayınlama ve bunların
propagandasını yapma suçları ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu m.28/1,
31 ve 32’de yer alan kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme,
kanuna aykırı propaganda yapma ve direnme suçları yönünden temyize
başvurulabileceği anlatılmıştır.
Düzenlemeye
gerekçe olarak ise şu husus belirtilmiştir: “Belirtilen
suçlarla ilgili olarak temyiz edilemeyen kararlara karşı temyiz kanun yolu
açılarak, farklı uygulamaların önüne geçilmesi ve Ülke genelinde yeknesak bir
uygulamaya ulaşılması hedeflenmektedir. Temyiz kanun yolu açılan suçlar
belirlenirken, ifade özgürlüğü ile doğrudan etkili olan suçlar esas alınmıştır.
Düzenlemeyle, hak ihlallerinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır”.
Bu
gerekçe ile kanun koyucunun; ifade özgürlüklerinde hak ihlallerinin yaşandığını[4], farklı uygulamaların
önüne geçilemediğini ve istinaf/temyiz ayrımının gereği gibi işletilemediğini itiraf
ettiğini görmekteyiz. Yani bu gerekçe ile bölge adliye mahkemelerinin ifade
özgürlüğünü ilgilendiren suçlarda sanık lehine yorum yapmadığı, amiyane tabirle
ellerini taşın altına koymadığı; örtülü olarak da, kendilerini Yargıtay yerine
koyarak sadece hukukilik denetimi ile yetindiği, etkin şekilde çalışmadığı, ilk
derece mahkemelerince beş yıl veya daha az verilen hapis cezalarını da yeterli
incelemeler yapmaksızın kesinleştirdiği itiraf edilmiştir.
Temyiz
kanun yolunu tüm suçlar için açmak, istinafın amaçlarından olan Yargıtay’ın
yükünü hafifletmekle bağdaşmayacağı ve bir anlamda “yargı sisteminde ‘U’ dönüşü”
olacağı için, temyiz kanun yoluna sınırlı suçlar yönünden gidilmesinin hedeflendiği,
bunun için de ifade özgürlüğüne vurgu yapan suçların seçildiği düşünülebilir. Bununla
birlikte, gerekçeye göre “ifade özgürlüğünü ilgilendiren suçlarda yeknesak
uygulamanın olmadığı, ifade özgürlüğünü ilgilendirmeyen suçlar açısından ise yeknesak
uygulamanın var olduğu” gibi bir düşünceye sebebiyet veren bu düzenlemenin
isabetli olmadığını, isabetli olduğunu düşünsek dahi bir “reform” olmadığını,
zira bir itiraf ile “uygulama hatasını giderme” halinin reform olarak
değerlendirilemeyeceğini kabul etmek gerekir.
Yazıya
son vermeden, Barolar Birliği broşürünün 19. maddesinde değinilen “yeniliğe” bir
paragraf da olsa değinmek gerekir. Maddeye göre -ki bu husus, 53 sayfalık Yargı
Reformu Strateji Belgesinde de işlenmişti- “Asliye
Ceza Mahkemesinde duruşma savcısı uygulaması geri geliyor”muş. Bir şeyin geri gelmesi veya
getirilmesinin reform olup olmayacağı sorusu bir yana, asliye ceza mahkemeleri
duruşmalarında savcıların bulunmayacağına dair 5320 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 9. maddesi
düzenlemesinin[5]
2020 yılı itibariyle kendiliğinden ortadan kalkacağını, yani asliye ceza mahkemelerinde
savcıların görev alması için bırakalım düzenlemeyi, kanun koyucunun öksürmesine
dahi gerek olmadığını, özetle bunun stratejiye, reforma ve broşürlere konu
edilmesini anlayamadığımızı son olarak ifade etmek isteriz.
7188
sayılı Kanunla getirilen seri ve basit yargılama usullerine bir sonraki sayıda
değineceğiz.
[1] Bu suçlar; TCK
m.302 ila 308’de düzenlenen “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”, TCK m.309 ila
316’da düzenlenen “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”, TCK
m.317 ila 325’te düzenlenen “Milli Savunmaya Karşı Suçlar” ve TCK m.326 ila
339’da düzenlenen “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçlarıdır.
[2]
http://hukukdefterleri.com/ceza-muhakemesi-hukukumuzda-bir-uygulama-sorunu-tutuklama/
[3] 1412 sayılı CMUK
m.110’a göre; “Hazırlık soruşturmasında
tutukluluk süresi azami altı aydır. Kamu davasının açılması halinde bu süre
hazırlık soruşturmasında tutuklulukta geçen süre dahil iki yılı geçemez.
Soruşturmanın
veya yargılamanın özel zorluğu veya geniş kapsamlı olması sebebiyle yukarıda
belirtilen sürelerin sonunda kamu davası açılamamış veya hüküm tesis edilememiş
ise, soruşturma konusu fiilin kanunda belirtilen cezasının alt sınırı yedi
seneye kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlarda tutuklama kararı
kaldırılır. Yedi sene ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaları gerektiren
suçlarda tutuklama sebebine, delillerin durumuna ve sanığın şahsi hallerine
göre tutukluluk halinin devamına veya sona erdirilmesine veya uygun görülecek
nakdi kefaleti vermesi şartıyla sanığın tahliyesine karar verilebilir”.
[4] 7188 sayılı
Kanunla TMK m.7/2’ye “Haber verme
sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç
oluşturmaz.” cümlesinin eklenmesi de, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğinin
kanun koyucu tarafından kabul edildiğinin bir diğer göstergesidir.
[5] 5320 sayılı Kanun
Geçici Madde 9 (Ek: 2/12/2014-6572/45 md.): “31/12/2019
tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet
savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz.
Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara
karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir”.