“İlk cümlesi çok zor bir yazı”
diyebilirim bu yazıya. Hatta ilk cümle de, bu nedenle klavye israfı oldu. Ama
bir şekilde yazılması gereken bir yazı bu ve bir şekilde başlanacak. Aklına
gelen her şeyden bahsedip bu blogda zamanınızı çalan bendenizin, İrfan Alış’la
ilgili birkaç paragraf yazmaması düşünülemez zira.
Benim, benzer yaş aralığındaki üç
aşağı beş yukarı herkes gibi ritüellerim vardır. Bu, belli bir şehre yılda en
az bir kez seyahat etmek gibi, günün belli bir saatinde kahve içmek gibi, İstanbul’un
ücra bir yerine sırf belli bir şeyi yemek için gitmek gibi sıradan şeyler. Peyk
konseri de benim bir rutinimdi. Konsere gidiyormuş hissiyatı ile
gitmezdim oraya, bir görev gibiydi. Özellikle Anadolu yakasında konser
verdikleri zaman o konsere gitmemem, ancak o tarihte şehir dışında olmamla
açıklanabilirdi. Her gittiğimde de, “Bir sonraki konser ne zaman olacak?” diye
sorardım Rena’ya, İrfan abinin eşine. Herhâlde bi’ on beş konserine
gitmişimdir.
İlk plağım da Peyk’in 25.
yılına özel çıkardığı plaktır. O zaman pikabım yok; ama “Bir Peyk plağım
olsun.” deyip almıştım. Sayısı yirmiyi aşkın plağım var şimdi; ama pikaba ne
zaman yeltensem, kızım araya girip “Peğk çal baba” diyor.
Ritüelim“di” dedim, çünkü bundan
sonra sahneye çıksalar bile artık Peyk olmayacak sahnede. Yine kaliteli
insanlardan müteşekkil bir grubun kaliteli müziğini ve güzel sözlerini dinleyeceğiz,
ama İrfan abisiz olacak. İrfan abinin de dediği gibi, gruptan bir kişi
eksildiğinde, o grup Peyk olmayacak artık.
Tabii İrfan abinin vefatına sırf
bu nedenle, yani “Daha izlemeyeceğiz, canlı dinleyemeyeceğiz.” tümceleri ile
üzülmek gayet bencilce ve demek istediğim de o değil. İrfan abiden artık faydalanamayacak
olmanın verdiği bir hüzün var burada. Yani İrfan abi çıksa ve “Arkadaşlar Peyk
olarak müzik yapmama kararı aldık.” dese, “Tamam abi.” der ve yine ondan,
her ne yapıyorsa istifade eder, ne yapıyorsa katılırdık. Şimdi ise istifade
edemeyeceğiz. Zira bizi her şeyiyle “hizaya sokan” biriydi İrfan Alış. Onu dikkatlice
dinlerdik bize bir şey anlatıyormuş gibi, sadece şarkı dinlemek değildi bu.
21 Ekim 2022 tarihinde DasDas’ta
25. yıl etkinliği vardı, Circus adını verdikleri. Hayatımda izlediğim en
etkileyici konserlerden biri olduğu gibi, sadece izleyici grubuna baktığımda
bile etkilenmemek elde değildi. Herkes bizim gibi; bizim yaşlarda, sade, gösterişsiz,
abartısız, kendi hâlinde, bir derdi olan insanlar. Etkileyiciliği de o düzgün
sadeliğinde. Yüzlerde grubu dinlemenin mutluluğu, ellerde bira… Aynı insan
topluluğunu tüm Peyk konserlerinde görürdünüz. Geçen hafta Büyük Piyale
Paşa Camii’nde gördüğünüz kalabalık da öyleydi. Fark; gözler buğulu, kalplerde
de fonda İrfan Alış fotoğrafı, “Denizdeyim sakin, güzel” yazısı olan bir kâğıt…
En azından eşimle, çocuğumla
canlı dinleyebildim seni. Bu konuda bir “keşkem” olmadı. Birçok insan yazmış,
canlı dinleyemediğinden, Hamiyet’i izleyemediğinden vs. bahsetmiş; bende
onlar yok. Hoş, benim de çok isteyip bir türlü gidemediğim yerler, göremediğim
şeyler var hayatta. Belki onlardan pişmanlık duyacağım ileride. Ama Peyk
onlardan olmadı, fırsat tanımadım.
Yıllar önce, Kadıköy halkının
biber gazı yediği sıradan bir akşamda verdiğin konser sonrası ve müteakip
birkaç konserinin sonunda, “Kendinize iyi bakın, ölmeyin.” demiştin. Kurala sen
uy(a)madın. Bu hayat böyle bir oyun maalesef.
Teşekkürler abi, ne diyeyim ki başka?