“Ceza ve ceza muhakemesi hukukunda insana değer veren
düşüncenin etkinlik kazanmasıyla birlikte sadece hapis cezası vererek bunu
infaz etmenin her zaman iyi sonuçlar vermediği, hükümlünün toplumla
bütünleşmesini gerçekleştirmede yeterli etkiyi yapmadığı, infaz rejimlerinde
hükümlünün iyileştirilmesi ve topluma yeniden kazandırılmasına imkân sağlayacak
değişiklikler yapılması gerektiği yönündeki görüşler, 19 uncu yüzyılın ikinci
yarısından itibaren tartışılmaya başlanmıştır. Cezanın amacı ve nitelikleri konusundaki
bu görüşler, güvenlik tedbirleri, özel infaz usulleri ve denetimli serbestlik
gibi yeni yöntem ve kurumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yapılan
kriminolojik araştırmalar da, failin kişiliğine bilimsel yöntemlerle
yaklaşılması ve klasik ceza ve infaz uygulamalarında değişiklikler yapılması
gerektiği düşüncelerini doğrulayıp, desteklemiştir.
(…)
Ceza adalet sistemini tamamlayan ve bütünün bir parçası
olarak kabul edilen penoloji biliminin niteliği gereği, infaz makam ve
mercilerince yapılacak işlem ve faaliyetlerin ayrıntılı olarak düzenlenmesi
gerekmektedir. Maddî ceza hukuku anlamında işlenen bir suç karşılığı
uygulanacak yaptırımın ne şekilde yerine getirileceği, infazla görevli makam ve
mercilerce bilinecek ve dikkate alınacaktır. Ancak, belirtmek gerekir ki infaz
yetkisi ve görevi, sadece kesinleşmiş hükümlerle sınırlı değildir. Örneğin,
ceza muhakemesinde soruşturma veya kovuşturma evrelerinde şüpheli veya sanığın
özgürlüğünü kısıtlayan nitelikteki koruma tedbirleri bakımından da aynı esaslar
uygulanacaktır”.
Okuduğunuz bu satırlar; bilimsel bir makaleden veya bir
hukuk filozofunun kaleminden çıkan cümlelerden müteşekkil değil. Bu satırlar,
7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un genel gerekçesinden bazı
cümleler. Kulağa, göze ne kadar hoş geliyorlar değil mi?
Camiden çalan “Çav Bella”yı sadece paylaştığı için
tutuklanan insan var bu ülkede. Tabii bu yazdığım “sadece paylaştığı” ibaresi için
hicap duyuyorum; sanki bu paylaşımın ardından “helal sana bu şarkıyı çalan
insan” dese, hatta bizzat camiden bu şarkıyı yayınlasa tutuklanması doğru imiş
gibi.
Tutuklama kararının gerekçesinin bir kısmı şu: “(…) ezan
yerine yabancı bir şarkının çalınması anını sosyal medya hesabı üzerinden 4 kez
paylaştığı, bu anlamda kastının yoğunluğu, paylaşımların kutsal değerlere dönük
olması nedeniyle toplum/kamuoyu nezdinde önemli ölçüde tepkilere neden olduğu
(dosya içeriğinden bunun anlaşıldığı) bu durumun ise kamu güvenliği ve kamu
düzeni açısından yakın bir tehlike oluşturduğu, tüm bu hususlar dikkate
alındığında şüpheli …’nın üzerine atılı halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik
etme suçunu işlediğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin var olduğu, yine atılı
suçun niteliği ile yukarıda açıklanan nedenlerle kamu düzeni ve kamu
güvenliğinin korunması, yeni bir suç işlenmesinin önüne geçilmesi için
tutuklama tedbirinin şu aşamada gereklilik arz ettiği ve adli kontrol
tedbirlerinin yetersiz kalacağı”...
Sadece paylaşım suç olarak kabul edilse bile bunun
tutuklamayı gerektirmediğini söylemeye gerek yok. Paylaşımda bulunan kişinin halkı
kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme suçunu işlemediğini anlatmak ise ayrı bir
hicap nedeni.
Ancak şunu söylemek zorundayım: 7242 sayılı Kanuna göre 6
yıl ceza alan şahıs cezaevine girdi-çıktı yaparken, camiden çalan Çav Bella’yı
paylaşan ve suç işlemeyen ve suç işlese bile ceza miktarı en fazla 3 yıl olacak
kişinin tutuklanması “kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma/hürriyeti tahdit”
suçudur. Kararın gerekçesi de suçun tevilli ikrarıdır, hatta gerekçede geçen “yeni
bir suç işlenmesinin önüne geçilmesi için tutuklama tedbirinin şu aşamada
gereklilik arz ettiği” açıklaması hâkimin hukuk fakültesi diplomasının
yırtılma sebebidir.
Hâlbuki ne güzel başlamıştık değil mi, “hükümlünün
iyileştirilmesi ve topluma yeniden kazandırılması”, “şüpheli veya sanığın
özgürlükleri”, “penoloji”, “bilimsel yöntemler” filan… Niye böyle oldu ki?
Neyse, sokağa çıkma yasağı var, evde okuyacağınız bir sürü
kitap, izleyeceğiniz bir sürü dizi/film sizi bekliyor; kendi lakırtılarımla sizi
daha fazla yormayayım. Ancak şunu söylemek zorundayım: Biz bu kadar kanunsuzluğu
gözümüze sokula sokula yaşamaya mecbur değiliz. Ya farklı bir dilin
mensuplarıyız ve hiçbir şey anlamıyoruz ya da bize göre yürürlükte olan
kanun/kitap farklı.
Hâkimlerimiz “Biz başka kanuna/kitaba inanıyoruz” diyorsa,
o inandıkları kanunda da şu yazıyormuş mesela:
“Bugün (hiçbir şey) size fayda vermez. Çünkü zulmettiniz.
Hiç kuşkusuz, azapta da ortaksınız (Zuhruf Suresi 39. Ayet)”.
Zuhruf “süs” demekmiş, kararlara “hukuk süsü” verilmesinin
anlatıldığı bu yazıda hoş bir rastlantı olmuş.
“DÇLV- Bayrama Özel Muhafazakâr Yazı” ile sizlerle birlikte
olduk. İyi bayramlar Sayın Hâkim; inandığınız tanrı, günahlarınızı bağışlasın.