İlk Not: Yazıyı okuyacak avukatlar, “e bunları zaten biliyoruz, hepimizin başına geliyor” diyebilir, bu yazı onlara Amerika’nın yeniden keşfi gibi gelebilir. Olsun, dökelim biraz içimizi. Avukat olmayanlar da öğrensin az buçuk, “hâl-i pürmelalimizi”…
Ömrühayatımda ve “meslekihayatımda”
tutuklama ve tutuklamanın devamı gerekçelerinin tarafları tatmin ettiği
duygusunu hiç yaşamadım, o duyguyu çok merak ediyorum. Gerekçelerden “kopyala-yapıştır”
olmayan yok. Hatta öyle bir kopyala-yapıştır yapılıyor ki imla hatalarına dahi
sadık mahkemeler. Geçen meslektaşım paylaştı, kopyalarken önceki kararın
tarihini de almışlar. Kararın sonunda iki tarih yazıyor, ilki eski kararın
tarihi, ikincisi o kararın tarihi. Yani “Tutukluluğun devamına oybirliği ile
karar verildi. 17.08.2020 27.09.2020”…
Yine tutuklama gerekçeleri öyle
kopyala-yapıştır ki, Mahkeme “atılı suçun CMK m.100/3’te sayılan katalogda yer
alması” diyor (hukukçu olmayanlara bilgi: ilgili suç katalogda yer alınca
tutuklama nedeninin “var sayılabildiğine” yönelik abuk bir hükmümüz var); ancak
suç, katalogda yer alan bir suç değil. Bu konu meslektaş tarafından ifade
ediliyor, yine de aynı gerekçe koyuluyor: “atılı suçun CMK m.100/3’te yer
alması”. Mahkeme de haklı; o kısmı çıkarsa, bundan sonraki tüm dosyalarda da
onu kullanacağı için, katalogda olanlara da o suç katalogda yokmuş gibi muamele
yapacak, kopyala-yapıştır eksik kalacak. Hâlbuki “vatandaşa cart curt yok”,
herkese aynı gerekçe!
İşin bir diğer boyutu; tutuklu
olanlar üzerlerine atılı suçlardan ceza alsalar ve bu cezalar kesinleşse bile
yatmayacaklar; zira o kadar güzel “paketlerimiz” var ki, “ceza veriyor ama
yatırmıyorlar”. Mesela Halil Sezai, cezası kesinleşse cezaevine girmeyecek;
ancak “biz bir alalım bunu”. Halil Bey “isyan” demesin de kim desin.
Duruşma bitmiş bir dosyada,
tutukluluğun devamına karar verilmiş. Hâliyle itiraz edilecek, celse zaptını
alalım diyoruz; “zaptı yazarız bir ara” diyorlar. Yani neden tutukluluğun devamına
karar veriliyor, belli değil; “onu bir ara yazarız, siz itiraz edin de,
şaabarız yani, sonuçta tutukluluk devam, devam değil mi, adam dışarıda mı,
hayır, içeride, ee edin bir itiraz, biz yazarız zaptı, amma uzattınız avukat
bey”.
Bir soruşturma dosyasında
tutuklama kararına itirazımı sulh cezaya götürmemişti savcılık. Haftalar geçti
götürmedi, şikâyet ettik vs. Ancak öyle. Öyle yani…
Bu satırları yazarken aklıma
gelen kelime “perva” oldu. Pervasız derler ya, neymiş perva? “Çekinme, sakınma,
korku” imiş. Evet tam da öyle, Müslümanların “Be Allah’tan korkmaz, kuldan
utanmaz” diye tabir ettikleri o hâl işte pervasızlık. “Ne olacak lan, hâkimiz
işte. Kalacaksınız cezaevinde, yormayın bizi, yok gerekçeymiş, yok tutuklamanın
şartlarıymış”…
Zaten dikkat edin (meslektaşlar
dikkat etsin), yukarıda bahsedilenleri hâkime anlatınca hâkimin yüzü bi’
ekşiyor, sanki o sırada mübaşir limon sıkıyor hâkimin “özgürlükçü” diline:
“Dillerimi hâkim bey”…
Yukarıda bahsedilenler, yargının
sadece bir sorunu. Suavi’nin ak sakalından bir kıl yani. Dikkat ettiyseniz
siyasi davalara, tutuklamanın esas amacına girmedim. Yazıya konu husus alelade;
Manav Hüseyin’in, Doktor Ahmet’in, Terzi Naciye’nin başına gelebilecek
hadiseler. Öyle yapıyor mahkemeler, bilin istedim.
Mahkemeler her türlü tutuk,
okuyun istedim.
Son Not: Bu virüs yazın
duruyordu ya bir ara, ne oldu ona?