6 Mayıs 2017 Cumartesi

Yargıtay’dan ve İstanbul Adliyelerinden Haberler

1. CMK m.308’de düzenlenen ve kısaca “Başsavcılık itirazı” olarak adlandırılan müesseseye göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, ceza dairelerinin kararlarına karşı itiraz hakkı vardır. Avukatlar da, özellikle aleyhlerine kesinleşen daire kararlarına karşı CMK m.308 dilekçesi hazırlayarak Başsavcılıktan karara itiraz etmesini talep eder. Sanığın lehine itirazda süre aranmayacağı gibi, itiraz talepli dilekçeleri sunma açısından herhangi bir kısıtlama yoktur.

Uygulamada son haber; Başsavcılık itirazı talepli dilekçelere üçten sonra bakılmadığı yönünde. Yani bir veya birkaç avukat, cezası kesinleşen sanıklarla ilgili Başsavcılık itirazı talepli toplamda üç kez dilekçe yazmışlar, üçü de Başsavcılık tarafından reddedilip itiraz yoluna gidilmemişse; dördüncü, beşinci, altıncı dilekçelere Başsavcılık hiç bakmaksızın talebi reddediyor. Yani sadece üç hakkınız var. Bu yönde uygulamaya “PIN Kodu kuralı” adını verebiliriz. Üç hak yitirilmişse bu durumda artık başka “hukuki” yollara başvurmak gerekiyor ki, o yolu da “PUK yolu” olarak adlandırabiliriz.

2. Duruşma savcıları tarafından verilen esas hakkında mütalaada sanığın mahkumiyeti istenmekle birlikte mahkeme sanığın beraatine karar vermişse; savcı bu kararı, mütalaasına aykırı olduğu için temyiz ediyor.

Duruşma savcıları sanığın beraatini talep etmekle birlikte mahkemelerin sanığa mahkumiyet kararı verdiği durumda ise, savcılar kararı “mütalaasına aykırı olmasına rağmen” temyiz etmiyor.

Yine savcılar, daha az cezayı gerektiren bir suçtan ceza talep etmekle birlikte mahkeme daha ağır cezayı gerektiren bir suçtan dolayı sanığa ceza vermişse, yine savcı kararı temyiz etmiyor, mütalaasına aykırı olsa da kararı bir anlamda kabul ediyor. Bu kurala bir adlandırma yapamadım ama, “mahkeme sanığa çakıyorsa elleme” düsturu denebilir.

3. Adliyelerde dilekçe vermek için ön bürolar kurulmuş durumda, bu vesile ile önce hakimden havale al, sonra dilekçeyi bilmem neredeki odada tarat, sonra kaleme ver gibi çilelerden kurtuluyor avukatlar; ön büroya dilekçeyi verip kurtuluyorlar.

Bunun nedeni, “avukatlarımızı yormayalım” anlayışı değil elbette. Amaç; avukatların hakim ve savcılarımızla konuşmalarını, hatta göz teması kurmalarını engellemek, dilekçeden havale alırken sinsi sinsi “efendim bizim bir dilekçemiz vardı, duruşması iki gün sonra, bir okursanız seviniriz” türü açıklamaların önüne geçmek.

“Ne demek bir okursanız? Biz ne iş yapıyoruz? Tabii ki dilekçelerinizi okuyoruz, sohbet mi ediyoruz burada?”

Duruşma günü geldiğinde, “efendim biz celseden iki gün önce ön büroya dilekçe sunmuştuk” veya “efendim biz celseden iki gün önce dilekçemizi UYAP’tan sunmuştuk” dediğinizde, “hımm dosyaya almamışız, çıkar kızım UYAP’tan bakalım” denir ve erken sunulmasına rağmen dilekçeye duruşmada şöyle bir bakılır o ayrı tabii.

Neticede; hakim ve savcı yanlış anlar, fazladan göz temasını ve avukatların kendi odasına gelmesini istemez, kendisine rüşvet teklif edileceğini düşünür. Hamdolsun hakim ve savcılarımız o konularda son derece hassastır. Bu terbiyesizliklere pabuç bırakmaz, rüşvetlik bir durum olursa onlar zaten size ulaşır, avukatların işgüzarlığına gerek yok.

Ek Bilgi: Kimseyle görüşmek istemeyen, katipleri ile görüşmemiz için bile avukatların sıraya girdiği, yukarıda bahsettiğimiz tip savcılar, genelde FETÖ dosyalarına bakarlar ve bu savcıların odaları, kendilerini Allah gibi gördüklerinden olsa gerek, Allah’a daha da yakın olmaları için adliyenin en üst katındadır.

Yargıtay’dan ve İstanbul adliyelerinden haberler şimdilik bunlar, yaşasın adalet saraylarımız!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder