“Sirkü Evrakları” ve “Bir Tık Keyfiyet” yazılarında kelime kullanımlarında sıkça yapılan hatalara yer vermiştim. Şimdi üçüncü kez siz sevenlere sesleniyorum.
1.
İlk kelimemiz “keyfekeder”. Kelimenin anlamı, tahmin edildiğinin aksine
“keyfine göre hareket eden”, “keyfine düşkün” vs. değil. Keyfekeder; pek
üzerinde durulmayan, önem verilmeyen anlamına geliyor.
2.
“Tabii” kelimesinin çoğu zaman “tabi” olarak kullanıldığını görüyorum. Tabiinin
çok anlamı var; elbette, doğada olan, olağan, alışılmış, mantığa uygun olan,
doğal, katıksız, saf, bunlardan bazıları. Tabi kelimesinin anlamı ise bağımlı. Bir
de basıcı, yayımcı anlamı var tabinin.
Yani
“tabi ki gelebilirsin” kullanımı yanlış; “hocam ben sana tabiyim, nereye
gidersen gelirim” doğru. Bu arada bağımlı “tabi”, ama bağımlılık “tabiyet”
değil “tabiiyet” demek onu da ekleyeyim. Tövbe estağfurullah…
3.
“İla” kelimesini yazmaya gerek yok aslında. “3 ila 20 arasında” yanlış, ya “3
ile 20 arasında” olacak ya da “3 ila 20” olacak, ila kelimesindeki a, o
arasındakini veriyor bize ve tüm İslam âlemine.
İla
demişken; gölgelemedim bağını bahçesini, günü güneşi örtmedim.
4.
Diğerleri kadar kesin çizgilerle çizmek istemesem de, yukarıda “yayımcı”
kelimesi geçtiği için yayın/yayım konusuna da gireyim istiyorum.
Türk
Dil Kurumu’na göre yayın; basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete vb., neşriyat
demek. İkinci anlamı da; radyo ve televizyon aracılığıyla halka sunulan,
duyurulan, iletilen eser, program, neşriyat olarak belirtilmiş. Yayım ise yayım
işi (ilk anlam), kitap, gazete vb. okunacak şeylerin basılıp dağıtılması, neşir
(ikinci anlam) ve herhangi bir eserin radyo ve televizyon aracılığıyla
dinleyiciye, seyirciye ulaştırılması, neşir (üçüncü anlam) olarak
tanımlanmıştır. Özetle; o elinizde tuttuğunuz veya izlediğiniz şey “yayın”,
bunların bizlere ulaştırılması ise “yayım” gibi duruyor. Buraya kadar tamamız.
Peki
doğrusu “yayınlama” mıdır “yayımlama” mıdır yoksa ikisi de olur mu? Burada yayınlama
diye bir kelimenin olmadığını, sadece yayımlamanın doğru olduğunu görüyoruz. Ancak
her fışkıya maydanoz olan, “cümle biraz uzun olmadı mı kardeşim” diye beni
uyaran Word bile “yayınlama” kelimesine ses etmedi mesela. Ama doğrusu her
türlü yayımlamaymış, bilginize…
Üç
yazıdır böyle atıp tutuyoruz da, biz de dikkatimizi çeken kelime kullanım
hatalarına değiniyoruz sadece. Bazı yaygın kullanımlar var ki, onların bir
kısmını hem yeni öğrendim hem de ben bilerek kullanmıyorum bazen. “Hoş
geldiniz” ve “sağ ol” kelimelerini birleşik yazan insandım ki, oralar da
karışık şanlı Türkçemizde. Yani birleşik yazana niye yazdın demem. Bu biraz,
“bence penaltı değil ama verene de niye verdin demem” gibi bir şey oldu. Yayınlama
örneği de kanaatimce biraz bu şekil.
5.
Tabii bir de şapka konusunda şehir efsanesi, daha doğrusu “kurum efsanesi” var.
Şapka hiçbir zaman tamamen kalkmadı. Bazı kelimeler açısından kullanılmamaya
başlandı sadece, onun dışında şapka devam. 1925 yılında Kastamonu’dan bu yana
aynı yani.
Türk
Dil Kurumu’nu dikkate almaya çalışıyorum; ama bilinçli tercihler de oluyor
(mesela bakın, Türk Dil Kurumu’nu derken kesme işareti koymamam lazım, ama
koyuyorum, kafama olmuyor o, demek ki çok da dikkate almıyormuşuz).
“İtibarıyla” yerine “itibariyle” yazıyorum ki, o da zaten “itibarı ile” den
türüyor. Ama sonuçta ben “umarsız” kelimesini “çaresiz” değil de, “umursamaz”
anlamında kullanacağım derseniz o net hata olur. Yine, ben “keyfekeder”
kelimesini “keyfine düşkün” olarak kullanıyorum derseniz o da olmaz. İncinirim,
yine de siz bilirsiniz.
Bu
arada aklıma geldi söyleyeyim, ortaokulda Türkçe öğretmenimiz Nihat Kalafat
bize “götürmek” kelimesinin kökünü anlatırken, kelimenin esasında “gittirmek”
olduğunu, o gitin de zamanla göt olduğunu tam söylerken kalmıştı, “o git …”
deyip gülmüştü. Bu da bir anımdır.
Sizlere
“keyfeketmeyen” bir hayat dilerim.