Avukatlarda hukuki iştah kalmadı.
Ceza dosyalarını ele alalım. Hâkim ve savcıların karar ve
talepleri bir hukuk fakültesi öğrencisi tarafından yazılsa, öğrenci 100
üzerinden 10 dahi alamaz, meslektaş adayının hukuk temel bilgileri eksik
sayılır, hatta hocası tarafından öğrenci, cahillikle suçlanır, sınıftan kapı
dışarı edilir, sonra da takar hoca o öğrencisine. Ancak mevzubahis kararlarla
ve taleplerle pekâlâ insanlarımız tutuklanabilirler, kapalı ceza infaz kurumuna
koyulabilirler. Hatta bu durum, bir kural hâlini alır.
Savcı, şahısları tutuklamaya sevk ettiğinde sulh ceza
hâkimleri tutuklar; savcıların talepleri ile sulh ceza hâkimleri bağlıdır.
Tutuklamaya sevk varsa demek ki şahıs tutuklanacaktır. Savcı adli kontrol
isterse tamam, o durumda hâkim artık tutuklayamaz (Ancak geçende bir meslektaş
paylaştı ve gördük ki, o şekilde dahi tutuklayabilir).
Bu arada savcı, şahsı tutuklamaya sevk etmeden önce şahsın
ifadesini de almaz, dosyasına şöyle bir bakması (veya şöyle bir bakmaması) yeterlidir.
Görmez yani şahsı; doğru mu söylüyor, yalan mı söylüyor, ifade verirken gergin
mi, tavana bakıyor mu bilmez; bilmesine de gerek yoktur. Nasıl olsa kolluk
görevlilerimiz “operasyonlarını” yapmış, ifadeleri almış, talimat üzerine
“mevcutlu” olarak getirmişlerdir şahısları. Zaten savcı hangi birini
dinleyebilir? Operasyon operasyon üstüne…
Gidersiniz Emniyete, bir şubeye girersiniz, hangi operasyon
için geldiğinizi sorarlar. Hangi operasyon için geldiğinizi söyler, sıraya
girersiniz. Birkaç günün sonunda şahıslar tutuklanır, cezaevine gönderilirler.
Bu kez itiraz süreci başlar. İtirazınızı 7. kat “terör ön
bürodan” sunarsınız. Dosyanız terör dosyası olmasa da, “operasyon ciddiyse”
terör dosyası sayılır, iddialar terör savcıları tarafından soruşturulur.
Dilekçenizi sunduktan bir süre sonra adliyenin 7. katında dosyanızın itiraz
merciine gidip gitmediğini sorarsınız. Adliye çantalarını X-Ray cihazından
geçiren, kapı tipi metal dedektörden de kendileri geçen avukatlar olarak, 7.
katta savcı kâtipleriyle telefondan görüşebilmek için yine dedektöre tabi
tutulursunuz (Kesici ve delici aletle ahize tutmak yasak olduğu için herhâlde).
Savcı kâtipleriyle telefonla görüşebilmek için kuyruk olursunuz.
Hatta bazen 7. katın güvenlik görünümlü sekreterleri; avukatlardan, sayıca çok
fazla oldukları için artık gelmemelerini, telefon ahizesi bekleyen
meslektaşlarının konuşmalarını bitirmelerini beklemelerini rica eder. Telefonun
öbür ucunda olması beklenen kâtipler genelde ya yoğunlardır ya yerlerinde yoklardır;
hasbelkader konuşabildiğinizde de sunduğunuz belgeleri bilmezler, bilseler de
gereğini yapamazlar, yapsalar da ne yaptıklarını anlamazlar. Örneğin itiraz
süresinin dolduğundan, bu nedenle tahliye talebinin tutuklama kararını veren
hâkimliğe değil de, nöbetçi sulh ceza hâkimliğine gönderildiğinden bahseder
biri; itiraz süresini iki hafta değil yedi gün sanır, hâlbuki ilgili itiraz
yedi gün içinde de yapılmıştır, hatalı bilgiye göre dahi süresinde yapılmıştır
itiraz; ama talebi, kararı verene değil başka birime göndermiştir yüzünü dahi
göremediğimiz kâtip.
Savcı derseniz; kimse tarafından görülmez, görülemez, âdeta uhrevidir.
Belki koridorda denk gelmişsinizdir, belki adliye girişinde yanında korumasıyla
arzıendam etmiştir, belki sizin kâğıt paranız bir şekilde döne dolaşa onun
cebine girmiştir, bilemez, anlayamazsınız.
Toplasanız 2-3 yıl ceza alacak, cezası kesinleşse cezaevinde
neredeyse hiç yatmayacak şahıs 1 yıl, 2 yıl tutuklu olarak kapalı ceza infaz
kurumunda konaklar (Bir yandan paketler ve reformlarla hükümlüler koşullu salıverilir).
Soruşturma süreciyle ilgili bilgi vermek amacıyla kapalı
ceza infaz kurumu için 1,5-2 saat yol gidersiniz, kaydınızı oluşturduktan sonra
saatlerce kabin ve görüş sırası beklersiniz. Tutuklu şahıs haksız yere
yattığını, en kısa sürede çıkması gerektiğini söyler. Dinler, anlatır, not
alır, 2-2,5 saat yolculukla ofisinize dönersiniz.
Tutuklama gerekçelerine karşı savunmalar nettir,
dayanaklıdır, konuyla ilgili daha önce verilmiş birçok lehe karar bulur, bu
kararlar doğrultusunda şahsın tahliyesini istersiniz; ancak işin orası ile
ilgilenilmez, ilgili şahsın tutuklu olması ülkemizin huzur ve selameti için
gereklidir. Belki size içten içe hak da verirler; ama şahsı tahliye edemezler,
olmaz.
Temsil ettiğiniz tutukluların yakınlarına göre de
başarısızsınızdır, bu şahıslar bazı haberleri önünüze koyarlar, “Bakın bu
yargılamada şahıs tutuksuz yargılanmış.” derler, “Bir şeyi başaramadınız.”
derler, “Böyle tutukluluk mu olur?” derler; başkalarından örnekler verirler,
“Ruşen amcanın oğlu Sedat, aynı suçtan cezaevine dahi girmedi, avukatları da
yeni ruhsat almış bir avukattı.” derler; anlatırsınız dilinizin döndüğü
kadarıyla. “Tamam ama bize bu bilgilerin faydası yok, babam/annem/ağabeyim/ablam/oğlum/kızım
tahliye olmalı.” derler, başka ve işi “çözebilecek” avukat arayışına girerler.
Sonra şahsın aylık tutukluluk inceleme zaman gelir, SEGBİS’le
bağlantı kurulur, sulh ceza hâkimi, tutuklu şüpheliye “Bir diyeceğin var mı?”
diye sorar, şahıs tahliyesini istediğini söyler ve tutukluluk hâlinin devamına
karar verilir. Avukat, aylık incelemelere katılmak istediğini ve şüpheli,
avukatının katılmasını istediğini, kendisinin katılmayacağını söylemedikçe
sadece şüphelinin savunmasını SEGBİS’le alırlar ve 1 dakika içinde bağlantıyı
kapatırlar. Kanunumuz şüpheli veya müdafii dediğinden, şüpheliyi
dinlemek yeterlidir. Bu arada avukat, incelemeye katılacağını söylese bile
hâkim avukatı dinlemeyebilir; zira aylık incelemelerde “yığılma” olduğu için ve
o gün hâkim tüm incelemeleri bitirmek zorunda olduğu için, şüpheliyi dinlemeyi
tercih eder (çünkü şüpheliler az konuşur), avukatlardan bu konuda ısrar
etmemeleri, kalem personeli tarafından salık verilir.
Tutuklu şahıslar da; tutuklu tutuklu kalmaya devam ederler.
Suç ne olursa, isnadın zayıflığı nasıl olursa olsun, tutuksuz yargılanma hakkı
yargı mercilerinin aklına gelmez. Avukatlar da “avukatçılık” oynarlar,
“dilekçecikler” yazılır, “savunmacıklar” yapılır. Savunma önemsizdir; hukuk,
kanun, kitap ne derse desin, istisnalar kural olur, kurallar istisna. Olan da
ülkenin hukukuna, hukuk kültürüne, yurttaşların hukuka inancına olur. Siyasi
olmayan davalar açısından da söylüyorum tüm bunları. Hoş, siyasi olmayan mı
kaldı ülkede?
Yine bu söylediklerim, sadece soruşturma evresinin ilk
birkaç ayında gerçekleşenler. Ve tabii özetin özetinin özeti… 
When I was a child, Adalet Bakanının Hâkimler ve
Savcılar (Yüksek) Kurulunun başkanı olmasının hukuk devletini zedelediği
konuşulurdu; ne kadar naif dertlerimiz varmış. Yine eskiden, insanlara yargıya
güvenip güvenmedikleri sorulurdu; çoğu insan güvenmediğini söylerdi. Sonra
insanlar bir dönem, telefonlarının dinlendiğinden şüphe ettiler. Şimdi ise
herkes, tutuklanma korkusuyla yaşıyor.
Hâlbuki tüm bu kurallar gün gelir, herkese lazım olur. Öyle
böyle değil, herkese. Hukuka kıymayın efendiler…
