(Yazı, “Hukuk Defterleri” dergisinin 2020 Ocak-Şubat sayısında yayımlanmıştır)
Giriş
Hukuk
Defterleri’nin Kasım-Aralık 2019 sayısında, 7188 sayılı Kanunun tutuklama tedbirinde
yaptığı değişiklikler ile bazı suçlar yönünden temyiz kanun yolunun yeniden
açılması hususlarına değinmiştik. Bu yazıda ise Kanunun getirdiği ve 01.01.2020
tarihinden itibaren uygulanmaya başlayan seri muhakeme usulü ve basit yargılama
usulünden ve diğer CMK hükümlerinde yapılan değişikliklerden bahsedilmiş, bu
değişikler Yargı Reformu Strateji Belgesinde yer verilen amaç, hedef ve
faaliyetler çerçevesinde yorumlanmaya çalışılmıştır.
Seri Muhakeme Usulü
CMK
m.250’de düzenlenen seri muhakemesi usulü ile; CMK m.250/1’de sayılan suçlarla
sınırlı olarak soruşturma evresinde, kamu davasının açılması ertelenmediği
durumda şüphelinin müdafii huzurunda muvafakati ile cumhuriyet savcısının
ilgili suçun yaptırımını indirimli şekilde belirlediği, mahkemenin de
belirlenen yaptırım üzerine hüküm kurduğu yeni bir sistem getirilmiştir.
Buna
göre CMK m.250/4 uyarınca cumhuriyet savcısı yaptırımı belirleyecek, CMK m.250/9 uyarınca mahkeme,
şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra dosyanın seri muhakeme usulüne
uyduğu kanaatine varırsa, cumhuriyet savcısının belirlediği yaptırım
doğrultusunda hüküm kuracak, aksi takdirde soruşturmanın genel hükümlere göre
sonuçlandırılması için dosyayı ilgili cumhuriyet başsavcılığına gönderecektir.
İfade
etmek gerekir ki Anayasa m.9’nin lafzına göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına
bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Her ne kadar hüküm kuran merci mahkeme
olarak gözükse de, yaptırımı belirleyen süje cumhuriyet savcısı olup, bu konuda
mahkemenin takdir yetkisi, sadece seri muhakeme usulüne uyup uymama ile
sınırlıdır. Yani mahkemeler, seri muhakeme usulüne uyduktan sonra cumhuriyet
savcısının belirlediği yaptırımdan başka bir karar veremez. Bunun dışında
cumhuriyet savcısı, TCK m.50, 51 ve CMK m.231 uyarınca doğrudan doğruya karar
da verebilir.
Burada şüphesiz, kamu davasının mecburiliğinden takdiriliğine doğru sapmanın da
ötesinde, Anayasa m.9’a aykırılık
ve CMK m.160 uyarınca cumhuriyet savcısının görev tanımının aşılması söz konusu
olacaktır.
Yukarıda
yer verdiğimiz hususlar dışında; seri muhakeme usulü ile soruşturmaların etkin
ve çabuk bir şekilde yürütülmesi amaçlanmışsa da, çok sınırlı, uygulamada pek
rastlanmayan suçlarla sınırlı olarak bu usule yer verildiğini hatırlatmak
gerekir. Yani ortada, “artık soruşturmalar kısa sürecek, failler de daha az
ceza alacak” yorumunu doğuracak bir durum da bulunmamaktadır.
Kaldı
ki düzenlemenin temeline ve amacına bakıldığında; gerek Anayasa m.9’a, gerekse
CMK m.160’a aykırılık taşıyan ve yargı sistemimizde insicamı bertaraf eden bu
usulün, bırakalım bir reform olup olmadığı tartışmasını, bizatihi hukuka aykırı
olduğunu ve iptalinin gerektiğini kabul etmek gerekir.
Basit Yargılama Usulü
CMK
m.251’de düzenlenen basit yargılama usulünün de, tıpkı seri muhakeme usulünde
olduğu gibi kısıtlı suçlarda uygulama alanı bulduğu, bu usul uyarınca
iddianamenin taraflara tebliğ edileceği ve beyan ve savunmalarını on beş gün
içinde yazılı olarak bildirmelerinin isteneceği, süre dolduktan sonra mahkemece
duruşma yapılmaksızın ve cumhuriyet savcısının da görüşü alınmaksızın hüküm verileceği,
mahkumiyet kararı verildiği takdirde cezanın 1/4 oranında indirileceği anlaşılmaktadır.
Öncelikle,
kararların dosya üzerinde verilmesi ile ilgili uygulamadaki sıkıntıların aşikâr
olduğunu belirtmek isteriz. İlk yazıda da bahsettiğimiz üzere, kanun yolu
aşamasında kararların dosya üzerinden verilmesi sonucu etkin inceleme
yapılmadığından şikâyet edilirken, bu usulle yazılı sisteme geçilmesinin
isabetli olmadığı kanaatindeyiz.
Basit
yargılama usulü ile ceza yargılamalarındaki sözlü yargılama usulü terk edildiğinden,
maddi hakikate ulaşılabilmesi için son derece önemli olan ve CMK m.201’de
düzenlenen doğrudan soru yöneltme hakkı taraflara tanınmamakta, dolayısıyla
“yüz yüzelik” ilkesine aykırı hareket edilmektedir. Tehdit, kasten yaralama ve
taksirle yaralama suçlarını içeren birçok dosyada, suçların nitelikli
hallerinin alt ve üst sınırlarına göre basit yargılama usulünün uygulanabileceği,
bu konuda şüphelinin muvafakatinin aranmadığı düşünüldüğünde, yargılamaların
etkin bir şekilde yürütülememesi sonucunu doğurabilecek bu usulün isabetli
olmadığını belirtmek isteriz.
Şüphesiz
ceza yargılamalarının çabuk sonlandırılması elzemdir. Bununla birlikte, etkin
yargılamanın da tesisi şarttır. Özetle; geç gelen adaletin adalet olmadığı bir
gerçektir, ancak adaletin geç gelmesi, erken verilen adaletsiz karardan yeğdir.
Savunma Hakkının Etkin
Kullanılması Sorunu ve İddianamenin İadesi Açısından Değişiklikler
Yargı
Reformu Strateji Belgesi ile belirtilen amaç ve hedefler dokuz başlıkta
toplanmış, bunların içinde de
yüzlerce faaliyete yer verilmiştir. Buna göre söz gelimi adalete erişimin
kolaylaştırılması ve adalet hizmetlerinden memnuniyetin artırılması 6. amaç
olarak belirtilmiş; savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması da 5. amaçta
yer bulmuştur.
Bu
amaçlardan bahsedildiği bir yerde, savunma hakkının tesisi için önem arz eden yeni
düzenlemelerin yapılması beklenir. Nitekim Yargı Reformu Strateji Belgesinin
5.2-a maddesinde bir “faaliyet” olarak geçen açıklamaya göre: “Avukatların bilgi ve belge temin etmelerine
ilişkin yasal yetkilerinin genişletilmesi sağlanacaktır”.
Bu
noktada yazarın aklına gelen ilk husus, müdafiin dosya inceleme hakkının
genişletilmesi, yani kısıtlama kararına işaret eden CMK m.153/2 ve dolaylı
olarak o hükümden etkilenen 3 ve 4. fıkraların yürürlükten kaldırılmasıdır. Ancak
7188 sayılı Kanunla bu amaçların arkasının getirilmediği, içinin
doldurulamadığı görülmektedir.
CMK
m.174’te düzenlenen iddianamenin iadesi müessesesi de yukarıda bahsettiğimiz
husus açısından düzenleme gereken bir müessese olup, 7188 sayılı Kanunda bu
konuda da düzenleme yapılmamıştır.
CMK
m.174’e getirilen düzenleme, 5 ve 6. amaçlara hizmet etmemiş; CMK m.174/1-b’de
daha önce “Suçun sübutuna etki edeceği
mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen” hüküm, “Suçun sübutuna doğrudan etki edecek mevcut
bir delil toplanmadan düzenlenen” olarak değiştirilmiş, yani “etki edeceği
mutlak sayılan”, “doğrudan etki edecek” olmuş, CMK m.174/1-c’ye de sadece “seri
muhakeme usulü” ibareleri eklenmiş, ayrıca fıkraya “Soruşturma veya kovuşturma yapılması izne veya talebe bağlı olan
suçlarda izin alınmaksızın veya talep olmaksızın düzenlenen” şeklinde (d)
bendi eklenmiştir.
Bu
düzenlemelerin de esaslı bir yenilik getirmediği tartışmasızdır. Kanaatimizce
burada olması gereken, avukatların iddianamenin iadesi prosedürüne
katılabilmesi, bu şekilde avukatın iddianameye itiraz edebilme hakkının
sağlanabilmesi, bu cihetle 5 ve 6. amaca hizmet edilebilmesidir.
Uygulamada
bilindiği üzere iddianame taraflara onaylanınca, yani iddianame mahkemece kabul
edildiğinde verilmekte ve iddianame onaylanmadan taraflara tebliğ
edilmemektedir. Yani iddianamenin iadesi sebeplerinin olup olmadığını avukatlar
ve taraflar bilememekte, sadece mahkemeler iddianame konusunda bilgi sahibi
olabilmektedir.
Kanaatimizce,
Yargı Reformu Strateji Belgesinde söylenen “savunmanın etkin katılımı” amacı
uyarınca, taraflara ve avukatlara onaylanmayan iddianameyi görme imkanının
tanınması, iade şartlarının olup olmadığının taraflar ve avukatlarca da
görülmesi isabetli olacaktır. Çünkü iddianame soruşturmadan kovuşturmaya
geçilmesini sağlayan, CMK m.225 uyarınca da mahkemelerin fiil ve faili ile bağlı
olduğu bir belge özelliğini barındırmakla, avukatların bu önemli belgenin niteliği
üzerinde etkili olmaması düşünülemez. Hem iddianamenin iadesi prosedüründen hem
de savunma hakkının geliştirilmesi amacından bahsedilen bir yerde, bu konuda
bir çalışma yapılmamasını eksiklik olarak görmekteyiz.
Kamu Davasının
Açılmasının Ertelenmesi
CMK
m.171/2’de yapılan değişiklikle, kamu davasının açılmasının ertelenmesi
müessesesinin kapsamı genişletilmiş, üst sınırı bir yıl yerine üç yıl ve daha
az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar açısından bu müessesenin tatbikinin
önü açılmış, hükme eklenen 6. fıkra ile bir kısım suçlar kapsam dışında
bırakılmıştır.
Bu
şekilde soruşturma dosyalarının kamu davasına dönüşmeden sonlandırılması
hedeflenmiş, ancak hassasiyet duyulan bazı suçlarla mücadele adına bazı suçlar,
bu müesseseye dâhil edilmemiştir.
Mağdur ve Şikayetçinin
Dinlenmesi
7188
sayılı Kanunun 22. maddesi ile CMK m.236/3’ün son cümlesi yürürlükten
kaldırılmış ve maddeye beş fıkra eklenmiştir. Eklenen fıkralarla; cumhuriyet
savcısı veya hakim tarafından ifade ve beyanın özel ortamda alınması gerektiği
ya da şüpheli veya sanıkla yüz yüze gelmesinde sakınca bulunduğu
değerlendirilen çocuk veya mağdurların ifade ve beyanlarının özel ortamda uzmanlar
aracılığıyla alınacağı, çocukların nitelikli cinsel istismarı suçunda mağdur
olan çocukların soruşturma beyanlarının da, bunlara yönelik hizmet veren
merkezlerde cumhuriyet savcısı nezaretinde uzmanlar aracılığıyla alınacağı,
kovuşturmada ise ancak maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından mağdur
çocuğun beyanının alınması veya başkaca bir işlem yapılmasında zorunluluk
bulunması halinde bu işlemin mahkeme veya naip hakim tarafından bu merkezlerde
uzmanlar aracılığıyla yerine getirileceği, TCK m.102/2 uyarınca nitelikli
cinsel saldırı suçundan mağdur olanların soruşturma beyanları bakımından da bu
usulün izleneceği, ancak beyan ve görüntülerin kayda alınmasında mağdur
rızasının arandığı, beyan ve görüntülerin dava dosyasında saklanacağı, kimseye
verilmeyeceği ve gizliliği için gerekli tedbirlerin alınacağı, bu beyan ve
görüntü kayıtlarının yazılı tutanağa dönüştürüleceği, bu tutanağın talepte
bulunan şüpheli, sanık, müdafi, mağdur, vekil veya kanuni temsilciye
verileceği, beyan ve görüntü kayıtlarının bu kişilere soruşturma ve kovuşturma
makamlarının gözetiminde gizlilik korunmak suretiyle izletilebileceği
düzenlenmiştir.
7188
sayılı Kanunun 31. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’na eklenen geçici madde
uyarınca, CMK m.236 düzenlemesinde yer verilen merkezlerin en geç 01.09.2020
tarihine kadar faaliyete geçirileceği belirtilmiş, bu tarihe kadar mevcut
uygulamaya devam olunacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıda
ve ilk yazıda yer verdiğimiz düzenlemeler dışında 7188 sayılı Kanunla CMK’ya getirilen
değişikliklerin, basit kelime ve cümle düzeltmelerinden ibaret olduğunu ve yine
reform niteliğinde kabul edilemeyeceğini, gerçek anlamda bir reformdan söz
edebilmek için şüpheli ve sanık haklarının samimi bir şekilde ele alınmasına
ihtiyaç olduğunu son olarak ifade etmek isteriz.
Not: Geçen
sayıdaki yazımın son kısmında; asliye ceza mahkemelerine duruşma savcısının
geri dönmesinin bir reform olmadığını, 5320 sayılı Kanunun geçici 9. maddesine
göre hiçbir düzenleme yapılmadan asliye ceza mahkemelerinde duruşma
savcılarının 2020 itibariyle göreve başlayacağını, kanun koyucunun öksürmesine
dahi gerek olmadığını yazmıştım. Ancak kanun koyucu 21.12.2019 tarihinde, 7201
sayılı Kamulaştırma Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un 10. maddesi ile duruşma savcılarının asliye ceza mahkemelerinde
olmayacağına dair süreyi 01.09.2020 tarihine uzattı, bu düzenleme 24.12.2019
tarihinde yürürlüğe girdi. Yani kanun koyucu öksürmese belki reformun gereği
yerine gelecekti; öksürdü, aynı uygulama devam ediyor. Eylül ayında yeni bir
geçici madde koyulacak mı, göreceğiz.
Bununla birlikte basit
yargılama usulünde, seri muhakeme usulünden farklı olarak kapsama dâhil edilen
suçlar tek tek sayılmamış, adli para cezasını gerektiren ve/veya üst sınırı iki
veya daha az hapis cezasını gerektiren suçlarla ilgili bu usulün uygulanacağı
hüküm altına alınmıştır.