Manevi değerlerimiz, kadim
Anadolu kültürü, Türk aile yapısı. Bu üç kavram birbirinin akrabasıdır; amca
çocuklarıdır diyelim.
Buna göre örneğin “kadim Anadolu
kültürü”, bu toprakların insanlara verdiği bilgeliği içinde barındırır. Bu
bilgelik öyle bir bilgeliktir ki, üniversite tahsili yapan ve doçentlik,
profesörlük unvanına erişmiş insanlarda dahi olmayan bir bilgi, birikim bulunur
içinde. Öyledir yani, öyle söylenir, biz de deriz “evet Anadolu bir başkadır”.
Başkadır tabii; çocuk gelinliğe ses etmeyen, kızına başlık parası isteyen, cinsel
ihtiyacını hayvanlar üzerinden gidermeye çalışan bir kadim kültür. Kültür mü,
evet; kadim mi, evet.
Bir de “Türk aile yapısı”
denilen bir kavram var malum. Kökü o kadar sağlam temellere dayanır ki, bir
dizide eşcinsel ilişki ile hemen zarar görür, sokakta birbirine sarılan çifti
gördüğünde hemen yıpranır, örselenir, pörsür. Cinsel istismardan tahliye olanı
davulla zurnayla karşılayan, “kökleri Anadolu kültürü ile yoğrulmuş” manevi
değerlerimiz bunlar. “Kızını dövmeyen dizini döver” bir değer, karnından
sıpasını mıpasını öyle bir değer.
Yine kültürümüz maneviyat dolu,
hoşgörülü bir kültür. Miting alanlarında dinî duygulara hitap edenlere,
cenazelerde siyaset konuşanlara din kardeşi gözüyle bakan, camilere silah
sokanlara karşı hoşgörülü olan bir kültür. Üçkâğıtçılara, düzenbazlara
çıkarları için ses etmeyen, hatta destek veren bir kültür. Dinin istismar
edilmemesi gerektiğini söyleyenlere dinsiz; yolsuzluk ve rüşvete de suç işleme
özgürlüğü olarak bakan kültür… Seçilenlerinin hesap veren değil, hesap soran olduğu kültür...
Olağanüstü hâl döneminde “KHK” ile
yapılan kanun değişikliğinin Anayasaya, dolayısıyla hukuka aykırılığını bir
kenara bırakıp, “rektörü cumhurbaşkanı atayabiliyor, kanuna uygun; bunların
amacı başka” türünden yorum yapanların, “bunlar zaten gidici, yapılan
protestolarla ancak bunların ekmeğine yağ sürülür”cülerin, “sokaktan uzak
duralım, kaos onlara yarar”cıların, “ne olursa olsun, polise el kalkmaz”cıların
ve bir bütün olarak mevcut “tadımız kaçmasın”cı muhalefet partilerinin kültürü...
Aynı şekilde kültür, dayanışma
grubunu kurduğu iddia edilen bir öğrenciyi halkı suç işlemeye ve kin ve
düşmanlığa tahrik etme suçlarından tutuklayan hâkimin; öğrenciler için “biz
gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz” diyenlere ses çıkarmayan
savcıların kültürü. Tutuklayan hâkim de, manevi değerlerimize sahip çıkan bir
devlet büyüğü. Şimdi hukuk sınavına girse sıfır alır, ama olsun. O sıfır veren
de yerli ve millî değildir; halkın değerlerinden kopuktur.
Protestocuları döverek
rahatlamak için yüce devletten maaş alan genç ve bir o kadar da yerli ve millî
polislere karşı yasal haklarını kullanan öğrencileri “oyuna gelen”, “büyük oyun”,
“ülkemizde oynanan oyunlar” gibi 3-4 kelimeden ibaret kavramlarla eleştirenler
de dibine kadar Anadolulu, dibine kadar bizden. Onları Alaattin Çakıcı’nın âdeta
Türkçe dersi verdiği mektuplarını okumaya davet edelim. Sonuçta kendisi, manevi
değerlerimize hitap eden, dertli gönüllere giren biri. Hem Devlet de sahip
çıkıyor. Hani şu devletin başına geçecek Devlet. Bizim devlet değil; gerçi o da
bizim devlet de, D’si büyük devlet.
Okuyan kesim de, millî
değerlerimize uzak kesim. Onlar Türk aile yapısından bihaber, halkın gerçekliğinden
kopuk, kadim Anadolu kültürüne düşman. Zaten onların derdinin de toplumda
karşılığı yok. Toplumdan o kadar kopuklar ki, onların derdinin topluma
yansıması da yok. Toplum başka, öğrenciler başka; öğrenciler toplum dışı. Devletine
hainlik eden de hep bu tip üniversite öğrencileri; hâlbuki imam hatiplilerimiz
öyle mi?
Yine de Boğaziçili öğrencilerin
ve ona destek veren “kökü dışarıda” vatan hainlerinin, lezbiyenlerin
mezbiyenlerin vs., yukarıda zikrettiğim o üç kavrama karşı haklarını
hukuklarını aramak için dimdik ayakta durduklarını ve duracaklarını bizim o “bilge”
büyüklerimize hatırlatalım, üstümüzde kalmasın.
Değerlerimize sevgilerle…
Bir Düşman