* Zift gibi sigara dumanından
acayip şikâyetçiyim. Kapalı ortamda, etrafındakilere, yani yakınlarına sormadan
pata küte (bkz. Pardon) sigara içenlerden daha da şikâyetçiyim.
Taksiciler bile “Yaksam sıkıntı olur mu abi?” diyor be. Ülke olarak başlarda
katıydık, şimdi meyhanelerin çoğunda sigara içiliyor, bazılarında içilmeyen yer
de bulunamıyor. Bazı yerlerde ise girişte sigara içiliyor, arkada sigara
içilmiyor. O zaman da içilmeyen yere geçene kadar sigara dumanı alıyorsun,
salak bir durum.
Bu konuda olumsuz anlamda
istikrarlı şehrimiz maalesef Saraybosna. Handikapların en neti bu şanlı
şehrimde. Olsun, yine de Zlatna, yine de Ribica; yine de Željo,
yine de Ćevabdžinica.
* Bir başka denyoluk (Denyo
kelimesi de Çingeneceden geliyormuş, denilo’dan notu var. Dan kısmı
kelimeye dahil mi anlamadım. Bu arada Çingenece ayrımcılık içeren bir dil adı
değil mi sanki), telefonda konuşurken izin istemeden telefonu hoparlöre açıp
bir başkasını sohbete katmak. Çok net terbiyesizlik bu. Suç vasfına girmiyorum,
ayıp (işin suç kısmına değil de ayıp kısmına takılmak mesleğimle epey bağdaştı).
Yine izin istemeden yazışmaları iletmek, yazışmaların ekran görüntüsünü almak
vs… Teknoloji ilerleyince denyoluk seviyesi de artıyor maalesef.
* Etrafıma bakıyorum, 35’ten
sonra sağlık sorunları başlıyor. Yok bel, yok bacak, yok omuz; göz hiç yok
zaten. Gözü ömrünün başından sonuna kadar iyi gören yok gibi. Hipermetropları
saymıyorum bile bu arada, miyopları söylüyorum. Millet ya gözlüklü ya lensli
(daha çok lensli) ya da çizdirmiş (çizdiren az, çizdirmek kolay değil).
Diyeceğim o ki, tanrı sanki bu kadar yaşayacağımızı öngörememiş gibi; yani
bunlar okurlar, yakından televizyon izlerler filan, oralarda zayıf kalınmış sanki.
Hâlbuki ilk emri oku. Madem okuyacak, gözler biraz daha sağlam
olabilirdi. Ama ömrü sanki 40 yıl üzerinden, gözler açısından da 15 yıl üzerinden
değerlendirmiş gibi bir durum var. Ömür açısından tıpta bu kadar ilerleneceğini
de öngörememiş olabilir. Bilemiyorum.
Hayırlı seçimler, bu seçim çok önemli
(vol. 1454)…