İmla hataları ile ilgili bu sitede yazdığım yazılar malum. Sanat
bölümü içinde yer verdiğim sırasıyla “Sirkü Evrakları”, “Bir Tık Keyfiyet”,
“Keyfekeder Bir Tabiyet” ve “21:15’te Kısa Özet” yazılarından sonra, bu kez hem
imlayı hem hukuku içinde barındıran, karma bir yazı yazayım dedim. Başlayalım.
1.
Ceza yargılamalarında kullanılan müdafi
kelimesinin yalın hâli, yazdığım üzere tek i’lidir. Müdafii ise, müdafi
kelimesinin belirtme hâlidir. “O bir müdafi” denir mesela, “o, Ayşe’nin
müdafii” denir ama. Yani sanık müdafii, şüpheli müdafii denir; sanık
müdafisi denmez, şüpheli müdafisi denmez. Bu arada müdafinin
kullanımı da yanlıştır, doğrusu müdafiin olmalıdır.
Bu
durumda sanık vekili kullanımı da, imla olarak olmasa bile, ceza
muhakemesinde yanlış kullanımdır. Vekil; Ceza Muhakemesi Kanunu m.2/1-d uyarınca
katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil
eden avukat demektir. Müdafi de CMK m.2/1-c’de, şüpheli veya sanığın ceza
muhakemesinde savunmasını yapan avukat olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla
sanığın avukatına müdafi denilmelidir. Müşteki müdafii ise ayrı bir
gaftır.
2.
Bazı kelimeleri sözde Türkçeleştirme kapsamında bazen şahit oluyoruz; “savunman”
kelimesini kullanıyor bazı meslektaşlar. Hatta savunman kelimesini, “avukatın
Türkçesi” olarak nitelendiriyorlar. Böyle bir kelime yoktur. Amaç espriyse
olabilir, savun-man gibi. İllaki (TDK arkadaşımıza göre burada -ki birleşik)
Türkçeleştirmek isteniyorsa bu kelime, savunucu kelimesi kullanılabilir,
ancak o tabirin de ceza muhakemesinde yeri yoktur; “savunman” kelimesi ise
komple yalandır, ceza yargılamasına element uydurmaktır.
3.
Daha önce yazmıştım ama, şu dilekçelerde metin
içerisinde soyadları (bu kelimenin de yalın hâli soyadı, şimdi soyadıları
mı demek lazım, haydi bakalım) büyük yazmayalım yahu, sanıkları, müştekileri bu
kadar büyütmeyelim, onlar da bizim gibi kandan candan varlıklar. Bir de kesme
işareti sonrası boşluğa gerek yok ama, virgülden sonra boşluk koyalım. Bu TDK
kuralı değil, Microsoft Word ve insanlık kuralı. Kâğıda kalemimizle yazarken, noktadan
virgülden sonra şöyle hafif bir boşluk bırakmıyor muyuz? Burada uzun çubuklu
“space” tuşumuz var ne güzel. Hatta ilk bilgisayarlarda beyaz “space” tuşları
ne ses yapardı, alt kat duyardı, neyse…
Dilekçe yazarken de
iki yana yaslayalım bir zahmet, ne diye ofsaytı bozuyoruz?
4.
Şimdi de sözümüz kanun koyucularımıza olsun. Bu kanun
koyucularımız, hukuki terim kisvesi altında “el koyma” şeklinde yazılması
gereken koruma tedbirini elkoyma olarak yazmış, yine suçun manevi
unsurundan “kasıt” unsurunu kast yazmış. Hâlbuki kast, Hindistan’da olan
bir sınıf sistemi. Kasıt kelimesine sesli harfli ek gelince “ı” harfi düşüyor
diye kast sistemine girmeye gerek var mı? Hem biz sınıfsız bir toplum
istiyoruz, er ya da geç bu amaca ulaşacağız.
Yine
“şüphe” kelimesi Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yanlış kullanılıyor; “kuvvetli
şüphe”, “kuvvetli ihtimal” yerine geçiyor maalesef. Şahsın bir suçu işlediği
ile ilgili kuvvetli şüphe varsa, suçu işlememe ihtimali yüksek olmalı hâlbuki.
Çünkü şüphe; kuşku, kararsızlık demek.
Ben
şüphe ile ilgili bir makale yazmıştım, sonra onu hâkimlerin, savcıların olduğu
bir platforma da koydum. Tecrübeli ve saygıdeğer bir hâkim, oradaki şüphenin
ceza yargılaması ile ilgili olduğunu, kelime anlamı olarak düşünülmemesi
gerektiğini söylemişti. Nasıl yani, kanunlarda geçen Türkçe kelimelerin
anlamları önemsiz mi? Şüphelendim.
Seviyorum
bu bölümü yalan yok, iyi mayıslar hepimize…