Artık
her futbol sezonunun başında yazı yazıyorum, malum. Bu sene de yazmasam
olmazdı, ancak şimdi mümkün olabildi.
Geçen
sene “Arkadaşlar
Yine mi Hazır Değilsiniz?” yazımda Kasımpaşalı Trezeguet’den
bahsetmiştim, transfer döneminin önemli isimlerinden biri oldu, özellikle
Galatasaray bir ara çok istedi, ama Kasımpaşa’da kaldı. İkinci olarak yazıda,
en iyi transferi Yalçın Çetin’i alarak Bein Sports’un yaptığını, sırada Ercan
Taner’in olduğunu söylemiştim. Bu sene Ercan Taner de transfer edildi. O konuda
da çok mutluyum, anlayacağınız yine akıllı işi Bein yaptı: “Bir kafa, dışarıya”…
Neyse
bu seneye dönelim.
Transfer
sezonu bu sene enteresan geçti. Büyük takımların en iyi oyuncuları olarak
değerlendirebileceğimiz Gomis, Giuliano ve Talisca’dan biri Çin’e ikisi
Arabistan’a gitti. BJK ve GS yerlerine forvet alamadığı gibi, lig başladı BJK
bu kez adamakıllı tek santrforunu kaptırdı, yeni yuva yine İslamiyetin beşiği;
GS Derdiyok’la, BJK Love’la idare edecek. Öyle ki, Love’a da son gün GS
yavşamıştı. Takımlar bir an Kavak Yelleri’ne bağladı. Tabii bu takımlar, yani
GS ve BJK; nasıl olsa Fener’den daha kötü olamayız deyip etkili oyuncularını
gözden çıkarmış da olabilir, bilemiyorum.
Bir
dönem Twitter'da TT'lere baktığımızda, transferler ve transfer söylentileri
nedeniyle Al Hilal, Al Ahli, Al Nasr, Al Bayrak coşup gidiyordu farkındaysanız.
Ayrıca o kadar bilinmedik adamlar da alındı veya alınmaya çalışıldı ki bu
süreçte, Twitter’da her yabancı ismi görüp tıkladığımızda bazen 1950'li
yıllarda dünya sinemasında boy göstermiş ve yeni vefat etmiş bir kişiyi de
görmüş, öğrenmiş olduk. Rest in Peace!
Arap,
İslamiyet demişken, son dönemde özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray’ın aldığı
oyuncuların da o coğrafyadan olduğunu gördük. Fenerbahçe’de ne işe yaramadığı
anlaşılmayan iki Faslı olduğu gibi, yeni yönetim de Cezayir’den iki oyuncu
transfer etti. Öyle ki, Fenerbahçe’nin en son Konyaspor maçında ileriye dönük 4
oyuncusu da yabancı olmakla birlikte mümindi (ikisi Cezayirli, biri Faslı, biri
Ganalı). Herhalde Konya’yı İslamiyet silahı ile vurmak istediler; haticede
değil, neticede başardılar.
Her
zaman olduğu gibi Fenerbahçe’ye ağırlık vererek devam edelim.
Öncelikle
yeni Fenerbahçe yönetiminin Altınordu adımları ve transferlerini genç
oyunlardan seçmesi kutlanası, onu belirtelim. Cezayirlilere laf ettik ama,
Slimani bitiriciliğini geliştirirse iş yapar, Jailson ve diğer Cezayirli
Benzia’nın kumaşı iyi (tabii bunları Dinamo Zagreb ve Beşiktaş maçlarında daha
iyi göreceğiz), gençlerden özellikle Barış’ın çok iyi yerlere geleceğini
görüyor ve umuyorum, buradan da kendisine son maçlarda dakika vermeyip Aatıf’ı
tercih eden Cocu’ya teessüflerimi sunuyorum. Bunun yanında yeni Aatıf’ımız,
Dirar’ımız da oldu; Ayew biz Fenerlilerin sabrını zorlayacağa benziyor.
Reyes’ten hiçbir şey anlamadık. O da anlamayalım diye, Kayserispor maçında
okeye dördüncü gibi oynamayı, hatta okey masasında yancılığı tercih etti.
Şimdi
diğer kısımlara gelelim.
Evet
yeni yönetim, yeni heyecan, karizmatik başkan; ama kopyala-yapıştır hatalarla
sezona başlangıç... Şampiyonlar ligi ön elemede oynadığımız Benfica maçları
santrforsuz geçildi ve hasret kalınan Şampiyonlar Ligi'ne yine katılamadık. Bir
rivayete göre, “elersek forvet alacağız” demiş bir yönetici. O yöneticinin
mantığına göre bence hiç kasmasınlar transfer filan, şampiyon olursak
alınırlar. Lige de hazır girmiyor takım, bariz. Ligin 5. haftası ve milli maç
arası da yapılmış. Ekim ayına gireceğiz; sahaya çıkan takım, halı sahada takım
denkleştirilemeyince sırf o maç için çağrılan adamlardan oluşuyor gibi. Maçın
ortasında sol bek, sağ açığa “isim neydi birader” diyecek halde, öyle bir takım.
Transfer
politikasını ve zamanını eleştiriyoruz. Buna karşı “yaa ama transfer o kadar
kolay değil, siz anlamıyorsunuz, ekonomi vs. vs.” diyebilirler. Tamam biz
anlamıyoruz, zaten o nedenle yönetime talip değiliz. Ama siz talip oldunuz,
büyük farkla da başa geçtiniz, e siz de anlamıyormuşsunuz demek ki, aynı
hataları devam ettiriyorsanız.
İlk
haftalarda her mağlubiyet sonrası bir transfer açıklandı maşallah. En son
mağlubiyette de (Kayserispor) transfer sezonu bitmiş oldu artık, yapacak bir
şey yok.
Geçen
seneki hatalardan bir tekrar daha: Fenerbahçe’ye maddi anlamda biraz olsun
destek olacak forma sponsoru da yok henüz. Koç bulamayacaksa Aksüt mü bulacak
sponsoru?
Takımlarda
para pul yok anlıyoruz, buna mukabil takımların iskeleti komple yenileniyor.
Fenerbahçe esas yapması gereken transferin kaleci olduğunu Şampiyonlar
Ligi’nden elenip ligde ilk üç maçtan ikisini kaybedince anladı. Harun Tekin
formayı Volkan Ağabeyinden alabilir mi diye düşünürken, hemen ilk maçında
(Kayserispor) kadroya koydu Cocu. Harun ilk yarı gayet iyiydi, ama Kayseri
Fener’den daha fazla pozisyona girdiği ve kaleciyi daha fazla zorladığı için
ilk gün fazla mesaiye kaldı. Her şeyin aşırısı kötü olduğu gibi, özgüvenin
aşırısı da kötü olduğu için, çok saçma bir üçüncü gol yedi. Neyse ki Konyaspor
maçında iyilerden biri oldu da, karizmasını kurtardı genç kaleci. “Genç kaleci”
diyorum ama, yaşı 29 olmuş. Çocuk büyük takımda oynayana kadar emektar oldu
tabii. Sonuçta Fenerbahçe’nin Harun Tekin’le gidecek çok yolu var; “bütün dünya izler
durur” umarım.
Fenerbahçe’de
yapılması gereken ikinci hareket de defansı düzeltmekti. Kayserispor maçı da
bunun en net göstergesiydi belki, Aykut Kocaman’ın geçen sene “olmadık şeyler
üst üste geldi” dediği şeyler aslında o defanstan kaynaklıydı, ama anlamadılar
tabii. Harun Tekin’den devam edelim: “hiç anlatamadım, hiç
anlamadılar”…
11
transfer yapıldı, yine Roman-Skrtel ikilisi, yine sol bekte Hasan Ali veya
İsmail, sağ bekte Isla veya Şener, yine sol açıkta Aatıf. Bu işte bir garabet
var.
Bir
de şöyle bir sıkıntı var; Fenerbahçe yetersiz deniyor, her sene bir kamyon adam
alınıyor, bir kamyon adam gidiyor, yine yetersiz. Nasıl olacak? Kayserispor
maçında Eljif’i de sayarsak beş yeni oyuncu var, takımın orta sahası yok.
Konyaspor maçında yine beş yeni oyuncu var, takım ilk şutunu maçın 31.
dakikasında sanki topa vururken küfrediyormuş hissi veren Mehmet Topal’la
çekebildi. Cocucuğum da sağ olsun her maç 11’den 4-5 oyuncu değiştiriyor,
herhalde doğruyu bulana kadar sezon bitecek. Birkaç maç direkt oynatılan
Barış’a bakıyorsunuz, sonradan oyuna bile girmiyor. Sonradan oyuna alınması
dahi ilk başlarda tercih edilmeyen Valbuena ve Aatıf’ı, sonraki maçta 11'de
görüyorsunuz.
Neymiş,
takım henüz hazır olmadığı için maçları kaybetmiş. Yeni Malatya, Göztepe ve
Kayserispor da kurulduğundan beri 2018-2019 Fenerbahçe maçına hazırlanıyordu
zaten. Burada Konyaspor maçını da net galibiyetmiş gibi görmeyelim tabii.
Yukarıda hatice-netice tabirine değinmemin nedeni oydu. Fenerbahçe’nin farkı
yok sahada. Fenerbahçe’nin tüm maçları “denk takımların kardeşçe mücadelesi”
şeklinde geçeceğe benziyor bu sezon. Önümüzdeki Dinamo Zagreb ve Beşiktaş
maçları bu nedenle çok önemli.
Halbuki
bu sezona ismini veren futbolcu Lefter Küçükandonyadis. Yazının fotoğrafında
olduğu gibi futbolu, sporu seven Lefter’in takımına yakışan, sahaya çıktığında
“bu Fenerbahçe” dedirtecek, en azından “diğer takımdan daha iyi” (bu bile
kabulüm) dedirtecek bir takım gibi oynaması. Bekleyecek ve göreceğiz. Cocu
şimdiye kadar iyi sınavlar veremese de, sonrası için güvenmek istiyoruz. Yine
Harun Tekin’den alıntı yapıp Cocu'ya “Uyan” diyelim: “Canım
kardeşim, bak senin ellerinde hayatımız / Uçan kuştaki güzelliği kaybettik,
hastayız”.
Bu
uçan kuşu, pekala “sarı kanarya” olarak düşünebiliriz.
Lefter
demişken, kendisi ile Cem Karaca’nın 1993 yılında yaptığı röportajla bitireyim
yazıyı. Şu videodaki güzelliğe bakar mısınız?
Haydi Fener, Lefter için!