“Tiyatroadam’ın
alıştığınız şenlikli tarzını konuşturduğu yeni oyunu Meçhulpaşa, efsanevi mizah
gazetesi Markopaşa’nın masalsı günlüğünü tutan hınzır bir ortaoyunu…
‘Sabahattin Ali, Aziz
Nesin, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Mim Uykusuz’un birlikte çıkardıkları efsanevi
haftalık siyasi mizah gazetesi: Markopaşa… Mevzumuz bu…’
Markopaşa’nın 1946’da
başlayıp meçhule doğru giden serüveni, ‘bir cılız kalemden dile gelen
hakikat’in peşinden gitmiş. Toplam 7 isim, 8 sahip, 10 yazı işleri müdürü, 9
matbaa, 10 adres değiştirerek dönemin çetin koşullarında ‘devleri bile
korkutan’ ve ‘fırsat bulabildiği zamanlarda’ her şeye rağmen çıkan 77 sayı
kalmış geriye. Bu sayılar aleyhine açılan 16 dava sonucu yazarlarının yattığı
toplam 8 yıl, 2,5 aylık mahpusluk da cabası…
Meçhulpaşa, işte bu
serüveni anlatan hem şenlikli hem hüzünlü masalsı bir ortaoyunu… Gökten düşen üç ilham perisi elmalarını yazarlarına paylaştırmış; muratlarına
ermişler mi bilinmez, kerevete çıkmadan görülmez”.
Yukarıdaki
metin, Tiyatroadam’ın internet sitesinden aynen alıntı. Bundan daha güzel
tanıtım yazısı yazılamayacağı için aynen yer verdim.
Son
dönemde izlediğim en güzel oyunlardan Meçhul Paşa. Oyuncular Erdem Akakçe,
Bülent Çolak ve Fatih Koyunoğlu; oyunun konusu da, bir döneme damga vuran Markopaşa
gazetesi. Alkışlar önce o dönemi bizlere son derece güzel bir şekilde anlatan,
oyunun yazarı Ahmet Sami Özbudak’a, daha sonra oyunda emeği geçen herkese.
Oyuncuların
da oyunun ve gazetenin hakkını verdiğini belirtelim. Karakterden karaktere
giriyorlar, Akakçe Aziz Nesin ve Mustafa Mim Uykusuz’u, Çolak Rıfat Ilgaz’ı ve
Koyunoğlu Sabahattin Ali’yi canlandırıyor; ayrıca üçlü, gazetenin dizgicisini,
baskıcısını, çaycısını, okurlarını da oynuyor. Karakterlerden karaktere
geçişlerde oyuncuların performansı, şapka çıkartılacak cinsten. Bülent Çolak'ın bazen ne dediği anlaşılmıyor, ama az çok tahmin ediyoruz. Ayrıca oyunda,
dönemin fotoğrafçıları, meyhaneleri de işleniyor.
Biraz
da gazetemizden bahsedelim. Ülkece Amerika’ya iyice yöneldiğimiz ve buna “yakışır”
bir şekilde “komünist avcılığına” başladığımız dönemde çıkan Markopaşa nice
kapatmalar, yasaklar görüyor, yazarları tutuklanıyor, sürgüne gönderiliyor, mahkum
ediliyor, gazete matbaa bulamıyor, en son, Rıfat Ilgaz’ın fikri ile gazete,
Markopaşa çalışanları tarafından teksir makinesinde, nam-ı diğer “Gutenberg
Matbaası’nda” basılıyor.
Yasaklar
sonucu Markopaşa, birçok kez isim değiştiriyor, Merhumpaşa, Malumpaşa, Ali Baba
vs. isimleri alıyor, sonra ismine “tekrar” kavuşuyor, fakat Markopaşa bu kez
Orhan Erkip’in gazetenin imtiyazını sahte olarak ele geçirmesi ile “komünist
avcılığı yapan gazete” haline geliyor. Hikâye uzun anlayacağınız; uzun, ama
maalesef bizden.
Oyunda
Markopaşa gazetesi de bolca kullanılıyor; sayfaları gerek fiili, gerekse mizahi
gerekçelerle paramparça ediliyor. Aşağıdaki parça da oyun sonrası şahsımca sahneden
alınmış bir “kar tanesi”; parçalar da, tıpkı kar taneleri gibi muntazam ve tertemiz.
Markopaşa’nın
hikâyesini, sadece o gazete gibi mizahi bir dille anlatmak, ülkemiz gerçekleri
karşısında mümkün olamıyor tabii. Hele ki son sahneyi müteakip oyuncuların
seyircileri selamlamaları sırasında, o son sahneyi oyuncularla birlikte yaşıyorsunuz
(edepsizlik yapmamak için son sahneyi söylemeyeceğim tabii ki, ama tahmini
mümkün, tamiri değil).
Tam
da oyuna gittiğim gün Birgün Pazar’da Güray Öz tarafından “Markopaşa Zamanıdır”
yazısı kaleme alındı. Bu “nokta atışı” yazıda yer alan ve Markopaşa’nın 10. sayısında büyük harflerle yapılan duyuruyu paylaşayım
sizlerle, o duyuru bir özettir adeta: “BU GAZETE CUMA GÜNLERİ SAAT SEKİZDE
ÇIKAR. SEKİZLE DOKUZ ARASINDA FIRSAT BULURSA SATILIR. DOKUZDA TOPLATILIR. SAAT
ONDA MUHARRİRLERİ SORGUYA ÇEKİLEN BASIN HÜRRİYETİNİN KURBANI FELAKETZEDE BİR
GAZETEDİR”.
Gazetede
daha önce “pazartesi günleri çıkar”, “cuma günleri çıkar” şeklinde ibareler
varken, örneğin 12. sayıda gözümüze şu uyarı çarpıyor: “Toplatılmadığı
zamanlarda çıkar siyasi mizah gazetesi”.
Sonra
16. sayıda, yukarıda büyük harflerle belirtilen duyurunun şu hali aldığını
görüyoruz: “Ne gün fırsat bulursa o gün çıkar. Çıktığı gün 8 ile 9 arasında
satılır. 9’da toplamaya başlarlar. Türkiye’deki demokrasinin ve basın
hürriyetinin miyarı (ölçütü) olan, işte böyle bir acayip siyasi mizah
gazetesidir”.
Basın
hürriyetinin miyarı malum, ülkemizin ayarı malum; örneği, mağduru, şahidi çok,
derdimizi anlayan yok, Markopaşa dışında!
Okuyamıyorsunuz,
ama izleyiniz…