(…)
2 ay sonra
Herhangi bir gazete haberi:
“Fenerbahçe’nin A takımı ile yaptığı maçın 62.
dakikasında kenardan Hakem B’ye sinkaflı sözler söyleyen Emre Belözoğlu’ya B, kırmızı
kart gösterdi. Bunun üzerine Volkan Demirel, tribünden B’ye tükürdü. Caner
Erkin’in ilk yarıda oyundan atılmasının da etkisiyle Fenerbahçe, 10.
dakikasında 1-0 öne geçtiği maçı 3-1 kaybetti.”
(…)
3 ay sonra
Herhangi bir gazete haberi:
“Maçın 73. dakikasında skor 1-1 iken, Erol Bulut’un
hamlesi ile kulübeye gelen orta saha oyuncusu C, Erol Bulut’a el hareketleri
ile tepki gösterdi. Oldukça sinirli olduğu görülen C’yi, Sportif Direktör Emre
Belözoğlu teselli etti. Emre Belözoğlu’nun transferinde büyük pay sahibi olduğu
C’nin, imza attığı ilk günden beri Erol Bulut’la yıldızı barışmıyor.”
(…)
6 ay sonra
Herhangi bir gazete haberi:
“(...) alınan kötü sonuçların da etkisiyle, takım
içerisinde gruplaşmaların giderek arttığı, futbolcuların ‘Emreci’, ‘Erolcu’
olarak ikiye ayrıldığı, Volkan Demirel’in de Erol Bulut ile Emre Belözoğlu
arasındaki tartışmalarda Emre Belözoğlu’ndan yana taraf tuttuğu, Erol Bulut’un
getirdiği ekipteki antrenörlerin ise Erol Bulut’u destekledikleri, yeni
transfer/eski oyuncular Gökhan Gönül ile Caner Erkin’in Erol Bulut’u değil,
Emre Belözoğlu’yu dinledikleri, yönetimde de bir kısım üyelerin ‘Erol Bulut
hocamızdır, onun sözü geçer’ şeklinde düşüncelerini belirttikleri, bir bölümün
ise ‘Emre Belözoğlu bu takımın simgesidir, bir Emre’dir Fenerbahçe’ düşüncesinde
olduğu (…)”
(…)
8 ay sonra
Herhangi bir gazete haberi:
“B takımına karşı alınan şok mağlubiyetin ardından Y
tribününden ‘Kalmadı Bizde Umut, İstifa Et Erol Bulut’ şeklinde tezahüratlar
yapıldı. Z tribününden ise Erol Bulut’a destek verilirken, maç sonunda bu
tribünden bir grup ile Emre Belözoğlu’nun tartıştığı gözlemlendi. Emre
Belözoğlu bu tribüne doğru kafa kesme işareti yaptı.”
(…)
Gözlerimi şöyle bir kapatıp takımı düşündüğümde, bu
haberleri görmeden veya kafamda yaşamadan duramıyorum. İleride bu tür
haberlerin rüyalarıma girmesi de muhtemel. Ancak bunlar rüya değil, gerçek
olacakmış gibi bir hissiyat var içimde. En azından kimse, yukarıda yazanları
“hadi be or’dan, olur mu hiç öyle?” diyerek karşılayamaz.
Aldığı aşağı yukarı her kararında bizleri biraz daha hayal
kırıklığına uğratan yönetimimiz, Emre gibi birini sportif direktör, Volkan gibi
birini de antrenör yaparak, bir de onlar yetmiyormuş gibi Caner’i takıma geri
çağırarak gerçek vizyonunu daha da netleştirmiş oldu. Yani takımı değil, bir
bütün olarak futbolu ve sporu bırakması gerekenler takıma döndüğü gibi, daha
ciddi pozisyonlarda görev almaya başladılar ve/veya taraftarlara muştulandılar.
Ne yapacaklarını, ne yapmayacaklarını CV’leri az çok belli ediyor bunların. Ama
para yok, ne yapalım: “ruh geri gelsin!”
Taraftarlar için oyunculuğu efsane olmasa bile, sırf 95-96
sezonundaki o sihirli asist için bile özel bir yeri olan Erol Bulut, bir yangın
yerinin ortasına düştü. Kendisine o yangın yerinde başarılar. Erol’un üzülmesini
istemeyiz (en azından ben istemem). Kötü skorlar da bizi mutlu edecek değil,
tabii ki başarı isteriz. Ama bu yolun yol olmadığını da söylemesem olmaz.
Ha benim düşüncem hiçbir yerde karşılık bulmaz, kimsenin
umurunda da olmaz, ben şimdi “benim için büyük, Fenerbahçe için küçük” bir adım
olarak, “taraftarlığımı askıya alıyorum” desem “kimsin ulan sen” der insanlar
haklı olarak, ancak takıma emek verdiğini, en azından takım için kendi önemsiz iç
dünyasında kafa patlattığını düşünen ve bunu keyifle yapan bir insan olarak,
takımın bu yeni “omurgasının” bilakis omurgasızlık olduğunu belirtmem
boynumun borcu.
Umarım takım başarılı olur, yukarıdaki haberler de bir
paranoyağın serzenişi olarak kalır. Ancak bu Fenerbahçe, benim Fenerbahçe'm
değil.
Maç öncesi köfte iyi gider, yiyin afiyetle; yeni formalar güzel olmuş, giyin afiyetle…