Geçen
sene “Benim Fenerbahçe’m” yazısından sonra madem dörtlü çete (Emre, Volkan,
Caner, Gökhan) dağıldı, kaldığımız yerden devam edelim. Tamam çete dağıldı,
neşemiz yerine geldi, kulübe destek olmaya, maçları izlemeye başladık da, en
ufak bir ilerleme veya ileriye yönelme var mı?
Takım,
biri Avrupa Ligi ön elemesi olmak üzere iki ciddi maç oynadı şu ana kadar,
sahaya bu sene transfer edilen kimse çıkmadı. Sadece lig maçında (o da ikinci
yarıda) Serdar Dursun girdi, o da sağ olsun sakatlandı çıktı. Helsinki maçında
yeni transferlerden sahaya giren olmadı, gençten iki çocuk sonradan girdi oyuna
(iyi ki de girdiler, o ayrı). Yani Ağustos ayı bitiyor, senin transfer edip de
ilk 11’e koyacağın oyuncun yok. Takımda eksikler ve eksiklikler bağırıyor, maçlara
çıkmaya devam ediyorsun, hâlâ transfer yok. Şu günlerde açıkladığın kim varsa
da ligin ikinci maçına ve Helsinki’deki rövanş maçına çıkamayacak. Herhâlde biz
şampiyon olduk geçen sene, kazanan kadroyu bozmuyoruz diyeceğim de; kazanma gibi
bir durum yok ve ha bire de adam gönderiyoruz bir yandan. Yani kadro zaten
bozulmuş, buna mukabil tamir yok. Umut Sarıkaya’nın karikatüründe geçtiği gibi,
bu ne bilimsizliktir?
Kaptanlık
konusu gözüme çarptı, o da ayrı saçmalık. Adana Demirspor’la lig maçında kaptan
Özil; Gustavo değil. Özil hayatında ne zaman kaptan olmuş, kaptanlık vasfı var
mı, hayatında takım arkadaşlarını yönlendirmiş mi, bırakın yönlendirmeyi onlara
“haydi beyler”, “come on guys” veya “komm schon” demiş mi? Ayrıca adam yedi
aydır Fener’de, hâlâ hazır değil, iki metreye koşamıyor. Kendine bakamayan
adam, takıma nasıl bakacak, bilmiyoruz. Gustavo’dan kaptanlık niye alınmış, bunu
da bilmiyoruz. Adana Demirspor maçında oyundan çıktı Özil, Gustavo sahada. Bir
baktık Özil’in pazubendi Ozan’da, Ozan gidecek üç gün sonra biliyoruz (nitekim
gitti), adamı Gustavo’nun üstüne kaptan yaptılar lig maçında. Adana Demirspor
maçından dört gün sonra Helsinki maçı, Özil de ilk 11’de, bu kez kaptan
Gustavo. Ne oldu da oradan oraya verildi pazubent? “İyi iyi sen ol” mu dendi
Gustavo’ya? Bu ne ciddiyetsizliktir?
Takıma
gelince; önceden takımın yarısı ön liberoydu, şimdi takımın %45’i 8 numara,
%45’i stoper. Kanat yok, sisteme uyan kanat zaten yok, santrfor yok. İki stoper
daha alındı şimdi, biri hocadan önce geldi, hoca onu kadroya almadı, “bana mı
sordunuz?” dedi. “Caulker yen içinde kalır” esprisi yapacaktım, daha önce
yapıldı. Bir de Kim alındı. Kim’in çok iyi olduğu söylendi, bekliyoruz. “Kim”
esprisi de yapmıyorum dikkat ettiyseniz. İleride gazeteler yapar.
Ön
libero demişken, o özellikte de tek oyuncu Gustavo şu an. Ona bir şey olsa, son
derece yumuşak bir göbek olacak ortada. Zaten yarı yumuşağız. Bir ara takım ön
libero kaynıyorken, şimdi tek ön liberomuz var.
Pereira’ya
da iki laf edelim. İlk döneminde kendisine çok da tepki gösteren biri değildim.
Şimdi de daha ortada bir şey görmediğim ve takım şekillenmediği için bir şey
demem. Hatta kendisine karşı olumlu ön yargım da var, çünkü her geldiğinde
safraları atıyor. Bu iyi bir şey. Şimdi de gelmesiyle dörtlü çete dağıldı, hoca
onlara yakın Ozan’ı istemedi, Sinan’ı gönderdi, yani huzur bozacak tipleri
uzaklaştırdı kendine göre. Buraya kadar tamam; ancak gidenlere karşı bir şeyler
de getirebilmen lazım arkadaş. “Bu kanepe salona olmamış” deyip kaldırıyorsun,
“evet yahu o ne biçim kanepeydi” filan diyoruz. Sonra salonda oturacağın
iskemle dahi yok, ne anladım o işten? Bir de tutturmuşsun 3’lü savunma, kanat
bekleri filan, oralarda da Osayi ile Ferdi’yi oynatıyorsun. Osayi ile Ferdi
geriye gelmeyi düşünmüş mü hayatlarında? Şimdi kerhen bir bakıyorlar duruma,
sevmedikleri akrabalarının düğünündelermiş gibi takılıyorlar geride öyle.
Tüm
bunlardan bağımsız, Pereira’nın getirilmesi yönetimin ayrı fiyaskosu. Dediler “şöyle
hoca getireceğiz, Bielsa gibi olacak, tadından yenmeyecek” filan; sonra Aziz
Yıldırım döneminin hocasını getiriyorlar. Neden? Bulamadılar çünkü. Gelişiyle
de 3 sayfa açıklama yayımladılar. Şöyle hocaymış da, sistemi şuymuş da, daha
önce bunları başarmış da… Böyle uzun uzun açıklama yapma gereği duyuyorsan, bir
halt yemişsin demektir zaten. Bugüne kadar kimi getirdiğinde uzun uzun
hocayı/oyuncuyu anlatmış yönetim? Getirdiğin dört hoca var, biri vizyonluyum
deyip getirdiğin Cocu, o da hemen gitti. Sonra eski hocan Ersun, sonra eski
futbolcun Erol, sonra eski hocan Pereira. Bunlar için mi yönetime talip oldunuz?
Ben de Fenerbahçe’ye başkan olsam bunları getirebilirdim herhâlde. Erol Bulut
bana, “yok kardeşim, hocalık yapmam Fenerbahçe’de” demezdi. Bu ne
basiretsizliktir?
Son
sözüm Puma’ya. Çocuk (Muhammed) hayatında unutamayacağı bir gol attı, golden
sonra öpecek arma bulamadı. Çünkü yoktu, rezil oldunuz dünyaya Sayın Puma.
Beyaz yakalı tabiriyle “inovatif” üçüncü forma yaptınız aklınız sıra; fakat amblem
yok, Fenerbahçe yazı olarak var, Avis ondan da büyük yazıyor. Yok efendim,
takım ismi şu puntoda olacakmış, yok reklamda şöyleymiş böyleymiş, ben anlamam.
Amblemsiz forma giydirdiniz güzelim takımlara, Milan’ı, City’si, Valencia’sı
nasıl kabul etti bunu, o da garip; federasyonlar nasıl kabul ediyor bunu, o
daha da garip. Öte yandan, ilk iki formamız da hikâye. “Bu ilk senemiz, güzel
bir şeyler yapalım” demez mi yahu bir firma? Zaten futbolcuların giydiği
kaliteli formaları satışa çıkartamıyorsunuz, onu anladık. Satışa çıkardığınız formalar
taraftar formaları, yani daha kalitesiz formalar, takımın amblemi işlemeli
filan değil mesela, yapıştırma. Onlar da 300 küsur lira. Kalitelileri satışa
çıkartsan 1000 küsur liraya satacaksın. Bizde öyle bir döviz kuru yok, satışa çıkartamıyorsun.
Tamam bu senlik bir durum değil Puma, ancak formaları biraz güzel yap birader,
sor insanlara ne bileyim, senin için de iyi olur bak milyonlarca taraftarı var
bu kulübün, yürüyelim seninle mutlu yarınlara (evet, bu yazıda Puma’ya da seslendik).
Bu
arada transfer eksikliği, hoca tercihleri ile ilgili yukarıda yönetime filan
giydirdiğim sanılmasın. Öyle bir şey yok, yönetime laf etmek haddimize değil,
onların vizyonuna erişemeyiz biz. Ne vizyonsa anasını satayım üç senede takıma
bulabildikleri bir forvet yok, stoper çöplüğüne dönmüşüz, Ekonomi Bakanı gibi
hoca değişiyor takımda, ilk kez Avrupa’ya katılmaya hak kazanacağız, bir Avis,
bir Beko, bir Aygaz ayağına armasız takım tutuyoruz. “Bu benim Fenerbahçe’m
değil” demiştim geçen sene; dörtlü çete dağıldı, yine Fenerbahçe’min F’si yok
ortada.
Şimdi
Helsinki maçında elde ettiğin 1-0’lık galibiyet yeni düzende çok da işe
yaramıyor, onu da hatırlatayım. Yani 1-0’ın üstüne deplasmanda 2-1 mağlup olursan
tur atlama filan yok, uzatmaya gidiyorsun, hem de o yarım saati deplasmanda oynuyorsun
hâliyle. Ama olsun, elenirsen Konferans Ligi’ne gidiyorsun, üçüncü bir kupa
icat edildi. Her türlü Edirne’nin ötesindeyiz yani bu sene. Bol bol maç
oynansın tabii ki. Dördüncü, beşinci kupalar da olsun. Küme düşenler dışında
herkes Avrupa’da maç yapsın, boş durmayalım.
Takıma,
hocaya, Puma’ya, UEFA’ya giydirdiğim bu yazıda, bana ayrılan sürenin sonuna
geldik. Geçen sene ara vermiştik, şimdi sinir sahipliğine devam. Hayırlısı
olsun…
(Not:
Abonelere e-posta gelmeye devam ediyormuş, boşuna gerilim verdik, onu da
anlamadım. Blogger’a da buradan selam olsun, Pumacı mıdır nedir?)