9 Eylül 2017 Cumartesi

Arkadaşlar Yine mi Hazır Değilsiniz?


Geçen sezonun başında “Arkadaşlar Hazır Mısınız?” yazısını yazmış (merak edenler veya hatırlamak isteyenler buradan buyursun), o yazıda özellikle son gün transferlerine ve transfer politikalarına değinmiştim. Bizde son gün transferleri esas olduğu için olsa gerek, bu sene Avrupa’nın önde gelen liglerinde transfer sezonu 31 Ağustos 2017’de kapanmakta iken, bizler için son gün 8 Eylül 2017. Transfer mevsiminin son günü gecesi erken yatanlar, sabah kalktıklarında sosyal medyaya “Ne olmuş Ankara? Mansur Yavaş almış mı?” tarzı saldırıyor artık. Neyse ki Fenerbahçe gece yarısına bırakmadı, son gün, gündüz vakitlerinde Janssen’i getirdi, Galatasaray da yedek kaleci olarak Carrasco Amcamızı aldı, Trabzonspor Volkan Şen’i ve eski BJK’li Jose Sosa’yı getirdi filan…

Geçen yazıda, takımların o dönem tercihini Hollandalılardan yana kullanmasını eleştirmiştim ki, geçen sene anlaşılan altı Hollandalıdan sadece Lens tuttu, onu da Fener tutamadı. Yine geçen seneki yazıda, “artık o fazlalığın gitmesi gerekir” demiştim, neredeyse herkes gitti, “fazlalık” olduğu yerde duruyor.

Neyse, şimdi yeni bir sezon başı yazısı daha yazalım.

Üç büyüklerden ikisi; biri Temmuz ayında, diğeri Ağustos ayında olmak üzere Avrupa’ya veda etti.

Fenerbahçe, adını “ovasından” duyduğumuz Vardar’a, ilk maçta kalesine rakipten bir kez top gelmesine rağmen 2-0 yenildi, kendi sahasında da 2-1 yenilerek, yani Vardar’ı iki maçta da yenemeyip, toplam 3 saatlik sürede sadece 1 gol atarak (o da kazara) Ağustos ayında Avrupa’ya veda etti. Ligin ilk maçında Süper Ligin yeni takımı Göztepe ile 2-2 berabere kaldı, yıllardır geriye bile düşmediği Trabzonspor karşısında iki kez geriye düştü, beraberliği son anlarda sağlayabildi (demek ki çift ön liberoyla çifter çifter goller yenilebiliyormuş). Takım, üçüncü maçta, ligde henüz galibiyeti olmayan Gençlerbirliği’ni kör topal yenebildi.

Tabii bu saçma oyun ve skorlarda oyuncu eksikliğinin, hazırlanamamanın rolü büyük. Zira futbolun ilk kuralı: İyi futbol, iyi futbolcularla oynanır. Fenerbahçe ise eleme maçlarına stopersiz (Neustädter’i stoperden saymıyorum, kimse saymıyor), santrforsuz (van Persie’yi saymıyorum, saymıyoruz, saydırmayız), oyun kurucu/10 numarasız başladı (hatta biraz ileri giderek kalecisiz de diyebiliriz). “İskeletin yokluğunda bu kadar” diyeceğim ama, bu kadar da olmaz hani. Yönetimin “Bu sene oyuncuları erken alacağız, önceki senelerdeki hataya düşmeyeceğiz” klasik vaadi yine gerçekleştirilemedi. Fenerbahçe’nin erkenden aldığı oyuncular ise, zaten gidenlerin yerine hemen monte edilenler, yeni bir şey yok yani. Emenike, Stoch, Sow, Volkan Şen, Lens gitti; Dirar, Ekici, Valbuena geldi. Ekici’nin henüz resmi maçı yok, tüm İslam alemi olarak iyileşmesini bekliyoruz. Vardar maçlarından önce takıma katılan ve transferi öncesinde sakat olma ihtimaline binaen yoğun sağlık testinden geçirilen Soldado, gelmesinden bir hafta sonra sakatlandı ve birkaç maça sonradan girebildi. 10 numara diye alınan Giuliano eleme maçlarında statü gereği oynayamadı. Bu sene Avrupa elemelerinde oynayan ve üretemeyen orta saha üçlüsü geçen seneki üçlü; futbolu bırakan RvP de bu maçlarda forvet. Bir de aylardır sakat Fernandao var. RvP de son Fener maçı öncesi “sakatım” dedi, maça çıkmadı, sonra Hollanda Milli Takımı kampına gitti, Fransa karşısında maça çıktı, tam sakatlandı. Fiziken iyileşmesi zaman alacak, “kimyaen” iyileşmesi mümkün değil. Takımda bir de hiçbir şekilde gelecek vadetmeyen Ahmethan kardeşimiz var, o da Avrupa maçlarına kurtarıcı olarak girdi. Neticede; RvP, Soldado ve Ahmethan kardeşimizden oluşan santrfor bölgesinin Eylül başı itibariyle henüz golü yok. Taraftar Medipol Başakşehir karşısında santrforlarından gol bekliyor. Tabii daha sonrasında, son gün transferi genç Hollandalı Janssen kardeşimizden de (goller atsın da, taraftar “ölürüm de ayrılamam Janssen’den” diye bağırsın işte).

Fenerbahçe’nin şanlı yönetimine devam edelim. Geçen sene Fenerbahçe’nin en iyisi Lens’le anlaşıl(a)madı, yerine fiyat olarak farkı olmayan ve Lens’in en az iki gömlek altı, Aatıf’tan daha kötü Dirar geldi. Tüm bunların yanında, Lens en önemli rakip Beşiktaş’a gitti. Yöneticilik başarısı…

Kjaer iyi fiyata gitti, ama Kjaer gidince Fenerbahçe Avrupa’ya ayak basamadı, ayakbastı parası da gitti. Yani Kjaer gidince alınan 12,5 milyon avronun bir kısmı bir anlamda hemen iade edilmiş oldu. Ayrıca Kjaer’in yerine alınan adam Kjaer’in gidişinden sonra 27 gün sonra İstanbul’a getirilebildi. Takım, stopersiz olarak Avrupa ön eleme maçlarını ve şimdilik üç lig maçını oynadı. Bir de bu stoperin uyum süreci var. Ama bakıldı ki Vardar, Göztepe ve Trabzonspor’dan ikişer gol yenmiş, Trabzon maçından sonra stoper için apar topar yurt dışına gitti yönetim. Dediler “biz en iyisi bir stoper alalım”. Ki o stoperi de alamadılar; aradan bir hafta geçti, başka bir oyuncuyla anlaşabildiler. Ne diyelim, yöneticilik başarısı.

Mehmet Topal ve stoperliğine ayrı bir paragraf açalım. Anlamadığım husus şu; Mehmet Topal bir maçında stoper mevkiinde harikalar yarattı da, biz o maçı mı izlemedik? Fatih Terim’in “dersalmazdersverirliğinin” bizlere hediyesi olan Topal’ı stoperde kullanma anlayışı 2-0’lık Vardar mağlubiyeti ve Avrupasızlık oldu. Fatih Terim de Adanalı bir kebapçı tarafından görevinden alındı.

Son beş yılda beş farklı hoca ile çalışmak ve altıncı sezonda beş sene önceki hocayla yola devam etmek ayrı bir yöneticilik başarısı. Bunun yanında, son beş sezonda beş farklı stoper ikilisi ile oynamış takım. Bu sezon da farklı bir ikili ile biz sevip de kavuşamayanlara bir futbol ziyafeti verilmesi bekleniyor. Ama sorun tabii ki yönetimde değil, hocalarda. Biri Ulu Önder Aziz Yıldırım başkanlık yaptığı sürece kulüp kapısından bir daha giremez (girdi), biri antrenmanları “kadınlara” göre ayarlıyor, biri şaşı, biri antrenman bilmiyor, biri yaşlı, falan filan…

Fenerbahçe’de Volkan Demirel ligin ilk iki maçında 4 puana mal olmasına rağmen hala kesilemiyor, ama bu Volkan’ın olağanüstü kaleci olmasından değil, yenilerin Volkan’dan daha kötü olmasından kaynaklı. Mesela Kameni’nin Vardar’dan yediği 4 golden 3’ünü, bu satırları okuyan siz saygıdeğer ziyaretçilerim yemezdi. 7,5 milyar insanın yaşadığı şanlı dünyamızda, üç tane direğin arasında layıkıyla durabilen bir tane kaleci bulamamak büyük yöneticilik başarısı.

Geç transferler konusunda Galatasaray’ı anlatmadan olmaz; Östersunds’a elendiler, dahası mı var? Avrupa’da efsane günlerine dönebilmek için kurulan takımın güzel, bir o kadar da etkileyici transferleri şovlarını Kayserispor, Cihan İmparatorluğu Osmanlıspor ve Süper Ligin yeni takımı Sivasspor önünde yapabildi. “Avrupa Fatihi” Galatasaray, “neyse canım lige odaklanırız” dedi. Şu an Cimbom’da bayram havası…

Ön elemeler konusunda tuzu kuru Beşiktaş, henüz hazır olmadığı için Süper Kupa’yı Konya’ya bıraktı. Transfere en az ihtiyacı olan takım, oyuncularının birer yıl yaşlanmasına kadrosunu genişleterek çare aradı, ancak takımda doğrudan oynayabilecek transferlerinin (Negredo, Lens, Medel, Pepe) yaş ortalaması 31,5.

Burak Yılmaz, yükseldiği Trabzonspor’a geri döndü. Birkaç istisna dışında gurbette oynayan her oyuncumuz gibi üç tarafı denizlerle çevrili yurdumuza hemen intikal etti. Trabzonspor’a “yeniden” şampiyon olmaya gelmiş bir de, öyle diyor. Bildiğim kadarıyla Burak Yılmaz 1985’li, yani Trabzonspor’un 1983-1984 sezonu kadrosunda olması mümkün değil. Neyse...

Trabzonspor bir de, geçen sene terör dolayısıyla Beşiktaş’tan ayrılan Sosa’yı son gün transfer etti. Sosa ülkemize geri döndüğüne göre, terör sorunu ortadan kalktı demek ki. Bir de hükümetimizi beğenmezler.

Gelelim yeni Türk büyüğümüze… Vergilerimizi afiyetle yedikleri yetmemiş gibi, isim değiştirerek belediyeye ve hükümete yakın işadamlarının akıttıkları paralarla da yolunu bulan Medipol Başakşehir, isimli cisimli oyuncularla bu sene Şampiyonlar Ligi’nin kapısından döndü, Avrupa Ligi’nde mücadele edecek. Biraz daha akıtmak lazım demek ki, yetmemiş. Ancak realite şu: Fenerbahçe ve Galatasaray’ın yokluğunda Avrupa’da bu “Yeni Türkiye takımı” mücadele edecek.

Kim ne derse desin, yılın en iyi transferini Lig TV, özür dilerim “Bein Sports” yaptı, Yalçın Çetin’i transfer etti. Ercan Taner’i de en yakın zamanda bekliyoruz. Taçç…

Nasri, Clichy, Gyan, Elia gibi isimlilerin yanında, Beşiktaş karşısında nefis top oynayan Trezeguet gibi isimsiz (David olanından bahsetmiyorum tabii), genç ve etkili yabancılar da ülkemize geldi; üç büyükler ise hala birbirlerinin eski oyuncularına veya talip oldukları yabancılara yavşıyor. Trezeguet gibi oyuncular da, takımlarında gerektiği gibi sivrilirlerse şampiyonluğa oynayan takımlardan biri tarafından seneye fahiş fiyata alınacak.

Kışın transfer için çalışıp yazın işi imzaya bırakması beklenen milyon dolarlık yönetimlerin milyon dolarlık “scout” ekibi yine hikaye, yıllardır menajer yönlendirmeleri ile saçma sapan transferler yapılıyor. Hatta ülkemiz takımları, başka adamlar yokmuş gibi hep aynı futbolculara sulanıyor. Menajerler de bitmiş transferlerde dahi devreye girip kafa karıştırabiliyorlar. Malum, para her kapıyı açar. İşte bunlar hep endüstriyel futbol.

Bu arada bu yazıyı yazarken “menajer” kelimesinin altında mavi çizgi görüyor ve Microsoft Word tarafından menajer yerine “yürütücü” kelimesi kullanma tavsiyesi alıyorum. Bu Microsoft fazla zeki değil mi sizce de?

Endüstriyel futbol diyorduk. Dünya çapında takımların iddiası Arap ve Çin paralarına bağlı. Formanızda, stadınızda veya yönetiminizde Arap veya Çin esintisi yoksa, ancak krampon topluyorsunuz. Yılların takımı Milan’ın Çin parası, Neymar ve Mbappe’yi alan Paris Saint Germain’in Arap parası ile çıkışa geçmesi bekleniyor. Premier Lig’de zaten “ya Allah bismillah Allahu Ekber” tezahüratları eşliğinde maç oynanacak hale gelindi. Japonlar da bu aralar fena değil, Chelsea’de Yokohama, Barsa’da Rakuten filan…

Barsa demişken, Barcelona’daki yurttaşımız Arda Turan, bıraktığı milli takıma geri döndü, futbolseverler milli maçlarda “adamlık” görmeye devam edecek.

Bu arada Fenerbahçe o kadar hazır değil ki, Eylül ayı geldi, forma reklamı bile yok. Bu tabii endüstriyel futbola tepki değil, zira forma sırtında çocukluğumuzun vazgeçilmezi “Halley” var. Benim önerim, formanın önüne reklam bulamazlarsa “Cumhuriyetin Son Kalesi Fenerbahçe” veya “Hain FETÖ” yazılabilir, zira Aziz Yıldırım FETÖ ile mücadele etsin ve cumhuriyeti savunsun diye başkan.

Ama başkan gibi başkan hiç kuşkusuz Konyaspor’un eski başkanı. İzmir’in dağlarına ve açlık grevi yapan mağdurlara hassasiyeti ile bilinen Ahmet Şan’da Bylock çıktı, kendisi FETÖ’den gözaltına alındı. Şan, güçlü (!) olduğu için serbest kaldı.

Gücün değil, hakkın kazandığı bir sezon olsun, buyurun santraya…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder