4 Mart 2017 Cumartesi

Yargılamanın Yenilenmesi Başvurularında Yeni Moda: Hakim/Savcı İhraçları

(Yazı, Hukuk Defterleri” dergisinin 2017 Mayıs - Haziran sayısında yayımlanmıştır)

Siyasi ve toplumsal gelişmelere göre kanunlarda yapılan değişiklikler ülkemizde olağanlaştığı gibi, bireylerin hak arama yollarının da bu gelişmelere göre şekillendiği görülüyor.

Son dönemlerde akla ilk gelen başvuru, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. ve devamı maddelerinde tanımlanan, kesinleşmiş kararlara karşı başvurulması nedeni ile bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenen hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesidir.

Her türlü hukukilik denetiminden geçtiği düşünülen kararlara karşı dosyanın yeniden görülmesi doğal olarak istisnai şartlara bağlıdır. Bu şartlara CMK m.311/1’de bentler halinde yer verilmiştir. Özetle; Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından hak ihlali tespit edilmesi, belge sahteliği, yalan tanıklık veya bilirkişilik, hakimin suçluluk derecesinde kusuru, yeni olay/delilin ortaya çıkması CMK m.311 müessesesine konu edilebilir. Bu olgular başlı başına yargılamanın yenilenmesi için yeterli olmayıp, mahkumiyet hükmünü etkileyecek, davanın seyrini değiştirecek kabiliyette olmalıdır.

Peki, yargılamanın yenilenmesi başvurularına konu edilen, (son dönem tabiriyle) FETÖ’cü hakim, savcı ihraçları konumuzun neresindedir? Sözgelimi, dosyaya bakan hakimlerin, dosyadan elini çektikten ve dosya kesinleştikten sonra FETÖ’cü olduğu iddiası ile açığa alınması, meslekten ihraç edilmesi ve/veya tutuklanması, bizatihi yargılamanın yenilenmesi başvurusuna dayanak teşkil edebilir mi? Bu soruların cevapları için CMK m.311/1’in (c) ve (e) bentlerine bakmak gerekir[1].

Bir habere göre[2]; hakkında verilen hapis cezası kesinleşen hükümlünün, kendisine mahkumiyet kararı veren hakimin 15 Temmuz’dan sonra tutuklandığını gerekçe göstererek CMK m.311/1-c uyarınca yaptığı infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi başvurusunun Kandıra Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Mahkeme kararında ise şu ifadeler yer alıyor: “15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrası silahlı terör örgütüne mensubiyet (haberde 'mahsubiyet' ifadesi kullanılmış) iddiası ile hükümlünün yargılandığı dava dosyasında yargılama aşamasında hükme tesir eden yargı mensuplarının görevinden alınarak bir kısmının tutuklanmış olması durumunun, hükümlünün vicdanında oluşturduğu gibi umumun vicdanında da adalete olan güveni sarstığı, Türk milleti adına bağımsız karar veren mahkemelerin ve yargı mensuplarının itibarlarının kazanılmasının yine yargı mensuplarının yapacağı işlemler ile sağlanabileceği gözetilerek ve yeniden yapılacak bir yargılama ile hükümlünün ve toplumun nazarında adalete olan teveccühün arttırılacağı, neticede çıkabilecek her türlü kararın aynı nazarda daha makbul olacağı göz önünde bulundurularak, hükümlünün talebinin kabulü ile infazın durdurulmasına, CMK’nın 311/1-c maddesi (haberde CMK m.3/1-c ifadesi kullanılmış) gereğince yargılamanın yenilenmesine ilişkin karar verilmiştir”.

Haberin sonunda bir de hukuki görüş var. Buna göre; “Karar vermiş olan hakimin FETÖ soruşturmasında tutuklanmış olmasının, daha önce vermiş olduğu mahkumiyet hükümlerini güvenilir olmaktan çıkaracağı açıktır. Hüküm giymemiş olsa bile soruşturmaya konu olmuş bütün hakimlerin vermiş olduğu kararların gözden geçirilmesi adalete olan güveni yeniden tesis edebilir”.

Uzatmadan söyleyelim; hakimin FETÖ’cü olmasını ve/veya bir nedenle açığa alınmasını bizatihi, CMK m.311/1-c kapsamında hakimin hükümlünün mahkumiyetini gerektirecek biçimde “görevlerini yapmada kusurlu hareket etmesi” olarak yorumlamak isabetli değildir; zira yeniden yargılama için hakim hakkında ceza kovuşturması gerektiren veya hakimin mahkumiyetini gerektiren eylem ile karar verdiği dosya arasında illiyet bağı olması gerekir. Örneğin hakimin, şikayetçiden aldığı rüşvet karşılığında sanığa mahkumiyet kararı vermesi durumunda CMK m.311/1-c hükmü tatbik alanı bulacaktır.

Yine, lehine yeniden yargılama kararı verilen Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok, Hürriyet gazetesinde verdiği demeçte[3]; “FETÖ’nün kumpas davalarını kamuoyunda herkes biliyor. Ancak bunların dışında milyonlarca insanla ilgili karar verdiler. Sivil yargıda 7 bin hakim FETÖ’den meslekten atıldı. Sanki o davalarda çok adil karar vermişler gibi... Sadece adli yargıda 1 milyon 100 bin davada FETÖ’den meslekten ihraç edilen 7 bin hakimin imzası var. Mahkemelerin bu kararları yeniden ele almaları gerekir. Bu dosyalar kapsamında tutuklu bulunanlar seri şekilde tahliye edilmeli.” ifadelerini kullanmıştır.

Demece konu habere göre Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, FETÖ ihraçlarını “yeni delil” saymıştır. Ancak karar veren hakimin FETÖ’cü olduğu iddiasında esas olan, bu durumun “hakimin karar verdiği dosya yönünden” yeni delil veya yeni olay teşkil edip etmemesidir. Sırf mahkumiyet kararı veren hakimin FETÖ’cü olmasını, sözgelimi, alt komşusunu tehditten mahkumiyet kararı alan apartman sakininin dosyasında yeni olay sayarak davanın yeniden incelenmesinin kabul edilebilir yanı yoktur.

Tozlu raflarda bekleyen, (demece göre) 1 milyon 100 bin dosyanın sırf dosyaya bakan hakimler/savcıların FETÖ’cü olduğu iddia edildiği için ister CMK m.311/1-c ve ister CMK m.311/1-e açısından olsun, yeniden ele alınması isabetli olmayıp; “siz o dönem Türk Milleti adına değil, FETÖ adına karar veriyordunuz, tüm dosyalarınızı inceleyelim” gerekçesinin kanuni ve mantıklı hiçbir tutar yanı yoktur.

Mesele yargıçların o dönem “Türk Milleti adına” karar vermemesi ve yargının bağımsız olmamasıysa; bu anlayışla, şimdi (veya bundan 10-20 yıl sonra) görev yapan hakimlerin bir kısmı için bundan yıllar sonra “siz Türk Milleti adına değil, şu görüş veya siyasi parti adına karar vermiştiniz” diyerek kararlarını yeniden incelemeye tabi tutmak da mümkün hale gelebilecek, bu durumda yargı kararları uygulanamaz hale gelecektir. Yargı bağımsızlığı ülkemizde yıllardır tartışılan bir konudur.

Özetle; sanığın mahkumiyetine karar veren asliye ceza hakiminin FETÖ’den açığa alınması, dosya ağır ceza mahkemesi tarafından görülmüşse, mahkumiyet kararını onayan heyeti oluşturan hakimlerin bir kısmının FETÖ’den soruşturulması veya kovuşturulması, sanık hakkında iddianame düzenleyen veya sanık aleyhine esas hakkında mütalaa veren savcının FETÖ’nün “bölge imamı” olması belki hükümlüler nezdinde yeni bir hukuki fırsat olarak görülebilir; ancak tüm bu gelişmelerin yargılamanın yenilenmesine konu edilebilmesi için CMK m.311 kapsamında bir karşılığının olması gerekir.

Nitekim İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, bir örgüt dosyasında verdiği 14.02.2017 tarihli karar ile yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiş; gerekçe olarak, karar ile kusurlu eylem arasında illiyet bağı bulunmamasını göstermiştir. Karara göre; "Çeşitli nedenlerle disiplin cezası alan, görevden uzaklaştırılan, meslekten ihraç edilen veya hakkında ceza soruşturması ya da kovuşturması başlatılan hakim ve savcıların baktıkları davalar ile verdikleri tüm yargı kararlarının otomatik olarak şüpheli ve hukuka aykırı sayılması ya da yok kabul edilmesi mümkün değildir.

Kesinleşmiş bir kararın yeniden yargılama nedeni olarak kabul edilmesi için hakkında adli ve idari soruşturma yapılan hakim veya savcının yargısal olarak katılıp karar verdiği davalar ile kusurlu eylemleri arasında illiyet bağı bulunması gerekir".

Bununla birlikte, özel yetkili savcılık ve mahkemeler döneminde yapılan hak ihlallerinin Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde tespiti, CMK m.311/1-f uyarınca yargılamanın yenilenmesine konu edilebilir; yazıya konu örneklerin ise hukuka uygun tarafı bulunmamaktadır.

Ayrıca, dosyanın Yargıtay veya bölge adliye mahkemelerinde bulunup kesinleşmediği durumda CMK m.311’in tatbik alanı bulamayacağı açıktır. Bu “izahtan vareste” bilgiye yer vermemin nedeni; bir sanık müdafiinin, temyiz başvurusuna, kararı veren yerel mahkeme hakiminin FETÖ’den ihracını konu etmesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, 23.01.2017 tarihli, 2016/6878 E., 2017/506 K. sayılı kararında, CMK m.311/1’e göre ancak kesinleşmiş kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabileceğini ve kararın da henüz kesinleşmediğini hatırlatmasıdır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi; kararında CMK m.311’nin usul şartlarının bulunmadığını ifade etmiş, FETÖ iddiası ile meslekten ihraç edilen hakimin verdiği kararı hukuka uygun bularak onamıştır.



[1] CMK m.311/1: “Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hallerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür: (…)
c) Hükme katılmış olan hakimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkumiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise. (…)
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olursa”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder