30 Ekim 2025 Perşembe

Hukuka Kıymayın Efendiler

 

Avukatlarda hukuki iştah kalmadı.

Ceza dosyalarını ele alalım. Hâkim ve savcıların karar ve talepleri bir hukuk fakültesi öğrencisi tarafından yazılsa, öğrenci 100 üzerinden 10 dahi alamaz, meslektaş adayının hukuk temel bilgileri eksik sayılır, hatta hocası tarafından öğrenci, cahillikle suçlanır, sınıftan kapı dışarı edilir, sonra da takar hoca o öğrencisine. Ancak mevzubahis kararlarla ve taleplerle pekâlâ insanlarımız tutuklanabilirler, kapalı ceza infaz kurumuna koyulabilirler. Hatta bu durum, bir kural hâlini alır.

Savcı, şahısları tutuklamaya sevk ettiğinde sulh ceza hâkimleri tutuklar; savcıların talepleri ile sulh ceza hâkimleri bağlıdır. Tutuklamaya sevk varsa demek ki şahıs tutuklanacaktır. Savcı adli kontrol isterse tamam, o durumda hâkim artık tutuklayamaz (Ancak geçende bir meslektaş paylaştı ve gördük ki, o şekilde dahi tutuklayabilir).

Bu arada savcı, şahsı tutuklamaya sevk etmeden önce şahsın ifadesini de almaz, dosyasına şöyle bir bakması (veya şöyle bir bakmaması) yeterlidir. Görmez yani şahsı; doğru mu söylüyor, yalan mı söylüyor, ifade verirken gergin mi, tavana bakıyor mu bilmez; bilmesine de gerek yoktur. Nasıl olsa kolluk görevlilerimiz “operasyonlarını” yapmış, ifadeleri almış, talimat üzerine “mevcutlu” olarak getirmişlerdir şahısları. Zaten savcı hangi birini dinleyebilir? Operasyon operasyon üstüne…

Gidersiniz Emniyete, bir şubeye girersiniz, hangi operasyon için geldiğinizi sorarlar. Hangi operasyon için geldiğinizi söyler, sıraya girersiniz. Birkaç günün sonunda şahıslar tutuklanır, cezaevine gönderilirler.

Bu kez itiraz süreci başlar. İtirazınızı 7. kat “terör ön bürodan” sunarsınız. Dosyanız terör dosyası olmasa da, “operasyon ciddiyse” terör dosyası sayılır, iddialar terör savcıları tarafından soruşturulur. Dilekçenizi sunduktan bir süre sonra adliyenin 7. katında dosyanızın itiraz merciine gidip gitmediğini sorarsınız. Adliye çantalarını X-Ray cihazından geçiren, kapı tipi metal dedektörden de kendileri geçen avukatlar olarak, 7. katta savcı kâtipleriyle telefondan görüşebilmek için yine dedektöre tabi tutulursunuz (Kesici ve delici aletle ahize tutmak yasak olduğu için herhâlde).

Savcı kâtipleriyle telefonla görüşebilmek için kuyruk olursunuz. Hatta bazen 7. katın güvenlik görünümlü sekreterleri; avukatlardan, sayıca çok fazla oldukları için artık gelmemelerini, telefon ahizesi bekleyen meslektaşlarının konuşmalarını bitirmelerini beklemelerini rica eder. Telefonun öbür ucunda olması beklenen kâtipler genelde ya yoğunlardır ya yerlerinde yoklardır; hasbelkader konuşabildiğinizde de sunduğunuz belgeleri bilmezler, bilseler de gereğini yapamazlar, yapsalar da ne yaptıklarını anlamazlar. Örneğin itiraz süresinin dolduğundan, bu nedenle tahliye talebinin tutuklama kararını veren hâkimliğe değil de, nöbetçi sulh ceza hâkimliğine gönderildiğinden bahseder biri; itiraz süresini iki hafta değil yedi gün sanır, hâlbuki ilgili itiraz yedi gün içinde de yapılmıştır, hatalı bilgiye göre dahi süresinde yapılmıştır itiraz; ama talebi, kararı verene değil başka birime göndermiştir yüzünü dahi göremediğimiz kâtip.

Savcı derseniz; kimse tarafından görülmez, görülemez, âdeta uhrevidir. Belki koridorda denk gelmişsinizdir, belki adliye girişinde yanında korumasıyla arzıendam etmiştir, belki sizin kâğıt paranız bir şekilde döne dolaşa onun cebine girmiştir, bilemez, anlayamazsınız.

Toplasanız 2-3 yıl ceza alacak, cezası kesinleşse cezaevinde neredeyse hiç yatmayacak şahıs 1 yıl, 2 yıl tutuklu olarak kapalı ceza infaz kurumunda konaklar (Bir yandan paketler ve reformlarla hükümlüler koşullu salıverilir).

Soruşturma süreciyle ilgili bilgi vermek amacıyla kapalı ceza infaz kurumu için 1,5-2 saat yol gidersiniz, kaydınızı oluşturduktan sonra saatlerce kabin ve görüş sırası beklersiniz. Tutuklu şahıs haksız yere yattığını, en kısa sürede çıkması gerektiğini söyler. Dinler, anlatır, not alır, 2-2,5 saat yolculukla ofisinize dönersiniz.

Tutuklama gerekçelerine karşı savunmalar nettir, dayanaklıdır, konuyla ilgili daha önce verilmiş birçok lehe karar bulur, bu kararlar doğrultusunda şahsın tahliyesini istersiniz; ancak işin orası ile ilgilenilmez, ilgili şahsın tutuklu olması ülkemizin huzur ve selameti için gereklidir. Belki size içten içe hak da verirler; ama şahsı tahliye edemezler, olmaz.

Temsil ettiğiniz tutukluların yakınlarına göre de başarısızsınızdır, bu şahıslar bazı haberleri önünüze koyarlar, “Bakın bu yargılamada şahıs tutuksuz yargılanmış.” derler, “Bir şeyi başaramadınız.” derler, “Böyle tutukluluk mu olur?” derler; başkalarından örnekler verirler, “Ruşen amcanın oğlu Sedat, aynı suçtan cezaevine dahi girmedi, avukatları da yeni ruhsat almış bir avukattı.” derler; anlatırsınız dilinizin döndüğü kadarıyla. “Tamam ama bize bu bilgilerin faydası yok, babam/annem/ağabeyim/ablam/oğlum/kızım tahliye olmalı.” derler, başka ve işi “çözebilecek” avukat arayışına girerler.

Sonra şahsın aylık tutukluluk inceleme zaman gelir, SEGBİS’le bağlantı kurulur, sulh ceza hâkimi, tutuklu şüpheliye “Bir diyeceğin var mı?” diye sorar, şahıs tahliyesini istediğini söyler ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilir. Avukat, aylık incelemelere katılmak istediğini ve şüpheli, avukatının katılmasını istediğini, kendisinin katılmayacağını söylemedikçe sadece şüphelinin savunmasını SEGBİS’le alırlar ve 1 dakika içinde bağlantıyı kapatırlar. Kanunumuz şüpheli veya müdafii dediğinden, şüpheliyi dinlemek yeterlidir. Bu arada avukat, incelemeye katılacağını söylese bile hâkim avukatı dinlemeyebilir; zira aylık incelemelerde “yığılma” olduğu için ve o gün hâkim tüm incelemeleri bitirmek zorunda olduğu için, şüpheliyi dinlemeyi tercih eder (çünkü şüpheliler az konuşur), avukatlardan bu konuda ısrar etmemeleri, kalem personeli tarafından salık verilir.

Tutuklu şahıslar da; tutuklu tutuklu kalmaya devam ederler. Suç ne olursa, isnadın zayıflığı nasıl olursa olsun, tutuksuz yargılanma hakkı yargı mercilerinin aklına gelmez. Avukatlar da “avukatçılık” oynarlar, “dilekçecikler” yazılır, “savunmacıklar” yapılır. Savunma önemsizdir; hukuk, kanun, kitap ne derse desin, istisnalar kural olur, kurallar istisna. Olan da ülkenin hukukuna, hukuk kültürüne, yurttaşların hukuka inancına olur. Siyasi olmayan davalar açısından da söylüyorum tüm bunları. Hoş, siyasi olmayan mı kaldı ülkede?

Yine bu söylediklerim, sadece soruşturma evresinin ilk birkaç ayında gerçekleşenler. Ve tabii özetin özetinin özeti…

When I was a child, Adalet Bakanının Hâkimler ve Savcılar (Yüksek) Kurulunun başkanı olmasının hukuk devletini zedelediği konuşulurdu; ne kadar naif dertlerimiz varmış. Yine eskiden, insanlara yargıya güvenip güvenmedikleri sorulurdu; çoğu insan güvenmediğini söylerdi. Sonra insanlar bir dönem, telefonlarının dinlendiğinden şüphe ettiler. Şimdi ise herkes, tutuklanma korkusuyla yaşıyor.

Hâlbuki tüm bu kurallar gün gelir, herkese lazım olur. Öyle böyle değil, herkese. Hukuka kıymayın efendiler…