(Yazı, “Hukuk
Defterleri” dergisinin 2018 Ocak - Şubat sayısında yayımlanmıştır)
“2010’dan
beri hep söyledim, kimse bahane uydurmasın, bunların bankasında paralarınız
varsa paralarınızı alın. Sanki bunları dememiş gibi elinde ne var ne yok
yatıranlar vardı. Bunca zaman söyledik, artık bilsen ne olur, bilmesen ne olur?
Hukukta bir kaide var: Aslında onların bunu da bilmesi gerekir. Bilmemek
mazeret değil”.
Burada kastedildiğini
düşündüğüm kaide, Türk Ceza Kanunu’nun 4. maddesinde düzenlenmekte: “Ceza kanunlarını
bilmemek mazeret sayılmaz”. Peki hangi kanun? Bir vatandaşın,
açılışında kurdele kesmek için yarışılan bir bankaya ait hesabından yaptığı
güncel hareketlerin örgüt üyeliği suçunu oluşturduğu hükmü mü, yoksa
siyasilerin “çekin oradaki paralarınızı” sözü mü kanun?
Bir siyasetçi çıkıp,
“alışverişinizi şu bakkaldan yapın, çok güzel peynirleri var” diye çağrı
yaptıktan bir süre sonra o bakkalın silahlı suç örgütü lideri olduğu “ortaya
çıkarsa”, kendisinden peynir almak suretiyle bakkala destek verenler suç
örgütüne yardım etmiş olabilir mi? Yine bir siyasetçi, “daha o bakkaldan peynir
almayın” dediğinde, siz o cümleyi duymazsanız veya tadı güzel diye peynirleri
almaya devam ederseniz, örgüt üyesi mi olursunuz? Siyasetçilere hiçbir şey
olmaz, onu biliyoruz; peynirin tadı konusunda aldatılmışlardır en fazla da,
size ne olabilir, neler oluyor? Böyle bir öngörülemezlik hali...
Örneğin, telefon
rehberinde iletişim bilgileri bulunan şahısların bir suç örgütü ile irtibatı
varsa ve seninle bir dönem “görüşmüşse” doğrudan doğruya senin de örgütle
bağlantılı sayılmayacağını, bir süre cezaevinde konaklamayacağını gönül
rahatlığı ile söyleyebilecek var mı?
Sadece örgüt suçlarında
değil öngörülemezlik. Örneğin hakaret suçu, cezası ve bu suç için uygulanacak
koruma tedbirlerini ele alalım. Hakaret suçu; TCK m.125’deki suç tanımına göre
değil de, hakaret ettiğin iddia edilen şahsın toplumdaki statüsü ve o dönem
saygınlığına ve karizmasına göre belirleniyor, ceza ve koruma tedbirleri de ona
uygun şekilde tayin ediliyor. Soruşturmaya konu edilen kötü, kaba sözle ilgili
şüpheli lehine emsal Yargıtay kararları ve bilimsel görüşler olsa bile
savcılık, “bu hususun çözümü yargılamayı gerektirdiğinden” gibi bir ibare ile
iddianame tanzim edilebiliyor örneğin. Hakkında kötü söz söylediğin, “özgül
ağırlığını” yitiren siyasi figüre karşı beyanın ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilmekle birlikte, güçlü bir siyasiye hakaret ettiğin zaman
tutuklanabiliyorsan veya hakkında yurt dışına çıkış yasağı uygulanıyorsa,
öngörülebilirliğin ve haliyle saygı duyulabilir bir hukuk uygulamasının
olduğundan ve orada Anayasa m.10’da tanımlanan eşitlik ilkesine uygun hareket
edildiğinden bahsedilebilir mi? Güçlü bir siyasinin suç işlediğini düşünerek
suç duyurusunda bulunduğunda da, “kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçunu
işlediğin iddiası ile gözaltına alınabilirsin, normal karşılanır. Mantık da şu
olur herhalde: “beni şikayet ederek huzur ve sükunumu bozdun”.
Günümüzde
madde tanımları önemli değil, başlıkları yeterli bizim için. Türk Ceza
Kanunu’nun, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesinin, onun sonuçlarından
belirliliğin, hukuk güvenliği hakkının askıya alındığı, Türk Dil Kurumu
sözlüğünün kanunlardan daha geçerli olduğu dönemdeyiz. Belki TDK sözlüğünün
daha az değişikliğe uğramasından, belki de oradaki tanımların mahkumiyete daha
kolay gerekçe olmasından, bilemiyorum. Ancak TDK, TCK’dan daha muteber halde.
Darbe
yargılamaları bunun en güzel örneklerinden. TDK sözlüğünde darbe tanımı bir
zamanlar, “bir
ülkede zor kullanarak yönetimi devirme işi” olarak yapılmış. Şimdi
“www.tdk.gov.tr” sitesine bakıyorsunuz; darbe, “bir ülkede baskı
kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa
ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” olarak
tanımlanıyor. Muhalif herkese darbeci denilmesi herhalde bundan kaynaklı.
Hukuki
gerekçe eksiklikleri ve çelişkiler de, “aynı amaca hizmet” kıstası gibi siyasi
değerlendirmelerle aşılmaya çalışılıyor. Size bir hakimlik kararından gerekçe: “Şüphelinin PKK ve
FETÖ/PDY silahlı terör örgütlerinin propagandası niteliğindeki açıklamalarının
iki örgütün birbirinden farklı olması nedeni ile çelişki gibi görünse bile 15
Temmuz darbe girişimi sonrasındaki soruşturmalar ve kamuoyuna yansıyan bilgiler
gözetildiğinde dış destekli bu örgütlerin birbiri ile darbe sürecinde ve
sonrasında koordineli olarak hareket ettiklerinin ortaya çıktığı, bu nedenle
şüphelinin her iki örgütün propagandası niteliğindeki açıklamalarının bir
çelişki teşkil etmediği ve aynı amaca hizmet ettiği”…
“Amaç” kelimesinin TDK
sözlüğünde dördüncü anlamı, “bir kimseye veya bir
kurula verilen özel amaçlı görev, misyon”. Belki bu kavramdan gerekçe
üretilmiş olabilir. Karara bakarsanız, kamuoyuna yansıyan bilgiler de bunu
gösteriyormuş sonuçta. Hukuki gerekçe bulmak da zor, bir anlamda haklılık payı
var.
Özetle; kılavuzumuz TCK
yerine TDK olduğunda, kanun ve uygulamalarında siyasi dengeler rol oynadığında,
hukuki yorumları hukukçular değil de siyasiler yapar, kararlar da ona göre
oluşturulur, haklılar da haklarını aramak için ya kendilerinin güçlü olduğu ya
da hasımlarının eski güçlerinde olmadığı anı beklerler.
Ancak ülkemizde artık en
muteber ve güçlü kısaltma olan “KHK” gerçeğini de göz ardı etmeyelim.
Olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda çıkarılması gereken KHK’lar;
uyuşturucu ve kumar suçlarının cezasından kış lastiğine, koşullu salıverilme
hesabından tütün, alkol, şeker piyasasına, takipsizlik kararlarından sonra kamu
davası açılma şartlarından diyanet işleri başkan yardımcıları sayısına kadar
söz sahibi. Bir de sivillerin “darbe teşebbüsü ve
terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması” kapsamında
eylemlerinin sorumsuzluğu meselesi var; “bunların devamı niteliğindeki eylem”
ibaresinin anlamı için yine bkz. Türk Dil Kurumu veya hayal dünyamız.
Akademisyenlerin, hakim
ve savcıların KHK’larla gerekçesiz şekilde “toplu listelerle” ihraç
edilmelerine, onların geleceği için de öngörülemezliğin olduğunu da belirtmeden
geçemeyiz.
Tüm bunlara itiraz
ettiğimizde hukuki gerekçeler beklemek hakkımız; “büyük oyun/resim”, “birlik ve
beraberlik”, “terörle mücadele” gibi klişe cevaplar yetmez.
2018 yılı bizleri hukuken
doyursun ve OHAL’siz geçsin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder