Cürettir
bunun tam adı, cüret. Ramazan ayında dondurma yiyen çocukların dondurmalarına
karışabilme cüreti. Hiç tanımadığı bir kadına sırf kendi değerlerine aykırı giyiniyor/yaşıyor
diye saldırabilme cüreti. Bu cüretler gösterilirken rahatlık da var tabii.
“Bana ne olabilir ki? Dindar nesil istiyorum, o kadar!”
O
sakallı dayının yanındaki şahıs olmasa, sakallı dayı çocuklara saldıracak,
dövecek çocukları. Dayı “zor tutuluyor” yani. Minibüsteki kara yağız gibi
yapacak yoksa. Gerekçe: Onlar gibi yaşamamaları. “Burası müslüman bir ülke, o
kadar!”
Sakallı
dayı ve kara yağız delikanlı tam olarak ne şekilde yaşıyor, ne yiyor ne içiyor,
nelere ses çıkarıp nelere çıkarmıyor bilmiyor, ilgilenmiyorum. Yani “gerçek bir
müslüman” gibi yaşıyorlar mı bilemem, ancak müslüman bir ülkede yaşamıyoruz onu
söyleyeyim. Burası sadece, çoğunluğunu müslümanların veya kendilerine müslüman
diyenlerin oluşturduğu bir ülke, o kadar. Ha müslüman ülkesi de olsak bu tip
uyarılar sakallı dayıyla kara yağız delikanlıya düşmez, o başka tabii.
Ayrıca,
müslüman bir ülkede yaşamak istiyorsan, videocu çocuğun dediği gibi, “Yallah
Arabistan’a!” (akla gelen ilk tabir “yallah” değil tabii, orada arkadaş kapıyı
kibarca göstermiş).
Kara
yağızın ifadesi şaşırtmıyor bir yandan. İyi niyetle bir söz söylemiş de (sana
mı kaldı), mübarek ay olduğu için düzgün giyinmesini istemiş de (sana ne ulan),
elinin tersiyle yalnızca yüzünü itmiş de (yüzünü itmek nedir), kadın büyük bir
cesaret ve hakaret ile üstüne saldırmış da (cesaret senin ona söz
söyleyebilmen), kamera kaydına bakılırsa kendisinin saldırmadığı anlaşılacakmış
da (saldırdığı net şekilde anlaşılıyor), kendisine saldıran ve hakaret eden
bayandan şikayetçiymiş de (hakaretin daha fazlasını hak ettin, hem “bayan” nedir)…
Aslında
kara yağızın ifadesi kötü, “fotoğraflarım ve ismim her yerde afişe oldu, can
güvenliğim yok” da diyerek kendisine koruma filan tahsis edebilirdi. En azından
ifadesinde “mağdurum” diyebilirdi, yanlış yapmış, hala öğrenememiş bu adliye karakol
işlerini.
Sonuçta,
hiçbir şey olmaz böyle tiplere. En fazla bi’ girer çıkarlar, önceden salıverilirler
sonra itirazla tutuklanırlar, ilk celse salıverilirler, ikinci celse
tutuklanırlar, hükümle tahliye edilirler. Sabıkaları kabarık da olsa, cezaevinde
çok kalacak halleri yok; infaz kanunlarımızda müthiş “iyileştirmeler” mevcut. Hem
onları yatıracak olanaklar da yok, şu an FETÖ’cüler bizim düşmanımız, onlara
yer açtık. Onların da esaslılarına değil, çoğu gariban olanlarına yer açtık.
Esaslı FETÖ’cülerin çoğu tespit edil(e)medi, yakalan(a)madı.
Neyse;
sonuçta, yargımızda son 50 yılın altın çağını yaşadığımız bir gerçek, öyle
değil mi Perinçek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder