Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; adı üzerinde, başta 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (kısaca İnfaz
Kanunu) ile birlikte başkaca kanunlarda değişiklik yapmayı öngörüyor. Bu
değişikliklerden en önemlileri, infaz hakimliği müessesesini genişletmesi ve
koşullu salıverme ve denetimli serbestlik yönünde hükümlü lehine düzenlemeler
içermesi olarak gözüküyor. Burada koşullu salıverme ve denetimli serbestlik
konularında yapılan ve yapılmayan değişiklikler son derece önem arz ediyor.
Bilindiği üzere; Nisan 2012’de yürürlüğe giren 6291 sayılı
Kanunla, hükümlülerin koşullu salıverilmelerine bir yıl kala denetimli
serbestlik tedbiri ile salıverilmeleri İnfaz Kanunu m.105/A’da düzenlenmiş, en
son 15 Temmuz sonrası 671 sayılı Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnamesi ile
İnfaz Kanunu’na geçici 6. madde eklenerek, 01.07.2016 tarihine kadar işlenen
suçlar yönünden, bir kısım suçlar istisna bırakılmak suretiyle koşullu
salıverilme oranı 2/3’ten 1/2'ye, denetimli serbestlik süresi de 1 yıldan 2
yıla çıkarılmıştı. Yeni düzenleme ise, hem geçici hem kalıcı infaz değişikliği
öngörüyor.
Kalıcı düzenlemeye göre, İnfaz Kanunu m.107’de hapis
cezasının 2/3’si olarak belirlenen koşullu salıverilme oranı 1/2 olarak
değiştiriliyor; kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82 ve 83) süreli hapis
cezasına mahkûm olanlar, işkence suçundan (madde 94 ve 95) ve eziyet suçundan
(madde 96) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, cinsel saldırı (madde 102,
ikinci fıkra hariç), reşit olmayanla cinsel ilişki (madde 104, ikinci ve üçüncü
fıkra hariç) ve cinsel taciz (madde 105) suçlarından süreli hapis cezasına
mahkûm olanlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan (madde 102, 103,
104 ve 105) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar, uyuşturucu veya uyarıcı madde
imal ve ticareti suçundan (madde 188) hapis cezasına mahkûm olan çocuklar ve devlet
sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından (madde 326 ila 339) süreli hapis
cezasına mahkûm olanlar açısından ise koşullu salıverilme oranı 2/3 olarak
belirleniyor. Ayrıca suç örgütü kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkum olan çocuklar hakkında koşullu salıverilme oranının 2/3 olacağı belirtiliyor.
Yine İnfaz Kanunu m.108/1’e göre tekerrür
hâlinde işlenen suçlar ile İnfaz Kanunu m.107/4’e göre suç işlemek için örgüt
kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı,
önceden 3/4 olarak belirlenen koşullu salıverilme oranı 2/3’ye çekiliyor. Terör
örgütleri açısından oran, Terörle Mücadele Kanunu m.17’ye getirilen düzenleme
ile 3/4 olarak kalıyor.
İnfaz Kanunu m.108/9’a göre TCK m.102/2’de
tanımlanan cinsel saldırı suçundan, TCK m.103’te tanımlanan çocukların cinsel
istismarı suçundan, TCK m.104/2-3’te tanımlanan reşit olmayanla cinsel ilişki
suçundan ve TCK m.188’de tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti suçundan dolayı hapis cezasına mahkûm olanlar hakkında ise oran 3/4
olarak kalıyor. Bunlar koşullu salıverilmeye yönelik kalıcı düzenlemeler.
Denetimli serbestlik
açısından getirilen kalıcı düzenlemeye göre ise; İnfaz Kanunu m.105/A uyarınca
daha önce bir yıl olarak belirlenen süre, “koşullu salıverilme için ceza infaz
kurumlarında geçirilmesi gereken sürenin beşte dördü” olarak değiştiriliyor.
Koşullu salıverilme süresinin beşte dördünün, üç yıldan fazla olamayacağı, bu
durumda koşullu salıverilmesine en fazla üç yıl kalan hükümlünün denetimli
serbestlik tedbirinden faydalanabileceği belirtiliyor.
İnfaz Kanunu’na
getirilmesi beklenen bu kalıcı düzenlemenin dışında, 671 sayılı OHAL KHK’si ile
getirilen geçici madde 6’da da değişiklik yapılmasının teklif edildiği
anlaşılıyor. Yani geçici maddede değişiklik yapılıyor. Buna göre; 30.03.2020
tarihine kadar işlenen suçlar yönünden (kasten öldürme suçları, üstsoya,
altsoya, eşe veya kardeşe ya da beden veya ruh bakımından kendisini
savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama ve neticesi
sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçları, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
suçu [madde 87, fıkra iki, bent d], işkence suçu [madde 94 ve 95], eziyet suçu [madde
96], cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar [madde 102, 103, 104 ve 105], özel
hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar [madde 132, 133, 134, 135, 136,
137 ve 138], uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu [madde 188] ve
İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde
tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren suçlar hariç olmak üzere) denetimli serbestlik süresinin 3 yıl
olarak uygulanacağı öngörülüyor. Örneğin yağma suçunu işlemek üzere
oluşturulmuş bir suç örgütünden hapis cezası alan hükümlülerin 3 yıllık
denetimli serbestlik tedbiri ile salıverilmesi mümkün hâle geliyor.
Burada cinsel dokunulmazlığa karşı
işlenen suçlarla uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun kapsam
dışı bırakıldığı görülmekle birlikte, İnfaz Kanunu’na getirilmesi teklif edilen
geçici madde 9’un 4. fıkrasına göre; TCK m.102, 103, 104, 105 ve 188’de
düzenlenen suçlardan 6545 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 28.06.2014
tarihinden önce işlenmiş olanlar için verilen süreli hapis cezaları bakımından
koşullu salıverilme oranının 2/3 olarak uygulanacağı görülüyor. Bu da,
28.06.2014 tarihinden önce işlenen cinsel suçlar ile uyuşturucu madde imal ve
ticareti suçu yönünden verilen sözgelimi 6 yıllık cezada 6 aylık indirim demek.
Bunun yanında teklifle, Türk Ceza
Kanunu’nda bazı suçların cezalarında da artırıma gidildiği anlaşılıyor. Örneğin
suç işlemek amacıyla örgüt kurma cezasının alt ve üst sınırı iki ila altı yıl yerine
dört ila sekiz yıl olarak; örgüte üye olmanın cezası ise bir ila iki yıl
yerine, iki ila dört yıl olarak belirleniyor. Ancak terörle ilişkisi olmayan
suç örgütleri yönünden getirilen infaz iyileştirmeleri yanında, bu ceza miktarı
artırımının bir önemi de bulunmuyor. Yani TCK m.220 anlamında bir suç örgütünün
cezası artırılırken, infazı iyileştiriliyor.
Covid-19 salgınından
sonra çalışmaları daha da hızlandırılan bu pakete göre özetle, hükümlü
açısından geçici ve kalıcı “iyileştirmeler” yer buluyor. Birçok suç yönünden (sade
vatandaş tabiriyle) “yatar hesabı”, hapis cezasının yarısından üç yıl
çıkartılarak, bazıları yönünden de hapis cezasının üçte ikisinden üç yıl
çıkartılarak yapılıyor ki, bu durumda yeni ve geçici düzenleme de dikkate
alınarak hükümlülerin derhâl tahliyeleri, hüküm bekleyen sanıkların ise cezaları
kesinleştiğinde cezaevine hiç girmeden veya girdi-çıktı yaparak derhâl
tahliyeleri mümkün oluyor. Söz gelimi devlete karşı suçlar ile Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında giren suçlar yönünden ise hapis cezasının dörtte üçünden bir
yıl çıkarılması suretiyle yatar hesabı yapılıyor.
Burada esas soru;
İnfaz Kanunu dışında “bazı” kanunları da değiştirdiği anlaşılan bu paketle, henüz
haklarında mahkûmiyet kararı verilmeyen tutuklular lehine bir düzenleme yapılıp
yapılmadığıdır ki, bu sorunun yanıtı olumsuzdur.
Keyfi şekilde
tutuklananların, tutuklu veya hükümlü olup da yaptıkları haber, üstlendikleri
avukatlık faaliyeti dolayısıyla terör örgütleri ile ilişkilendirilen gazetecilerin
ve avukatların bu ayrıntılı pakette yer bulmadığı, hükümlülerin tutuklulardan
üstün tutulduğu, yine hükümlüler arasında da eşitsizliklerin yer aldığı
rahatlıkla görülmektedir. Teklifte yer verilen geçici madde 9’un 5. fıkrasında da
bu husus net bir şekilde anlaşılmaktadır. Düzenlemeye göre; Covid-19 salgın
hastalığı nedeniyle, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar, kapalı ceza infaz
kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazananlar ile
105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezasının
infazına karar verilen ve 106. madde veya diğer kanunlar uyarınca denetimli
serbestlik tedbirinden yararlanan hükümlülerin 31.5.2020 tarihine kadar izinli sayıldığı,
bu haktan tutukluların yararlandırılmadığı anlaşılmakla, bir bütün hâlinde yeni
düzenlemenin, sırf “cezaevlerini bazı hükümlüler lehine boşaltalım, ancak bazı
suçlar yönünden ‘mücadelemiz’ devam etsin, tutuklular da ceza infaz
kurumlarında kalmaya devam etsin” anlamını taşıdığı bir gerçektir.
Tabii yazıya konu
edilen “iyileştirmeler” sadece İnfaz Kanunu ile sınırlı olmayıp Açık Ceza İnfaz
Kurumuna Ayrılma Yönetmeliği’nde yapılması beklenen değişikliğe göre; toplam
cezası on yılın altında olanların bir ayını, on yıl ve daha fazla olanların üç
ayını kapalı kurumda geçirmesi hâlinde hükümlünün açık ceza infaz kurumuna
geçmesi bekleniyor ki, burada koşullu salıverilme tarihine yedi yıldan az kalma
şartı da aranmıyor. Bu düzenleme ile hükümlülerin kapalı ceza infaz
kurumlarında geçirecekleri sürenin bir hayli azalacağı söylenebilir.
Öte yandan
tutukluların tahliye edilinceye veya haklarında hüküm verilmişse bu hüküm
kesinleşinceye kadar kapalı ceza infaz kurumlarında kalacaklarını, açık ceza
infaz kurumlarına geçme haklarının olmadığını belirtmek gerekiyor. Yani bu
sistemde şahıs bir anlamda, “tutuklu değil hükümlü olayım da, yani mahkumiyet
kararım bir an evvel kesinleşsin de açığa geçeyim” düşüncesinde oluyor. Bu
husus da tutukluyu kanun yoluna başvurmama, yani hak arama hürriyetini
kullanmama tercihine kadar götürebiliyor. Bireyleri bu düşünceye iten sistemin
sakat olduğu bir gerçek.
Bunun yanında salgınla
mücadelenin sırf hükümlü sayısını azaltma yöntemi ile eşitlik ilkesine uygun olmayacağı,
suçla tam manasıyla mücadele edilmesinin ve suçun önüne geçecek tedbirlerin
alınmasının elzem olduğu, salgınla da topyekûn mücadele ederek tutuklu/hükümlü
arasında ayrımda bulunulmaması, eğer ayrımda bulunulacaksa da bu düzenlemenin
tutuklu lehine yapılması gerektiği bir gerçek olup, bunlardan ayrı şekilde sırf
af benzeri düzenlemelerle, yani kolaya kaçılmak suretiyle cezaevlerinin
boşalmayacağı gerçektir. Bireyleri cezaevlerinden yasa değişiklikleri ile
çıkartan değil, cezaevlerine “son çare” olarak yerleştiren bir düzendir olması
gereken.
İfade özgürlüğünü
güvence altına alamadığınız, keyfi tutuklulukların önüne geçemediğiniz, hatta
tutuklamayı bazı suçlar yönünden bir kural gibi kabul ettiğiniz anda, bugün
İnfaz Kanunu’nda başka paket açıklarsınız, yarın başka paket açıklarsınız; aynı
sorunlar artarak devam eder.
Olması gerekenler ise;
“yaşam hakkı” gözetilerek tutukluları kapsayacak şekilde düzenleme yapılması, keyfi
tutuklulukların önüne geçilmesi, af benzeri bir iyileştirme yapılacaksa da bunun
eşitlik ilkesine uygun düşecek şekilde hazırlanması, bu konuda tarafsız
hukukçulardan da destek alınması ve tüm sonuçlar düşünülerek bir metin ortaya
koyulmasıdır.
Cezaevi doluluğunu
önlemek, keyfi tutuklama/mahkûmiyet kararlarının önüne geçmek ve ifade
özgürlüğünü sağlamakla; salgınla mücadele ise, salgın riski bulunan tüm tutuklu
ve hükümlüler yönünde bir düzenleme ile mümkündür.